Ben atılsam, Emin kılını kıpırdatmazdı
Bekir Coşkun çarpıcı açıklamalar yaptı :"Dürüst olmak lazım Ben atılsam Emin kılını nıpırdatmazdı" dedi... Ve bakın başak neler söyledi?
Sanem Altan'da bunun üzerine "Bekir Coşkun'la konuşmalıyım" dedi ve Ankara'da aldığı soluğu...
“Karşıt fikirlerde olsanız, hatta birbirinize çok kızsanız bile çok iyi anlaşabileceğiniz bir 'düşman' olur Bekir Coşkun” diyor Sanem Altan ve röpotaj boyunca Bekir Coşkun'un çok samimi ve eğlenceli olduğunu söylüyor.. Altan, "sanki Erdoğan da tanısa Bekir Coşkun'u 'En iyi anlaştığım düşmanım' der" diye de ekliyor
Bekir Coşkun hakkında merak edilen bir çok konuyla
ilgili önemli açıklamalar yaptı. Emin Çölaşan'a sansür
uygulamasından, Ciner'le anlaşmaya karar vermesine kadar...
Vatan'dan Sanem Altan sordu Hürriyet'in ağır topu Bekir Coşkun
cevapladı... İşte Sanem Altan'ın güne damgasını vuran o
röportajı.
Kim bu yazılarınızda sık sık bahsettiğiniz göbeğini kaşıyan
adam? Sadece AKP seçmeni mi?
Tepkisi olmayan, sessiz, pısırık, beleşçi, avantacı, yağmacı,
hırsızları hoş gören, çalsın ama iş yapsın diyen, kendisi de
çalmaya bakan, şehirlere gelen, orman arazisine gecekondu yapan,
kaçak elektrik kullanan, kaçak su kullanan, para kazansa bile vergi
hayatında vermeyen, seçim geldi mi iki çuval kömüre, bir torba
nohuta oyunu satan, asla başını kaşımayan ve gazete-kitap okumayan
birileri bunlar. Kuran'da “Oku” emri vardır, “Sor ona” emri vardır.
Bunları bile yapamayan... Üç şeyi ezberleyen; hamdolsun, şükürler
olsun, Allah razı olsun. Hayatını bununla yürüten tiptir bu.
Türkiye'nin başına beladır bu tipler.
Her kesimde olabilir bundan. Sağı-solu yok. Meydanda Menderes'i
alkışlayan, asıldığı zaman kafasını bile kaldırmayan, soru dahi
sormayan insandır.
Çok iyi tanırım ben göbeğini kaşıyan adamı. Uzaktan
gelişinden tanırım. Bu adam Demirel'i 7 defa geri getirmiş adamdır.
Erbakan'ı Başbakan yapmış adamdır. Hep aynı sloganı söyler bu:
“Çalsın ama iş yapsın.” Gözü de devamlı avantadadır. Bunun
eğitimlisi de vardır eğitimsizi de, sağcısı da vardır solcusu da,
zengini de vardır fakiri de. Sırf çıkarı için, ihale için, köşeyi
dönmek için siyasi iktidara yanaşmış adam da göbeğini kaşıyan
adamın zengin olanıdır.
Toplum hasta, bu adam tipi her zaman vardı ama şimdi çok
iyi bir siyasi muhatap buldu
Bu tipi ben de tanıyorum. Ama bu tip sizin de söylediğiniz
gibi her dönemde vardı. Sizi bu denli rahatsız eden yeni şey
ne?
Türkiye'de 58 tane hükümet kurulmuştur, 11 defa Cumhurbaşkanı
değişmiştir, Anayasa 7 defa değişmiştir, 30 defa parlamento
değişmiştir. İki tane değişmeyen şey var, Türk toplumunun yapısı bu
göbeğini kaşıyan adam, ikincisi de Türkiye'nin kara yazgısı. Bu
ikisi birbirini çoğaltır hep. İnsanlar da bana sizin sorduğunuzu
soruyor, “Niye toplumun bu yönünü diline doladın?” diye. Soruyorum
ben de “Apartmanda yöneticinin yakıt parasını çaldığından
şüphelenmeyen tek kişi tanıdınız mı, evinize gelen bir ustanın hiç
arkasından 'Süper iş yaptı, üstelik çok ucuz' dediğiniz oldu mu,
kooperatife girip de dolandırılmamış birini tanıdınız mı?” Eğer
bunların üçünün de cevabı evetse, ben gazeteciliği bırakacağım.
