Ben olsam Hıncal Uluç'u kovardım

Medyamızdaki işsizlerin önemli bir bölümü, Hıncal Uluç'un şikâyetleri sonucu kovulanlardır...

ADNAN BERK OKAN

Arşivlere girerseniz, Hıncal Uluç'un yüzlerce medya eleştirisi yaptığı yazısına rastlarsınız...
Öyle ki, bunların çoğunda "ben olsam o muhabir/ler/i anında kovardım" dedikten sonra o muhabir/lerin ya da editör/lerin kovulduğunu öğrenirsiniz...
Biraz abartılı olabilir belki ama şöyle de diyebilirim:
"Medyamızdaki işsizlerin önemli bir bölümü, Hıncal Uluç'un şikâyetleri sonucu kovulanlardır"...

Ama...
Hıncal Uluç, 16 Haziran 2010 tarihli SABAH'ta yayımlanan bir yazısında çok büyük hatalar yapıyor...
Bazı kelimeleri eksik yazıyor...
Ben o gazetenin genel yayın yönetmeni olsam Hıncal Usta'nın tazminat alacağının yüksekliğine bakmaz hemen kovardım...
Çünkü...
Yaşı yetmişi bulmuş...
Herkesi eleştiren...
Hata yapan bütün gazetecilerin hemen kovulmalarını isteyen bir yazarın, "Hata yapma" hakkı olamaz...

Hele o yazdığı tarihleri bizzat yaşamış biri (kasıtlı değilse) öyle yanlışlar asla yapamaz...
Neden ?..
Çünkü ...
Yazdıkları aynı zamanda "Tarih" dersi niteliğinde...
Gazete köşesinde kimya ve fizik dersi veremeyebilirsiniz belki ama tarih dersi verirsiniz ve usta bir yazarsanız, "inandırıcı" da olursunuz...
O halde?..
Yanlış bilgi vermeyeceksiniz...
Bir maçın sonucunu tam tersine vermekle, tarihi bir bilgiyi yanlış vermek arasında hiç fark yoktur...
İşte o nedenle, Hıncal Uluç'un "hata" yapma lüksü de yoktur...
Kim bilir?..
Belki de "kovulmak için yapıyordur" diyeceğim ama öylesine patronun ve hükümetin hoşuna gidecek şeyler yazmış ki, Hükümet yağdanlıklarını bile "eyvah pabucumuz dama atılıyor" diye ürkütmüş olabilir...
Pekiiii...


Hatalar nerede?..

Anlatacağım...
Koca Usta hafızasının azizliğine uğramış olmalı ki yazısının bir yerinde şöyle diyor:
"40 sene evvel, Başbakan İsmet İnönü, Amerikalılara söyledi hem de..
'Bir gün yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini alır..'
Türkçesi 'Ayağını denk al Batı, Türkiye babanın uşağı değil' demekti bunun..
Sonuçlarını gördük. O zaman kopmayan kıyamet, bugün kopuyor."

Yok be Usta!...
Belli ki unutmuşsun...
"Bir gün yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini alır" sözünün aslı şöyledir:
"Ortadoğu'da yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini alır.."
O açıklamadan, "Ortadoğu" kelimesini çıkarırsan hiçbir anlam ifade etmez...
Eder de; açıklama kastının dışına çıkar...
Yani Amerikalılara değil, bütün dünyaya karşı bir meydan okumadır o...


Niçin söylenmiştir?..


