Enis Berberoğlu tutuklanma kararı sonrası ne dedi?.. Neler yaptı?.. Cezaevi valizini kim hazırladı?.. Cezaevinden ilk mektubunu kime yazdı?.. Sedat Ergin yazdı...
Tutuklanan CHP milletvekili ve Hürriyet gazetesi eski yayın yönetmeni Enis Berberoğlu'nun eşi Oya Berberoğlu, neler yaşadıklarını Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin'e anlattı...
Enis Berberoğlu'ndan Hürriyet Yayın Yönetmenliği görevini devralan Sedat Ergin, 32 yıllık arkadaşı Enis Berberoğlu'nun bir o kadar eski arkadaşı olan eşi Oya Berberoğlu'nun anlattıklarını köşesine taşıdı...
İşte Oya Berberoğlu'nun, o gün ve sonrasında yaşadıklarıyla ilgili anlattıkları:
"KARARDAN SONRA ÇOK RAHATTI, ESPİRİLER YAPIYORDU"
“Enis çok rahattı, espriler yapıyordu. ‘Kızımı sana emanet ediyorum, seni de kızıma emanet ediyorum’ dedi. Ayrılacağı sırada polise kemerini çıkartması gerekip gerekmediğini sordu. Polis çıkartmasını söyledi. Kemerini çıkartıp bana verdi. ‘Beni merak etme, ben her koşula hazırladım kendimi’ dedi. Sonra sarıldık, vedalaştık; ardından polisler götürdü...”
CEZAEVİ VALİZİNİ AVUKAT KIZI HAZIRLADI
“Dilara (kızları-avukat) başta ağladı ama sonra kendisini toparladı. Eve gidip babasının hapishane valizini hazırlamak görevi ona düştü...”
CEZAEVİNDEN GÖNDERDİĞİ İLK MEKTUP
"Enis önceki akşam hapishaneden küçük bir kâğıt parçasına yazıp avukatı ile bize gönderdiği notta 'Sevgili karıcığım ve güzel kızım. Bu size hapishaneden ilk mektubum. O yüzden kâğıdıböyle biraz uydurma. Sizi şimdidenözledim. Şimdilik rahatım yerinde. Benden haber almak size iyi gelir diye yazıyorum. Eğer bu güzel ülke kazanacaksa benim bu çektiğim eziyetin önemi yok, sevgiler.' diyordu..."
İşte Sedat Ergin'in o yazısı:
ARKADAŞLARI TUTUKLU BİR GAZETECİNİN GÜNCESİ...
DÜN güne Enis Berberoğlu’nun eşi Oya Berberoğlu’na ulaşmaya çalışarak başladım. İkisi de eski arkadaşım. Enis’i, o tarihte çalıştığım Cumhuriyet Ankara Bürosu’na katıldığı 1985 yılından beri tanıyorum. Oya ile Ankara Gençlik Parkı Evlenme Dairesi’ndeki nikâhlarında hazır bulunduğumu çok iyi hatırlıyorum.
İkisiyle o yıllardan gelen otuz yılı aşkın bir hukukumuz var. Enis ile Cumhuriyet’te başlayan arkadaşlığımız sonradan uzun yıllar Hürriyet’te devam etti. O yıllarda Ankara’da Siyah Beyaz’da oturup uzun sohbetler yaptığımızda, günün birinde Hürriyet’in genel yayın yönetmenliği görevinde halef-selef olacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Dün Oya’yı telefonda bulduğumda, Maçka Parkı’nda eşinin tutukluluğunu protesto etmek amacıyla düzenlenen bir toplantıdaydı. Sesi kuvvetli geliyordu, buna sevindim.
*
Sonradan 25 yıla çevrilen müebbet kararının kendileri için büyük bir şok olduğunu anlattı Oya. Karardan sonra adliyedeki karakolda bir süre sohbet etme imkânları olmuş. O süreyi şöyle anlattı:
“Enis çok rahattı, espriler yapıyordu. ‘Kızımı sana emanet ediyorum, seni de kızıma emanet ediyorum’ dedi. Ayrılacağı sırada polise kemerini çıkartması gerekip gerekmediğini sordu. Polis çıkartmasını söyledi. Kemerini çıkartıp bana verdi. ‘Beni merak etme, ben her koşula hazırladım kendimi’ dedi. Sonra sarıldık, vedalaştık; ardından polisler götürdü...”