Buna hazırım. Bu bizim toplulumuz. Bu biziz. İnkâr etmeye gerek
yok. Toplumda müthiş bir hastalık var. Bunu sorgulamak benim işim
değilse kimin işi yahu. Gazeteciler bugüne kadar politikacılar gibi
sürekli halk dalkavukluğu yaptı. Halkın bir bölümünü tenzih
ediyorum ama çoğunluk göbeğini kaşıyan adamdır.
Tekrar aynı soruyu soracağım izninizle, bu adamda
kızdığınız yeni şey ne, dindar olması mı?
Çünkü bu konuştuğumuz toplumsal yapı, çekiciliğini kaybetmiş, eski
bir dert.
AKP'ye oy vermiş dindar olmayan ya da oy vermiş aklı başında birçok
dindar vardır, tenzih ederim onları. Mesele dindarlık değil. Evet,
hep varlardı ama şimdi göbeğini kaşıyan adamın en çok gözüktüğü, en
belirginleştiği dönemi yaşıyoruz. Nohutla fasulyeye oyunu satan
adam. Çünkü çok iyi siyasi muhatap buldu göbeğini kaşıyan adam.
Eskiden beri de vardı, zaten kirli siyasetin sürmesinin tek nedeni
de bu. Hangi toplumda eli kanlı katili kahraman diye alkışlayan
biri vardır. Siyasetçiler meydanda o adamın beklediğini biliyor,
çıkıyor oraya utanmadan konuşuyor.
Sadece AKP'de değil, CHP'de bile 'genel başkan olmuş'
göbeğini kaşıyan adam var
O halde yöneticiler mi acaba göbeğini kaşıyan
adam...
Bir tek AKP değil. Solda da var. Konuşturma şimdi beni, seçim
geçsin, onları da açıklayacağım. CHP'nin içinde var, hatta bunlar
arasında genel başkan olmuş olan bile vardır. Şimdi susuyorum. Ama
göbeğini kaşıyan adam genel başkan bile olabilir.
Siz Deniz Baykal'a çarşaf açılımı denen meseleden çok
kızdınız değil mi?
Nasıl kızmam? Şu anda Türkiye'de kimse olduğu yerden memnun değil,
herkes başkasının yerinde olmak istiyor. AKP çağdaş gözükmek
istiyor aslında, CHP de imamımsı gözükmek istiyor. Ulusalcılara
bakın onlar da küreselci gözükmek istiyor. Zaten yeterince göbeğini
kaşıyan adam var, toplumu aydınlatacak parti lazım. CHP buydu güya.
Şok yarattı hepimizde. İnanmadığından eminim ama bilerek yaptı
tabii çarşaf meselesini. Oy almak istedi. Ama görecek, geri tepecek
bu. Oy-moy patlamayacak.
Aranız nasıl şu an Deniz Baykal'la. Arkadaşınız aslında,
oğlunuzun da nikâh şahidi diye okumuştum...
Nikah şahidiydi evet. Çabuk küser bu. Küsünce de konuşmaz. Ama
kindar değildir. Seçimleri atlatalım, CE-HA-PES rayına otursun,
yine Balıkçılar Kahvesi'nde otururuz Deniz Baykal'la.
Tayyip inişe geçti, o da bunu biliyor o yüzden gergin. Tek
şansı, Baykal'ın tembel olması
Tayyip Erdoğan'la da kavga ediyorsunuz...
Ben kavga etmiyorum. Tayyip Erdoğan'la kavga etmem. Çünkü bugün
var yarın yok Tayyip. 30 senedir birçok cumhurbaşkanı, başbakan
gördük, onlar gitti. Biz hâlâ varız. Tayyip de yarın yok. Ben artık
inişe geçtiğini düşünüyorum. Yerel seçimlerde başarılı olsalar bile
iniş süreci başladı. Grafik tepetaklak aşağı gidiyor.
Bu bir kamuoyu araştırması sonucu mu yoksa sezginiz
mi?
