Behiç mi senin dava arkadaşın?.. Peh!..

Senin ve kocanın illegal insanlar olduğunuzu iddia ddenlere karşı sizi savunurken muhatap olduğu Tazminat davaları......

Tolstoy, "Az beğenilen kadın çok vefalı olur" demişti.
Mefhumu muhalifinden bakarsak; "Çok beğenilen kadın vefasız olur" demektir bu...
Sanki Tansu Çiller için söylenmiş...
Kim ki O'nu çok beğendi, Tansu o kişilere karşı hep vefasız oldu...
Kim ki Tansu'yu hiç beğenmedi veya eleştirdi; onlara karşı ise hep sadık davrandı...
Neredeydiniz?..
Siz ey "İyi Gün Dostları"..
Siz ey "Sadece kendinize Müslüman"lar!..
Neredeydiniz o gün?..
Behiç'in emaneti Allah'a teslim ettiği ama asla yok olmadığı...
Sizlerin ise külliyen yok olup gittiğiniz o gün; neredeydiniz?..
Sen ey Rahmi Turan!..
Cengâverlerin savaştığı, korkak şeflerin "kahraman" ilân edildiği muharebelerin solgun askeri neredeydin o gün?..
Sen ey Dinç Bilgin...
Ve sen ey Aydın Doğan...
Ve sen ey Mehmet Ali Ilıcak ve "anne sultan" Nazlı Ilıcak...
Nerelerdeydiniz ki ne bir ses, ne bir nefes olup aktınız bir zavallı telefonun avizesinden de "Başımız sağ olsun" diyebildiniz...
Evet evet...
"Başımız sağ olsun"...
Çünkü bir zamanlar ne Behiç "sen"di tek başına...
Ne de sizler "sen"diniz tek başlarınıza...
Behiç ve ekibi çalışıyor, çabalıyor; başarıların tadını siz patronları çıkarıyordunuz...
Ve...
O gün paylaşılan "başarı", "sen" olan "Behiç"in değil; "siz" olan patronlarının oluyordu...

Ve siz ey "köşe" olmuş "köşe yazarları"...
Sizler neredeydiniz o gün ve sonraki gün?..
"Behiç'in ölümü" görmezden gelinecek sıradan bir "Satıcının Ölümü"müydü?..
Yoksa bir "Efsane Gazetecinin" ölümü mü?..

Tamam...
Gelmediniz...
Tamam...
Telefonda da olsa taziyelerinizi sunmadınız...
Yahu köşenizden bir bölümü Behiç'e ayırıp bir şeyler de mi yazamazdınız?..
Ki sizler...
Ne; değmez ama ardında kalanlardan nemalanacağınız kişilerin ardından ne ağıtlar yaktınız...
Şairin dediği gibi...
Ey sizler...
Vardınız ama hiç yaşamadınız...

Ve sen ey Can Ataklı...
Behiç'in eleştirilerinden zaman zaman aslan payını alan sen...
Bizzat katıldığın cenaze töreninde, "Karşıtlar da sevilir hele Behiç Kılıç gibi mert ve dürüstse" düsturuyla hepimizin yüreğini kazanan sen; teşekkürlerimizi de kabul et lütfen...

Behiç (Kılıç) Tansu'yu çok fazla beğenip (politikacı, devlet insanı olarak), bunu çok net belli eden gerçek dostlarından biriydi...
Ama Behiç oydu ki; sevgisini de öfkesini de hiç gizlemezdi...
Hiç kimsenin arkasından konuşma huyu yoktu...
Keşke olsaydı...
Çünkü siyaset ve medya dünyası riyakârları daha çok seviyor da; "Doğrucu Davut"lardan pek hoşlanmıyor...
Behiç "Doğrucu Davut"ların "En Doğrucusuydu"...

Peki...
Tansu ve Özer Çiller ikilisi için gazetecilik kariyerini ve bütün servetini (onları savunurken ters düştüğü medya patronlarına, yazarlara, siyasetçilere tazminat ödeyerek) kaybeden Behiç; ruhunu asıl sahibine teslim ettiği gün arayıp soranların, hasteneye ve evine taziye ziyaretine gelenlerin, "başımız sağ olsun; bir htiyacınız var mı?" diye soranların içinde Tansu - Özer çifti var mıydı?..
Hayır, yoktu...
Ebedi istirahatgâhına defnedildiği gün aradılar mı?..
Hayır...
Ne cenaze törenine geldiler veya bir çiçek gönderdiler...
Ne de telefonla "baş sağlığı" dilediler...
Ama...
Ertesi gün Hadi Özışık, "Tansu Çiller ve Özer Çiller bu yazımı mutlaka okusun" diye yazınca, "azıcık" olsa kızarma özelliği olan yüzlerindeki pembelik belli olmasın diye sevgili Peyman Kılıç'ı aradı Tansu...
"Başın sağ olsun" dedikten sonra o her zamanki yapmacık ses tonuyla ve dalga geçer gibi "o benim dava arkadaşımdı" dedi...

