'Bende geri vites yok' diyen Fatih Altaylı'dan tartışma yaratacak 'Yunan' sorusu
Fatih Altaylı dün kaleme aldığı yazısında Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili kendisini rahatsız eden durumun entegrasyon meselesi olduğunu söylemişti.
Dünkü yazısının ardından iki uçta tepkiler geldiğini belirten Fatih Altaylı, "Bende tornistan, geri vites yok, açtığınız yerden ilerleyelim.Suriyelilere kucak açmamızı “Takınılması gereken insani tavır” olarak görenlere bir soru soracağım.Ama lütfen, çok rica ediyorum, aşağıda soracağım soruya ve vereceğim örneklere “samimi ve yürekten” yanıt versinler." dedi.
Yunanistan veya Ermanistan'da bir askeri darbe olması durumunda milyonlarca Yunan ve Ermeni'nin Türkiye'ye kaçarak, çeşitli şehirlere yerleşip, iş kurup çalışmaya başladığında da aynı tepkinin gösterilip gösterilemeyeceğini soran Altaylı, "Bu gelenler için de “İnsaniyet namına sahip çıkalım. Tabii ki gelsinler. Başımızın üzerinde yerleri var” diyebilecek miydiniz?Yoksa bunu Türkiye’nin bir güvenlik, hatta bir beka sorunu olarak görüp, en azından serbestçe istedikleri gibi yerleşim tercihi yapmalarına bir kısıtlama getirilmesini isteyecek miydiniz!" ifadelerini kullandı.
4 milyon Yunan gelse ne derdiniz!
Dün Suriyeli mültecilerle ilgili yazdığım iki yazıya, iki uçta tepkiler geldi.
Bir bölümü, “Suriyelileri istememek ırkçılık değildir” diye kızarken, bir diğer bölümü “İnsani nedenlerle kucak açtığımız komşularımızın Türkiyelileşmesini istemek asimilasyon istemektir. Tabii ki kültürlerini koruyacaklar. Komşularımızı ölüme mi terk edecektik” diyor.
Ben yazımda böyle bir şey demedim ama herkes kendi anlamak istediği anlıyor elbette.
Fakat madem konuyu açtınız.
Bende tornistan, geri vites yok, açtığınız yerden ilerleyelim.
Suriyelilere kucak açmamızı “Takınılması gereken insani tavır” olarak görenlere bir soru soracağım.
Ama lütfen, çok rica ediyorum, aşağıda soracağım soruya ve vereceğim örneklere “samimi ve yürekten” yanıt versinler.
Güney’deki komşumuz Suriye ise batıdaki komşumuz da Yunanistan öyle değil mi?
Farz edin ki, yarın Yunanistan’da faşist bir askeri darbe oldu. Aşırı sağcı bir lider ülkenin yönetimini aldı.
Yunan halkının da önemli bir bölümü sokaklara döküldü ve darbeci yönetime karşı tavır aldı.
Yasa tanımaz Yunan diktatör de bunların üzerine, tankla, topla tüfekle yürüdü ve katliama başladı.
Bunun üzerine 4 milyon Yunan yollara döküldü, denizden ve karadan Türkiye’ye kaçmaya başladı.
Bunların 2 milyonu Trakya üzerinden geldi ve büyük bölümü İstanbul çevresine yerleşti.
2 milyonu da İzmir ve Ege sahillerini mesken tuttu. Bir bölümü de Orta Anadolu’ya; mesela Kayseri’de, Karaman’da oturmaya başladı.
Buralarda iş kurdular, ev bark satın aldılar, çalışmaya başladılar.
Aynı “Misafirdir, komşularımızı ölümün kucağına mı bıraksaydık” cümlesini kuracak mıydınız?
Osmanlı bakiyesi ise onlar da Osmanlı bakiyesi.
Hem de Suriye’den daha eski bir Osmanlı bakiyesi.
Aynı misafirperverliği onlara da gösterecek miydiniz!
Yoksa bunu Türkiye’nin uzun vadeli güvenliğine, toprak bütünlüğüne karşı olası bir tehdit olarak görüp önlem alınmasını mı isteyecektiniz?
Samimi yanıt verin.
Ya da Ermenistan’da benzer bir gelişme olduğunu ve 2.5 milyon Ermeni’nin Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldığını...
Bunlar da Van, Ardahan, Ağrı civarına yerleşti, 1 milyonu da İstanbul’a kadar geldi.
Aynı soruyu bir kez daha soralım.
Bu gelenler için de “İnsaniyet namına sahip çıkalım. Tabii ki gelsinler. Başımızın üzerinde yerleri var” diyebilecek miydiniz?
Yoksa bunu Türkiye’nin bir güvenlik, hatta bir beka sorunu olarak görüp, en azından serbestçe istedikleri gibi yerleşim tercihi yapmalarına bir kısıtlama getirilmesini isteyecek miydiniz!
Gerçekten samimi yanıtınızı verin.
Bana vermeyeceğinizi biliyorum.
Ama en azından kendinize verin.
Verebilecek misiniz!
Yanıtlanmayacak
sorular
Gelelim Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili “insani” ama “akılcı”
yaklaşımlara.
İlk günden beri söylediğim üzere, bir katliamdan kaçan insanlara kapıyı kapamak gibi bir seçeneğimiz olamazdı.
“Batı” ülkelerinin politikalarını kabullenmek mümkün değil.
Üstelik de ekonomik ve demografik açıdan bu mültecilere çok ihtiyaçları olduğu halde.
Ancak bu işin başından bugüne doğru düzgün yapılmadığı çok açık biçimde ortada.
Ortalıkta pek çok soru var:
1. Bu gelen mültecilerin güvenlik soruşturmaları yapıldı mı? Gelenlerden bir bölümünün Türkiye’yi karıştırma amacını yıllardır gizlemeyen Esad’ın adamları olup olmadığını biliyor muyuz?
2. Gelen Suriyeliler, mülteci değil “Geçici koruma statüsü” altında Türkiye’deler. Bu statü ile Türkiye’nin içinde istedikleri gibi yer değiştirmeleri, kafalarına göre ikamet seçmelerine göz yumulması doğru bir yaklaşım mıdır?
3. 5901 sayılı yasaya göre Geçici Koruma Altında Türkiye’de bulunanlar Türk vatandaşı olamazlar. Bu yasaya rağmen kaç Suriyeliye vatandaşlık verildi biliyor muyuz?
4. Dünyada hiçbir ülkenin kabul etmediği kadar adı mülteci olarak koyulmuş olmasa da mülteciyi kabul eden ülke olarak bu gelen misafirlerin takibini yapabiliyor muyuz?
Bu sorular geleceğe miras bırakılacak önemli bir sorunun işaretçisidir.
Yanıtlanacağını ise hiç zannetmiyorum.