Benim sezgim. AKP yakında ana muhalefet partisi olacak. Tayyip de
bunun başkanı olabilir. O da biliyor bunu o yüzden gergin. Bütün
insanların ortak tepkisidir bu, foyamız ortaya çıkınca kızmaya
başlarız. Ben de, Andree beni yakaladığı anda hemen parlarım. Son
bir deneme o işte. Tayyip Erdoğan da bunu yaşıyor. Gökten yolsuzluk
yağıyor, pırlanta-altın ticareti işi çıktı, belediye başkanlarını
her gün jandarma-polis topluyor. Davos'taki rüzgâr daha uzun sürer
zannetti, tutmadı. Tayyip inişe geçti. O da bunu hissediyor. Tek
gücü var, yerine oturacak kimsenin olmaması. Göbeğini kaşıyan adam
olduğu kadar, bilinçli-akıllı da bir sürü insan var. Onlar
Tayyip'ten umudunu kesti. Ama getirecek kimse yok. En büyük şansı
bu zaten Tayyip'in. Deniz Baykal çok tembel. Yerel seçimler var,
Tayyip 10 günde 10 yer dolaşıyor. CHP'nin umrunda değil. Deniz
Baykal Brüksel'de.
Erdoğan'la kavga etmiyorum diyorsunuz ama o size
meydanlardan “Bunlar köpekleriyle yatar” diyor. Siz ona köpeğiniz
Postal'ın ağzından yazı yazıyorsunuz.
Anadolu'daki gazete tirajları belli. 30 adet gazete satılan yerler
var. Tayyip meydanda kızgın, konuşuyor, onu dinleyen ne gazeteci
kim onu anlıyor, ne niye kızgın onu biliyor. Tuhaf yani
meydanlardaki hali.
Ciner çok büyük para teklif etti
Ciner Grubu'nun çıkacak olan yeni gazetesinden size
transfer teklifi geldi. Sonra ne oldu?
Aslında bunu anlatmam doğru mu bilmiyorum ama herkes bir şey
söylüyor, doğrusu bilinsin artık. Ciner Grubu'ndan teklif
geldiğinde ben, “Daha gazete çıkmasına çok var, olabilir,
görüşebiliriz” dedim. Açık söyleyeyim o sırada bende aslında hâlâ
da Emin'in kovulmasından dolayı Hürriyet'e karşı bir güvensizlik,
bir kırgınlık vardı. Bir gün aynı şey benim de başıma gelir
endişesi. Hürriyet'in genel yapısı içinde, o yazar kim, bu yazar
kim, Bekir Coşkun kim? Kenarda köşede unutulmuş insanlarız. Bütün
bunlar beni kırdı-ezdi. O yüzden Hürriyet'ten ayrılmayı
düşünüyordum. Fatih Altaylı Cunda'ya geldi, sözleşme dosyasını dahi
getirmişti. Fatih arkadaşım, onunla çalışabileceğimi de düşünmüştüm
ama hiçbir şey konuşmadık, o anlattı ben “Şu an Hürriyet'te
çalışıyorum, sana bir şey diyemem, dersem Hürriyet'ten hemen
ayrılmam gerekir” dedim. O da “Saygıyla karşılıyorum ama seni
aramızda görmek istiyoruz” dedi. Sonra bir kez Ankara'da görüştük.
Artık kararımı vermiştim, Ciner Grubu'yla anlaşacaktım. Ertuğrul'a
haber vermek için İstanbul'a gittim. Çünkü daha önceden ona sözüm
vardı, “Sana kazık atmayacağım” diye. Gittim “Bak Ertuğrul, sizin
yapınızda gitme, sana şunu verelim yoktur, ben de bunu istemeye
gelmedim zaten, sakın böyle algılama. Sadece sana verdiğim sözü
kaldırmaya geldim. Senden izin istiyorum” dedim. Ertuğrul “Olmaz”
dedi. Bütün Hürriyet üzerime geldi. Okuyucular da öyle. Sanki
biliyorlarmış gibi otelin lobisinde karşılaştıklarım “Sakın
Hürriyet'ten ayrılmayın” diyenler. “Bırakırsanız biz de bırakırız”
diyenler. Bir de bir gün bir işadamı bana uçakta demişti ki
“Servetimin yarısını veririm 10 gün sizin yerinizde Hürriyet'te
yazmak için.” Bütün bunlar beni çok etkiledi. Ayrıca ekonomik kriz
döneminde Hürriyet'i bırakıp gitseydim sadece para için gitmiş gibi
olacaktım. Çok da büyük para vardı gerçi. Kalmaya karar verdim.