Yahu Tansu!..
Hangi "Dava Arkadaşı"?..
Ya da "Nasıl bir Dava Arkadaşı"?..
Veya "Hangi Davanın Arkadaşı"?..
Senin hayatın boyunca kutsal bir davan mı oldu ki Behiç gibi kutsaldan dava arkadaşın olsun?..
Behiç senin dava arkadaşın değildi Tansu ve olamazdı da...
Ama sen; "Behiç'in Kutsal Kavgası"nda samimiyetle koruduğu bir "Figürdün" sadece...
Yani "Dava" Behiç'in davasıydı ve o kutsal davada sen her zaman "Avcı" oldun, Behiç ise "Av"...
Parsayı sen topladın...
Canlarını, onurlarını, gururlarını ve seni tanımazdan önceki bütün kazanımlarını kaybedenler ise "Av"ların oldu...

Yani Tansu...
"Dava arkadaşım" dediğin Rahmetli Behiç seni savunmak uğruna muhatabı olduğu davalarda evlerini arabalarını satıp da tazminat borçlarını ödedi be!..
Evet...
Seni ve kocanı savunmak için...
Savunulacak bir siyasetçi yerine, defosuz bir liderin yanında dursaydı yokluk içinde ölmeyecek, varlık içinde yüzecekti belki de...
Ama...
O, Behiç Kılıç'tı...
Seni savunabilmek için en yakın çalışma arkadaşlarını sildi geçti...
En kazançlı yöneticilik tekliflerini salt seni koruyabilmek için elinin tersiyle itti...
Ve...

Sen; seni Sait Halim Paşa Yalısı'ndaki devlete ait tablo koleksiyonunu çalmakla suçlayan "Büyük Gazeteci, televizyoncu ve aldığı bilumum ödülleri ekrandan gösterip övünmesiyle ünlü" arkadaşla dost oldun da siyaseti bıraktıktan sonra...
Sen, seni ve kocanı "yalancılıkla, cukkacılıkla" suçlayanların yannda kahkahalar atıp eğlendin de...
Senin için her şeyini kaybeden ama "gık" bile demeyen Behiç'i bir kez bile arayıp da "Dava arkadaşım, benim için muhatap olduğun bu tazminatları nasıl ödüyorsun?" diye bile sormadın be...
Ve senin bu vefasızlığın, duygusuzluğun, adaletsizliğin O'nu kahretti, biliyor musun?..

"Dava Arkadaşım"mış...
Hangi davanın arkadaşı Tansu?..
Doğrudur...
Behiç'in davaları çoktu ama bunların bir kısmı ülkenin; vatanı milletiyle bölünmez bütünlüğünü koruma davasıyken; diğerlerinin hepsi; "senin ve kocanın illegal insanlar olduğunuzu iddia edenlere karşı sizi savunurken muhatap olduğu Tazminat davaları"ydı...
Ve hepsini kaybetti...
Hepsini kaybedince o tazminatları ödeyebilmek için servetini de kaybetti...
Daha ne yazayım be Tansu?..
Hadi Özışık yazmış yazacağını...

Tansu...
Sen ve kocan "Hiç ölmeyecekmiş" gibi yaşadınız, yaşıyorsunuz...
Ama...
Kefenin cebi yok be arkadaşım...
Haaaa...
Diyorsanız ki "cennet de cehennem de bu dünyada"; haklı bile olabilirsin...
Ama...
Yine de 6.5 milyar insanın en az 6 milyarının cennet - cehennem olduğuna inandıklarını hatırla...