Onu da hatırlatayım...
O dönemde Tercüman'da yazan Lütfü Akdoğan, Nasır'la yaptığı söyleşiden sonra Türkiye'ye döndüğünde Başbakan İsmet İnönü ile iki saate yakın görüşüp, Nasır'ın mesajını aktarır...
Oysa basın o açıklamanın Nasır'a yönelik değil de aynı günlerde ABD Başkanı Johnson tarafından gönderilen mektuba karşılık olduğunu zannediyordu...
Çünkü Johnson'un gönderdiği "saygısız" mektubun bir yerinde şöyle deniliyordu:
"Kıbrıs'a müdahale ederseniz karşınızda Amerikan 6. Filosu'nu bulursunuz"...
Ne var ki Başbakan İnönü de yaptığı açıklamada yer alan "Ortadoğu" kelimesinin basın tarafından görmezden gelinişine pek ses çıkarmamıştı...
Aynen, Nasır'ın kendisine gönderdiği mesajda; "Rusya ile ilişkilerimizden rahatsızlığınız varsa biz Rusya'yı terk etmesini biliriz. Amerikan yetkilileriyle görüşün, İsrail konusunda bir çözüm yolu bulur, kalkınmamıza katkıda bulunurlarsa, hiç tereddütsüz Amerika'nın yanında yer alırız" deyişine, "Nasır'ın Ruslarla olan ilişkileri bizi hiçbir zaman rahatsız etmez; aksine, Nasır'ın Rusların yanında oluşu Amerikalıların nezdinde bize önem kazandırır" deyişindeki "Uyanıklık" gibi...


Hıncal Uluç'un bir diğer yanlışı,


Uluç Usta, İsmet İnönü'nün o açıklaması üzerine "kıyamet kopmadı" diyor...
Halbuki öyle bir kıyamet koptu ki?..
Hıncal Uluç, "Ne oldu?" diye soracak olursa ben de derim ki,
"Daha ne olsun be koca usta!... İsmet Paşa Hükümeti bütçede düşürüldü..."
Yani...
Başbakan İnönü haklı meydan okuyuşunun bedelini başbakanlıktan düşürülerek ödedi...
Ama o meydan okuyuş mektuba değil; kendisine gönderilen mesajlara bir cevap niteliğindeydi...
Amerikan yönetimi de o açıklamasını Türk basını gibi okumayı tercih(!) etmişti...
Zaten Türk basını da açıklamanın "Ortadoğu" bölümünü haberden atarken, öyle olacağını biliyordu...


Geleyim bugüne...

Eğer birileri, küresel gerçekçiliğin Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan (Ak Parti Hükümetinden değil) kurtulmak istediğini ve bunun için her türlü organizasyona "çanak" tuttuğunu göremiyorlarsa ayıp yani...
İlle de Davutoğlu...
Çetenedeyken (tohum halinde) çatlayanlardan...
Şimdi aklıma geldi önce onu aktarayım...
Lütfü Akdoğan, 45 yıl kadar önce, dönemin Beyrut Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na, "Tam Dışişleri Bakanı olacak birisiniz" dediğinde Halefoğlu şu cevabı verir:
"Dışişleri bakanlığı çok zor bir görevdir Lütfü. Bizim için henüz çok erken"...
Ve...
Halefoğlu, Beyrut Büğyükelçisi olduğu o günlerden yaklaşık 20 yıl sonra ancak Dışişleri Bakanı olabildi...
Bir de Ak Parti Hükümeti'ni düşünün...
Şu son 8 yılda, Dışişleri koridorlarında adım atmamış kişiler bakanlık yaptı...
Ahmet Davutoğlu'nu ise ne tanıyan vardı ne bilen...
Pardon...
Eşi tanınıyordu sadece...
Hangi özelliğiyle mi?..
Emine Erdoğan'ın özel doktoru olmasıyla...


Ayıp oluyor

Hâsılı Hıncal Usta...
Bu kadar yakın tarihi bile bilmeden yazarsan ayıp oluyor...
Okurlarına yanlış bilgi veriyorsun...
Hem ille de kendini kovdurmak zorunda değilsin...
Ne korkuyorsun?..
Turgay Bey, SABAH'tan alamadığın bütün tazminatını fazlasıyla ve nakden ödeyecek...
NOT: Tarihi bilgiler, Lütfü Akdoğan'ın, 2008 yılında ABC yayınlarından çıkan  "Krallar ve Başkanlarla 50 yıl" isimli kitabından alıntılanmıştır.
Hıncal Usta'ya da mutlaka okumasını tavsiye ederim. Adnan