Gitmek istiyorsam Ertuğrul'u hiç görmemem gerekiyordu, bir mektup
yazıp odasına bırakıp kaçmam lazımdı.
Erdoğan hayvan sevgisini böyle küçümsemenin hesabını öteki
tarafta bakalım nasıl verecek?
“Köpekleriyle yatar bunlar” sözü sizi üzdü
mü?
Beni çok rahatsız etti. İki hafta önce dedem ödül alırken yaptığı
konuşma inanılmazdı. O konuşmayı yapan başbakanın, bir gazeteciye
bu sözü söylemesi gerçekten tuhaf...
Kırıldım, ağzı dili olmayan o hayvanları küçümsemesine. Bana.
“İnsan sevmez, insanları aşağılar, hayvan sever hatta insanları
köpekler kadar sevmiyor” demek istedi. Açık söyleyeyim, cevap
vermekte zorlandım. Öteki tarafta bunun hesabını nasıl verecek
bakalım. Bana ve hayvanlara haksızlık etti çünkü. “Halkı
aşağılıyor” diyor benim için. Halkı seven, gözünü açmasını isteyen,
halkın mutlu olmasını isteyen biriyim oysa ki. Tayyip Erdoğan
düşüncesindeki adamlar bir hayvan yaşatmaktansa hayvan kesmeyi
tercih eder.
Niye Postal'a cevap verdirdiniz de kendiniz cevap
vermediniz? O yazınızı eğlenceli buldum ama merak da ettim
doğrusu?
Ben her gün cevap veriyorum. Bir de pazar gününe denk geldi. Ben
pazar günlerini ne olursa olsun, dünya yansa doğaya, hayvanlara
ayırırım. O gün de ben zaten Postal yazacaktım. O zaman Postal
savunsun kendini ben nasılsa savunurum dedim. Pako yaşasaydı bilge
kişi olarak o cevap verecekti ama yok. Onun yerine Postal'a düştü
bu görev. Suşi, ağır başlıdır konuşmaz, Çıtır dişi olduğu için söz
ona düşmez. Postal cevap verdi. Terbiyesini de bozmadı.
Tayyip Erdoğan yüzünden halkı aşağılayanonlara küfreden
biri gibi gözüküyorum
Bu mesele, göbeğini kaşıyan adam benzetmesi yüzünden mi
çıktı?
Bu benzetme artık sırtımda bir kambur oldu aslında. Altında
ezilmeye başladığım bir benzetme olmaya başladı. Ben söyledim bunu
ama beni ezmeye başladı, çünkü o kadar çok insan bunu başka yere
çekiyor ki. Toplumda bunu anlamayan çok kişi var. Tayyip'ten
duyuyor bunu, benden okuyarak bilmiyor. O yüzden halka küfür etmiş,
halkı aşağılamış biri olarak biliyor beni. Ben halkı aşağılamak
için söylemiyorum ki bunu. Ben halkla içiçe yaşayan biriyim. Lüks
bir yerde göremezsiniz beni. Bayıldığım yerler var, Cunda'daki
Balıkçılar Kahvesi, Taş Kahve. Beni bunlar çeker.
Siz Urfalısınız değil mi?
Kara Meydanı Mahallesi, Kara Camii'nin yanındaki karanlık sokakta,
kara kaplı evde doğdum büyüdüm. Böyle bir yerden geldim. Ailem
orada. Ben niye o halkı aşağılayayım canım. Ben bambaşka bir insan
tipinden bansediyorum. Aziz Nesin o oranı vermişti, ben tam
bilmiyorum ama halkımızın içinde göbeğini kaşıyan adam var. Bir
partiyi tek başına iktidara getirebilecek kadar güçlüdür bu kesim.
Bu kesim Türkiye'nin canına okuyan kesimdir.
Bunlar kimse yokken aynanın karşısında dans ediyorlar
mıdır?