adnanberkokan@gmail.com
Tolstoy, "Az beğenilen kadın çok vefalı olur" demişti.
Mefhumu muhalifinden bakarsak; "Çok beğenilen kadın vefasız olur" demektir bu...
Sanki Tansu Çiller için söylenmiş...
Kim ki O'nu çok beğendi, Tansu o kişilere karşı hep vefasız oldu...
Kim ki Tansu'yu hiç beğenmedi veya eleştirdi; onlara karşı ise hep sadık davrandı...
Behiç (Kılıç) Tansu'yu çok fazla beğenip (politikacı, devlet insanı olarak) bunu çok net belli eden hayranlarından biriydi..:
Ama Behiç de değişecek değildi ya...
Sevgisini de öfkesini de hiç gizlemedi Behiç...
Behiç canını asıl sahibine teslim ettiği gün arayıp sormadı Tansu ya da kocası...
Behiç'i ebedi istirahatgâhın koyduk; yine aramadı Tansu ve kocası..:
Ama...
Ertesi gün Hadi Özışık, "Tansu Çiller ve Özer Çiller bu yazımı mutlaka okusun" diye yazınca sevgili Peyman Kılıç'ı arayıp "başın sağ olsun" dedi...
Ve...
Dalga geçer gibi bir de "o benim dava arkadaşımdı" demesin mi?..
Yahu tansu!..
Hangi Dava arkadaşı?..
Ya da "nasıl bir dava arkadaşı"?..
"Dava arkadaşım" dediğin rahmetli Behiç seni savunmak uğruna muhatabı olduğu davalarda evlerini arabalarını satıp da tazminat ödedi be!..
Evet seni ve kocanı savunmak için...
Savunulacak bir siyasetçi yerine, defosuz bir liderin yanında dursaydı yokluk içinde ömeyecek, varlık içinde yüzecekti belki de...
Behiç'in seni saldırılarından savunduğu; seni Sait Halim Paşa yalısındaki devlete ait tablo koleksiyonunu çalmakla suçlayan "Büyük Gazeteci, televizyoncu ve aldığı bilumum ödülleri ekrandan gösterip övünmesiyle ünlü" ile süren dostluğuna karşılık onu bir kez bile arayıp da "Dava arkadaşım, benim için muhatap olduğun bu tazminatları nasıl ödüyorsun?" diye bile sormaman kahretti, biliyor musun?..
Tolstoy, "Az beğenilen kadın çok vefalı olur" demişti.
Mefhumu muhalifinden bakarsak; "Çok beğenilen kadın vefasız olur" demektir bu...
Sanki Tansu Çiller için söylenmiş...
Kim ki O'nu çok beğendi, Tansu o kişilere karşı hep vefasız oldu...
Kim ki Tansu'yu hiç beğenmedi veya eleştirdi; onlara karşı ise hep sadık davrandı...
Behiç (Kılıç) Tansu'yu çok fazla beğenip (politikacı, devlet insanı olarak) bunu çok net belli eden hayranlarından biriydi..:
Ama Behiç de değişecek değildi ya...
Sevgisini de öfkesini de hiç gizlemedi Behiç...
Behiç canını asıl sahibine teslim ettiği gün arayıp sormadı Tansu ya da kocası...
Behiç'i ebedi istirahatgâhın koyduk; yine aramadı Tansu ve kocası..:
Ama...
Ertesi gün Hadi Özışık, "Tansu Çiller ve Özer Çiller bu yazımı mutlaka okusun" diye yazınca sevgili Peyman Kılıç'ı arayıp "başın sağ olsun" dedi...
Ve...
Dalga geçer gibi bir de "o benim dava arkadaşımdı" demesin mi?..
Yahu tansu!..
Hangi Dava arkadaşı?..
Ya da "nasıl bir dava arkadaşı"?..
"Dava arkadaşım" dediğin rahmetli Behiç seni savunmak uğruna muhatabı olduğu davalarda evlerini arabalarını satıp da tazminat ödedi be!..
Evet seni ve kocanı savunmak için...
Savunulacak bir siyasetçi yerine, defosuz bir liderin yanında dursaydı yokluk içinde ömeyecek, varlık içinde yüzecekti belki de...
Behiç'in seni saldırılarından savunduğu; seni Sait Halim Paşa yalısındaki devlete ait tablo koleksiyonunu çalmakla suçlayan "Büyük Gazeteci, televizyoncu ve aldığı bilumum ödülleri ekrandan gösterip övünmesiyle ünlü" ile süren dostluğuna karşılık onu bir kez bile arayıp da "Dava arkadaşım, benim için muhatap olduğun bu tazminatları nasıl ödüyorsun?" diye bile sormaman kahretti, biliyor musun?..