Ben olsam bu gazetecileri sürerdim cepheye!

Suriye krizinde savaşın bir seçenek olamayacağını vurgulayan Kekeç müdahale çağrısı yaparak hükümete yüklenen medyaya centilmenlik çağrısı yaptı...

GAZETECİLER.COM
Günün en ilginç Suriye yazıları arasında Ahmet Kekeç'i saymamak olmaz. Star yazarı muhalif medyaya adeta centilmenlik çağrısı yaptığı yazısında "Elinizde, hükümeti sıkıştıracak mebzul miktar konu varken, bir de savaş kışkırtıcısı rolüne soyunmayalım" dedi.

Suriye krizinde savaşın bir seçenek olamayacağını vurgulayan Kekeç kısa bir tarih özeti geçtikten sonra "Kriz zamanlarının gazetecisi daha sakin olmalı, sorumluluk duygusunu elden bırakmamalı." dedi. NATO ve AB'nin alacağı kararların hiç bir işe yaramayacağını da kabül eden Kekeç "taş üstüne taş bırakmayalım" diyerek müdahale çağrısı yapanlara seslendi ve "Pis muhalefettir bu.." dedi.

İşte Kekeç'in "Ben olsam bu gazetecileri sürerdim cepheye" yazısındaki ilgili bölüm:

Bir defa savaşa girdik...

Doğru dürüst savaş bile sayılmazdı...

Nefsi müdafaa çerçevesinde, uluslararası yükümlülüğümüz gereği, garantörlüğümüzün de bize verdiği yetkiyle (hakla) Kıbrıs’a girdik, Kıbrıs’taki kıtalı durdurduk. Başımıza gelmedik kalmadı.

Hâlâ Kıbrıs’ın faturasını ödüyoruz...

Bu faturayı da üstelik müttefiklerimiz ödetiyor.

Demek ki savaş hemen göze alınacak, “ha” deyince başvurulacak bir savunma yöntemi değilmiş.

Başımıza çuval geçirilmiştir, doğrudur da, bu durum biraz da NATO’yu ilgilendiriyor.

Değil mi arkadaşlar?

NATO toplantısından, Türkiye’nin içini serinletecek bir karar çıkmayacaktır... AB toplantısından ne çıktı ki, NATO’dan ne çıksın? Kuru bir kınama kararı, “Suriye’ye yaptırımların devam edeceğine” ilişkin ezbere alınmış laflar, “Türkiye önemli bir kanat ülkesidir” türünden artık geyik muhabbeti bile sayılmayacak cümleler...

Bu kadar!

NATO’nun bu genişliğini Türkiye’nin başına kakmayalım lütfen.

Bu, Türkiye gibi partnerler için düşünülmüş, icraata konulmuş bir genişliktir.

Bunu bahane ederek, işi, “Kendi göbeğimizi kendimiz keselim, Esad’a haddini bildirelim, taş üstünde taş koymayalım” noktasına getirmeyelim.

Pis muhalefettir bu...

Elinizde, hükümeti sıkıştıracak mebzul miktar konu varken, bir de savaş kışkırtıcısı rolüne soyunmayalım.

Hem ayıp oluyor, hem de Türkiye’ye haksızlık...

Hem de hükümetler böyle sıkıştırılmaz.

İsrail’in istediği bir vasattır bu.

Kriz zamanlarının gazetecisi daha sakin olmalı, sorumluluk duygusunu elden bırakmamalı.

Sükûnet kaybının nelere mal olacağını, hangi travmaya yaratacağını, bireylerde ne türden “kırılmalara” yol açacağını biz ne kadar anlatsak boş...

En iyisi Celine okuyun siz...

Ne alaka?

Siz okuyun... Bardamu’yu bilin... Vaki “kırılmaları” yaşayın... Sonra kalkışın “Ne Şam’ın şekeri” edebiyatına...

Ayrıca Esat mı, Esad mı, Esed mi?

Buna da karar verin artık...

Yazının tamamı için