Abdullah Gül için de demiştiniz ki “Benim cumhurbaşkanım
değil.”
Hâlâ da diyorum. Bir kere Abdullah Gül, sanık.
Daha önce milletvekili sonra da cumhurbaşkanı olduğu için
dokunulamıyor. Kayıp trilyon davasından. Parti için hazineden
alınan yardımın 1 trilyonu nerede bilinmiyor. Diğer iddia altında
olan Erbakan. O hapiste -sonradan Erbakan'ı Abdullah Gül affetti-
Sonra Abdullah Gül cumhurbaşkanı oluyor. Bu benim çok
tepkimi çekti. Kabul edemiyorum bunu. Ayrıca yaşam biçimi ve dünya
görüşü onun Türkiye'nin cumhurbaşkanı olmasını engellemesi
gerekirdi. Siz onun eski laflarını bilir misiniz? Türk olmanın
içeriğini anlatan laflara kızıyor, Avrupa Birliği'ne kızıyor.
Kızıyor da kızıyor. Bunları söyleyen adam nasıl cumhurbaşkanı olur
ya? Ayrıca Çankaya'da tesettürlü-türbanlı kadın olmaz. Gerçi
kendilerine göre giyim reformu yaşadılar. Gerçi kara çarşaftan
buraya geldiler. Sıkmabaş oldular. Daracık etekler, yüksek
topuklar, yeşiller morlar. İç çamaşırı dükkanlarından çıkmayan
türbanlılar dolu.
Ben Abdullah Gül'ün değiştiğini ve bu değişimin samimi
olduğunu düşünüyorum. Siz buna katılmazsınız sanırım?
Bu adamların en büyük özelliği çabuk değişebilmeleri zaten.
Fırsat olsa yine değişir bunlar. Ben öyle düşünüyorum. Ruh
hallerini de anlıyorum aslında, hiç ummadıkları anda devletin
başına geldiler. İktidar olmanın, büyük bir devletin başında
olmanın çağdaş dünyadaki yerini ve nimetlerini gördüler.
Artık değişmek istiyorlar bence de. Bazen benim
aklıma geliyor, acaba kimse yokken ayna karşısında dans eder gibi
figürler yapıyorlar mı, hanımlar türbanları çıkarıp aynanın
karşısında kendilerine bakıyorlar mıdır?
Bazen ben yaparım bunu, aynanın karşısında kafama külah geçirip
acaba imam olsaydım nasıl olurdum diye bakarım.
Demirel'e de karşıydım ama artık o ulu önderimiz ve en iyi
dostum
En büyük tepkiniz...
Çağdaş yaşam biçimini savunarak bir yerlere gelselerdi. Türk
toplumunu Arap kültürüne ve Ortaçağ'a sürükledikledikleri için
tepkiliyim. Demirel'e de karşıydım ben. Tansu Çiller'e de. Ben
herkese karşıydım aslında. Ama şimdi en büyük dostum Demirel. Son
günlerde ona bayılıyorum. Neredeyse bugünlerde ulu önderimiz oldu.
Tayyip'le bunu yapmamız çok zor. İçinde yok çünkü bu duygular. Ama
inanın Türkiye'de toplum çok değişti. Büyük şehirlerde yaşadığımız
için bunu anlamıyoruz. Anadolu'ya bakın. Ayvalık Plajı'na kimler
gelmeye başladı biliyor musunuz, tesettürlü kadınlar denize
giriyor. Propagandayı çok iyi biliyor bunlar. Defileyle, modayla
falan tesettürü hayatımıza soktular. Uzaktan bakınca çok güzel
gözüken, albenili, tesettürlü kadınlar ortada dolaşıyor. Toplumu
bozarsanız düzeltmek çok zor olur. Toplumun canına okudular.
Bunlardan çağdaş Türkiye olmaz. Tıynetlerini biliyorum. Yapılarında
yok, kimliklerinde yok. Bunlar klozet görünce kızıyorlar, taş
istiyorlar. Danstan nefret ediyorlar, içki gördükleri zaman
tahammül edemiyorlar. Geldiler, parlamentoda ilk su bardaklarını
rakı bardaklarına benziyor diye değiştirdiler. O yaptıkları yardım
bile toplumu biraz daha sadakacı, dilenci, avantacı yaptı.
