Beni kov Fehmi Abi'yi Hürriyet'e al

Manevi kurtuluşun söz konusu olamayacağı artık iyice anlaşıldığına göre, geriye kalıyor bir tek transfer yöntemi.

ADNAN BERK OKAN

Fehmi Koru göğsüne, "Dünyaları verseler Doğan Gurubunda çalışmam" diye yazıp dolaşsa, ekranlara o dövizle çıksa buna Ahmet Hakan'ı inandıramayacak..
Madem ki Fehmi Koru Aydın Bey'in yakın çevresini eleştiriyor o halde "onları kov beni al" demek istiyor.
Yani Ahmet Hakan'a göre Fehmi ağabeyi Doğan Gurubu'nun CEO'su, Mali İşler Koordinatörü, Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı olmak  istiyor...
Olamayınca da habire çakıp duruyor Aydın Bey'in yakın çevresine...
Hatta Ahmet Hakan dayanamayıp şöyle sesleniyor patronuna:
"Beni kov Fehmi Abiyi al!"...
Bakın nasıl...

Fehmi Koru nasıl kurtulur

FEHMİ Koru'nun gazetesinin yazan İbrahim Karagül, "Kendi gazetemden yazarlar, Amerikan Büyükelçisi Edelman'dan etkilendiler, beni gazetemden
HÜSEYİN GÜLERCE CEMAAT
SÖZCÜSÜ MÜ GAZETECİ Mİ?

Ahmet Hakan Hüseyin Gülerce olayına da takılmış. Diyor ki;

"Hüseyin Gülerce
bir karar vermeli:
Gazeteci mi? Fethullah Gülen'in sözcüsü mü?
Bazı durumlarda "cemaat sözcüsü" sıfatına itiraz etmemek, bazı durumlarda ise "Ben gazeteciyim" diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmak olmaz.

Eğer Hüseyin Gülerce, "sözcülük" ve "gazetecilik" sıfatlarından birini seçerse, bir daha bu tür arızalarla karşılaşıp özür dilemek zorunda kalmaz.

Yoksa yine özür dilemesi kaçınılmaz olur.

atmak istediler" diye yazdı.
Fehmi Abi'den "çıt" çıkmadı.
Aynı yazar, kendisini kovdurtmaya çalışan kişinin Fehmi Koru olduğunu ima etti.
Fehmi Abi'den yine "çıt" çıkmadı.
Bu vahim iddialan dert etmeyen, dert edinmek istemeyen Fehmi Koru'nun tek derdi var: "Doğan Grubu".
Varsa "Doğan Grubu", yoksa "Doğan Grubu"...
Şunca zamandır hiç bıkmadan, hiç usanmadan ve de zerre kadar hicap duymadan hep aynı şeyleri yazıyor; "Onları at beni al" diyor.
"Onlar yeni duruma ayak uyduramadı, ben bu işleri çok iyi bilirim" diyor.
"Başlarına gelenleri hak ettiler" diyor.
"Patron iyi, çevresi kötü" diyor. Diyor da diyor.

FEHMİ ABİ PATOLOJİK

Mümtaz'er Türköne'nin deyişiyle bu iş Fehmi Abi açısından tam bir "patoloji" olmuş durumda.
Neredeyse hepimize yumurtayla saldıracak.
Oysa Fehmi Abi'nin Doğan Grubu'nu "takıntı" haline getirmesinin elle tutulur bir mazereti de yok.

Mesele "para" ise, hepimizden çok para kazanıyor.
Mesele "iyi tatil" ise, yaz aylarında benim bile gitmediğim kıyılarda tatil yapıyor.
Mesele "şatafat" ise, Papermoon'a, Sunset'e benden çok uğruyor.
Mesele "iktidara yakınlık" ise, en yakın arkadaşı Cumhurbaşkanı...
Mesele "magazine dalmak" ise, kulis atmakta, tezvirat , yapmakta, arkadan konuşmakta kimse eline su dökemez.
Mesele "ev bark sahibi olmak" ise, Beykoz dolaylarında deniz gören, müstakil bir "fakirhane"si bile oldu.
Mesele "televizyonda program yapmak" ise, 5 televizyondan birden kafayı çıkarıyor.
Ama hayır! Bunlann hiçbiri kesmiyor Fehmi Abi'yi...
Bir türlü yatışmıyor, bir türlü "Allah bin bereket versin" demiyor.
Şükretmiyor, yetinmiyor, doymuyor, kanaat etmiyor.
Gözü hep "Doğan Grubu "nda...

Peki Fehmi Koru nasıl kurtulur?
Bana göre bu derdin iki dermanı var:
BİR: Ya Allah kurtaracak.
İKİ: Ya da bir biçimde kapağı buralara atacak.
Manevi kurtuluşun söz konusu olamayacağı artık iyice anlaşıldığına göre, geriye kalıyor bir tek transfer yöntemi.
Ben razıyım.
Murat Yetkin'in o muhteşem takas önerisinden aldığım ayakla...
Buradan açıkça teklif ediyorum: "Ben gideyim / Fehmi Koru gelsin." Yeter ki...
Fehmi Koru'da herhangi bir hicap duygusuna yol açmayan, ancak onun yerine hepimizin yüzünü kızartan şu meşhur "Doğan Grubu takıntısı" son bulsun.
Ahmet Hakan'ın yazısının tamamını