Bekir Hazar kaybetti çünkü...

Sen ve senin zihniyetindeki bütün gazeteciler, birer Lady Macbeth olacaksınız...

İnanamıyoruz yaaa...
"Gazetecilik bu kadar mı kirlendi?
"Bu kadar mı kirletildi?"
Ne "Özel Hayat"ı kaldı insanlarımızın...
Ne "Hasta Hakları"...
Ne çoluk çocuğu kaldı...
Ne karısı, anası, bacısı...
Bu nasıl gazetecilik Allah aşkınıza yaa!...

Sana soruyoruz Bekir Hazar!..
Sahi sen gazeteci misin?..
Yoksa "iletişim" diye "kasaplık" mı okudun?..
Ya da "Yüksek Kaldırım"da kazara bulup "gazeteci" mi yaptılar seni?..
Kardeşşş...
Aydın Doğan'dan nefret edebilirsin...
Aydın Doğan sana veya bağlı olduğun birilerine "zarar" da vermiş (hangimize vermedi ki?) olabilir...
Ama...
O'nun girdiği günahların (veya varsa suçların) bedeli, sağlığıyla ilgili olur olmaz "haber"(!) yapmak mıdır?..
"Onunla ilgili, kara haber üretip" intikam almak mıdır?..

De ki Aydın Doğan hasta...
İyi ama...
Bunun haber yapılamayacağını bilmeyecak kadar mı cahilsin kardeşşş?..
De ki o pervasızlığı da göze aldın yaptın...
Peki...
O haber dilin ne öyle?..
Sanki Aydın Doğan'ı genelevde sermaye olarak görmüşsün gibi...
"Hasta" olmak "aşağılanacak" bir durum mu?..
"Ayıp" mı?..
"Günah" mı*..
"Yüz kızartıcı veya kızartmayıcı bir suç" mu?..
Ya da sen hiç mi hastalanmayacaksın?..
Ya da sen hiç mi ölmeyeceksin?..
"Tanrı" mısın sen?..


Hem öyle bir kaybettin ki...
Şhakespeare'in ünlü oyununda (Macbeth) Lady Macbeth'in dediği gibi:
"Çık elimden mel'un leke... Arabistan'ın bütün ıtırları, temizleyemez şu ufacık eli!
Bir gün gelecek Bekir Hazar...
Sen ve senin zihniyetindeki bütün gazeteciler, birer Lady Macbeth olacaksınız...
O küçücük beyinlerinizdeki ve ellerinizdeki "kirli leke"yi hiç bir koku ve temizleyici çıkaramayacak...