İki kız kardeşim ile annemin başı örtülü. Onlara da çok
yakışıyor
Türbana şiddetle karşısınız. AKP'nin bunu kullanma
biçimine, siyasetine tepki duymamak mümkün değil ama kafasını
kapamak isteyen de niye kapamasın ki?
Estetik olarak karşı çıkmayabilirdim ya da özgürlük
anlamında destekleyebilirdim belki. Benim iki kız kardeşim ve
annemin başı örtülüdür, hatta ablam hacıdır. Onlara çok da
yakıştığını düşünürüm o kıyafetlerin. Ama siyasi simge haline
getirmeleri her şeyi alt üst etti. Genç kızlarımızın hayatlarını
mahvetti. Erbakan'la başladı bu. Çözülebilirdi üstelik.
Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül hâlâ çözebilir bunu. “Başlarını
açıyoruz karılarımızın, artık Türkiye çağdaş dünya gibi giyinsin
istiyoruz” deseler, bir de resepsiyon verseler ben de koşarak
giderim.
Burada şaka yapıyor Bekir Bey demem lazım galiba, yoksa
size yine çok kızacaklar...
Avrupa Birliği meselesi de numaraydı. Sırf askeri müdahalelerin
önünü kesmek için bir saçak altıydı. Yaşam biçimine, anlayışlarına
aykırı bir kere. Kadınların özgür olduğu, kızların erkek
arkadaşlarıyla el ele sinemaya gidebildikleri, akşamları
işadamlarının birer duble bir şey içebildikleri ortamları bu
insanlar sevmez. Bunların kafasındaki yaşam biçimi Arabistan. Gerçi
ne Erdoğan ne de Gül bu ülkeye şeriat gelsin istemezler. Onların
modeli farklı. Kuran'daki ayetleri yerine getirsek Tayyip
Erdoğan'ın bir gün o koltuğunda oturmaması lazım. Yağmacıdan,
hırsızlık iddiası altındakinden, avantacıdan, sanıktan iktidar
olmaz.
Ergenekoncu diye tutuklanan paşaların önünde saygıyla
eğilirim
Türban yazısı yazdığınız kadar Ergenekon'la ilgili
yazmadığınıza dair bir-iki eleştiri okudum. Buna katılır
mısınız?
Ergenekon bir zihniyettir. Zaman zaman örgütlenmeler olmuştur.
Bunlar kirli insanlardır. Bu zihniyet de ortadan kaldırılmalı,
fakat artık Atatürkçüyüm diyen herkes bunun içerisine konuldu, buna
karşıyım. Saydım, 30'a yakın yazı yazmışım bu konuda. Tanıdığım
paşalar, askerler var tutuklananlardan. Yaşantılarını, duygularını
biliyorum. AKP'ye, demokrasiye, çağdaş dünyaya bakışlarını
biliyorum. Onların önünde saygıyla ayağa kalkarım ben. Şu an da
dahil. 300 metreden boyunlarına atılıp yanaklarından öperim. O
insanların içeride olması çok canımı sıkıyor benim.
Erdoğan'ın sonunu halkın yaşadığı korku ve baskı
getirecek
Hangi Paşa bu?
Tolon Paşa. Babam öldüğünde gazeteye başsağlığına gelmişti. Yanında
da bir-iki hanım vardı. O sırada mitingler falan düzenleniyordu.
Bana bu işlerin askerle değil halkın kendi tavrıyla
düzelebileceğini anlatmıştı o gün. “Ordudan kimse bir şey
beklemesin, halk kendi tavrını koysun” demişti. Bu adamı bir süre
sonra örgütçüsün diye içeri atmalarına şaşırdım.
Darbe günlükleri, size bir şey ifade ediyor mu
peki?
Darbeler varsa günlükleri de olur herhalde, bilmem ki.
Ne olur bu işin sonu?
Herkes baskı altında. Halkın bu korkusu Tayyip'in sonu olacak.
Her sabah 04.00 civarı rüyamda kovulduğumu
görüyorum
İşten atılabileceğinizi düşündünüz mü siz de?