“Dilara başta ağladı ama sonra kendisini toparladı. Eve gidip babasının hapishane valizini hazırlamak görevi ona düştü” diye ekledi Oya.Dilara Berberoğlu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, mülteci hakları ve insan hakları konularında uzmanlaşan genç bir avukat. Babasının cezaevi çantasını hazırlamak önceki akşam bir hukukçu olarak onun için değişik bir tecrübe oldu herhalde.
Eşinin önceki akşam hapishaneden küçük bir kâğıt parçasına yazıp avukatı ile gönderdiği notu da telefonda okudu Oya: “Sevgili karıcığım ve güzel kızım. Bu size hapishaneden ilk mektubum. O yüzden kâğıdıböyle biraz uydurma. Sizişimdidenözledim. Şimdilik rahatım yerinde. Benden haber almak size iyi gelir diye yazıyorum. Eğer bu güzel ülke kazanacaksa benim bu çektiğim eziyetin önemi yok, sevgiler.”
*
Oya ile sohbetimizin ardından dün öğle yemeğinde tutuklu Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin eşleriyle buluştum. Kadri Gürsel’in eşi NazireGürsel, Güray Öz’ün eşi ÇağlayanÖz,ÖnderÇelik’in eşi Semra Çelik, Bülent Utku’nun yakını Hafize Sabancı, Murat Sabuncu’nun eşi Eylem Sabuncu, hep birlikte sohbet ettik.
Ortak bir açıklama yaparak Anayasa Mahkemesi’ne dosyayı bir an önce ele alma çağrısında bulundular, “Artık bir zulüm haline dönen haksız tutuklamalara son verin” diye seslendiler. Eşleri, yakınları, dile kolay tam 228 gündür hapiste.
Sohbet sırasında çoğu arkadaşım olan tutuklu meslektaşlarımın cezaevi koşullarından ve ayrıca olağanüstü hal rejiminden kaynaklanan zorluklarını da dinleme imkânım oldu kendilerinden.
FETÖ mağduru olarak Ergenekon suçlamasıyla tam 376 gün Silivri’de yatan Posta yazarı Nedim Şener de sohbete katıldı: “Bizim tutukluluğumuzda avukatlar istedikleri zaman gelip, bizimle istedikleri kadar kalabiliyorlardı. Şimdi müvekkilleriyle haftada bir saat görüşme haklarıvar. O zamanlar avukatla görüşmeye kimse nezaret etmezdi, şimdi görüşmede infaz memuru da bulunuyor. Eşimiz dışında seçtiğimizüçyakın kişiyle dehaftada bir görüşebiliyorduk, şimdi bu da kalktı.”
*
Bütün anlatılanlar, olağanüstü hal altında tutuklu haklarının ne kadar gerilediğini gösteriyor. Eşi tutuklu olan Eylem Sabuncu, “Eskiden açık görüş ayda birmiş ama biz artık ancak iki ayda bir açık görüşebiliyoruz. Eskiden telefonda haftada bir 10 dakika konuşma süresi verilirken, şimdi iki haftada bir görüşebiliyoruz” diye konuştu.
Eylem Sabuncu’yu dinleyince, bir tutuklunun ailesiyle haftada bir 10 dakika olan görüşme hakkının iki haftada bire düşürülmesinin mantığını çözmeye çalıştım. Zaten özgürlüğünden alıkonmuş bir insanın ailesiyle telefonda görüşme hakkını biraz daha engellemek, kısıtlamak nasıl bir zihniyetin dışavurumudur? Bu nasıl bir acımasızlıktır? Eylem Sabuncu’yu eşiyle haftada bir değil de iki haftada bir görüştürerek devletin hangi yüksek olağanüstü menfaatini karşılamış oluyorsunuz?
*
Evet, tutuklu meslektaşlarımızın, arkadaşlarımızın yakınlarıyla buluşmak, onlarla konuşmak, temas içinde kalmak 2017 yılında biz dışarıdaki gazeteciler için artık mesleğimizin önemli bir parçası haline gelmiş bulunuyor.
Enis ile Oya’nın evlendiği 7 Haziran 1985 günü Ankara’da Gençlik Parkı Evlendirme Dairesi’nin önünde bütün arkadaşlar neşe içinde fotoğrafçıya poz verirken ülkemizin geleceğine umutla bakıyorduk.
O eski fotoğraflardaki umudun yerini artık adliye koridorlarının, cezaevlerinin loş ışıkları ve koyu gölgeleri kaplıyor.