Her gece saat 04.00 civarı aynı rüyayı görüyorum ben,
kovulduğumu. Kalkıyorum yatağımdan salona geliyorum. Arkamdan
Andree gelir. Anlar hemen. “Sana başka iş mi yok, üzülme” der
sarılıp. Ben de burnumu çeke çeke “Haklı olabilirsin” derim.
Yaşadıklarımızdan etkilenmediğimizi kimse söyleyemez. Ben çok
alınganımdır. Özel hayatımda da böyledir bu. Beni atsalardı ben
Emin gibi kızmazdım. Emin öfkeli. Kitap da yazmazdım ben. İçime
kapanır, buralardan gitmek isterdim. Emin'le farklıyız biz.
Siz bırakmayı düşündünüz ama..
Gece Hüsamettin Cindoruk'un evindeydik. Ben çok ciddi bırakmayı
düşündüm. Hatta Hüsamettin Bey bana “Hayır, bırakma” dedi.
Dürüst olmak lazım! Ben atılsam, Emin kılını
kıpırdatmazdı
Emin Çölaşan'ın kovulmasından sonra da siz zor günler yaşadınız
değil mi? Çok mu yakın iki arkadaşsınız siz gerçekten?
Kanka değiliz. Rakibiz bir yerde. Dürüst olmak lazım. Grup
çalışması yapamazsın gazetecilikte. Bireyseldir. Yazılarından
dolayı kim kovulmuş olsa ben onun için de aynı tepkiyi verirdim
Hürriyet'te. Ama beni atsalar Emin'in kılı kıpırdamazdı.
Umrunda bile olmazdı. Ne diyeceğini de biliyorum “Bekirciğim geçmiş
olsun. Olur böyle şeyler, üzülme, herkesin başına gelir” diyecekti.
Bir daha da aramazdı. Yemin ediyorum böyle olurdu. Bu benim gerçek
düşüncem..
Okuyucularımın bir kısmı da “Emin Çölaşan atıldı, sen de bırak”
dedi. Ama buna en güzel cevabı Emin kitabında vermiş. Ona
soruyorlar “Madem baskı vardı, sansür vardı. Siz niye
bırakmadınız?” O da diyor ki “Kazanılmış cepheyi niye bırakayım?”
Doğru demiş. Bıraksaydım. O günden beri neler oldu? Kim yazacaktı
bunları?
Hürriyet tiraj kaybetti mi Emin Çölaşan ayrıldıktan
sonra?
O günlerde tiraj kayboldu. Ama Başbakan'a minnettarım, bana
“Çek git” dedi o günlerde. Bu sefer iş tersine döndü Hürriyet tiraj
aldı.
Aydın Doğan'ın Emin Çölaşan'a açtığı 50 bin TL'lik tazminat
davasında siz Emin Çölaşan lehine tanıklık yaptınız. Daha sonra
Aydın Doğan'la konuştunuz mu sonra?
Ne Ertuğrul ne de Aydın Bey'le konuştum. Zaten rastlasam ben konuyu
değiştiriyordum hemen. Aydın Bey bir kez bambaşka bir şey için
aradı, bu konudan hiç bahsetmedi. Bunu “Sana kızmadım, ilişkimiz
aynen devam ediyor” demek istedi olarak yorumladım. Bu yaşadığımız
dünya medyasında bir ilktir belki. Bir gazeteci patronu aleyhine
tavır koyuyor. Ben burada Ertuğrul Özkök'e ve Hürriyet'in demokrat
tavrına güvendim. Ertuğrul'un beni burada destekleyeceğine inandım.
Vicdanen, ne biliyorsam onu söylemek zorundaydım. Nohut-kömür alıp
oy satanlara kızıyorum da kendim maaş alıyorum diye sussaydım
onlarla aynı şeyi yapmış olurdum.
Mahkemede ne dediniz siz?
“Emin'e sansür uygulandı” dedim. Hakim de ısrarla “Size niye
uygulanmadı?” dedi. “Bilmiyorum. Yazım tarzlarımız farklı, o yüzden
herhalde” dedim. İki avukat çapraz sorguya tuttu beni. Belki başka
neden de vardır hiç bilmiyorum, o ne. Ben aslında Emin niye kovuldu
bilmiyorum, yemin ederim. Çıkamadım işin içinden. Bence Emin de
Aydın Doğan da bunu bilmiyor. O psikolojinin sonucu öyle oldu..