Bedii Faik'den Ahmet Hakan'a okkalı yanıt

Ahmet Hakan, Türk basın tarihinin en usta kalemlerinden biriyle polemiğe girerken karşısında bir “Dev” olduğunu bilmeliydi…

GAZETECİLER.COM
Bedii Faik
’i yeni kuşaklar ve hatta “orta kuşak” bile tanımaz…

Keşke tanıyabilseydi…

“Hiçbir tarafı oynamayan” adam gibi adamların gazetecilik yaptığı dönemleri yaşamadığı için kendine kahrederdi…

Ahmet Hakan, Türk basın tarihinin en usta kalemlerinden biriyle polemiğe girerken karşısında bir “Dev” olduğunu bilmeliydi…

Şöyle başlıyor Hakan’ın yazısı:

 ATTİLÂ İlhan’ı “muhbirlik” yapmak ile suçlayan Bedii Faik’i eleştirmiştim.

Bana bir açıklama göndermiş.  

Ahmet Hakan'ın şu cümlelerini ona ben yakıştırmadım...

"Eski defterleri karıştıracak ve Bedii Faik’in askeri öğrencilerin ayaklanmasını bastırmak amacıyla subaylardan aldığı görevle Necip Fazıl aleyhine nasıl yazı yazdığını falan anlatacaktım. Ama Bedii Bey müsterih olsun bunu yapmayacağım."

Yakıştıramadım çünkü fazla "sokak ağzı" olmuş...

Ya hiç bir şey ima etmeyeceksin ya da ima ettiysen yazacaksın kardeşim...

A.B.O.

 

Keşke kendisiyle uzun uzadıya polemiğe girecek azim ve enerjiyle dolu olabilseydim de “geçmişteki gazetecilik” ile “bugünkü gazetecilik” arasındaki mahiyet farkı üzerinden bir tartışma yapabilseydik.

Fakat buna mecalim yok.

İyi ki yok...

Çünkü eski defterleri karıştıracak ve Bedii Faik’in askeri öğrencilerin ayaklanmasını bastırmak amacıyla subaylardan aldığı görevle Necip Fazıl aleyhine nasıl yazı yazdığını falan anlatacaktım.

Ama Bedii Bey müsterih olsun bunu yapmayacağım.

Yine Bedii Bey müsterih olsun, eski devirlerin gazetecilik kurallarına tabi olup yazabileceğime, bu devrin gazetecilik kurallarına tabi olup yazamamayı bile tercih ederim.

Bu hükme varmamda Bedii Bey’in ilgiyle okuduğum anılarının rolü büyüktür. Neyse...

Sözü uzatmadan, “cevap hakkı”na saygı gereği Bedii Bey’in açıklamasını aynen yayınlayalım:

* * *

 

“Sayın Ahmet Hakan...

Ben Attilâ İlhan’ın arkadaşlarını satmasını, sizin iddia ettiğiniz gibi, bütün şahitlerin öldüğü bir devrede değil, taa 2001 Mayıs’ında çıkan ‘Matbuat, Basın derken Medya’ adlı anı kitabımda yazmışımdır.

Ki o tarihte bırakın şahitleri bizzat Attilâ İlhan sağ idi...

Ve ne tuhaftır, kitabım üzerine benimle konuşma yapan Milliyet muhabirinin röportajına karşı celallenen hazret, gene Milliyet’te çıkan cevabında ancak ‘İsminden yararlanarak şöhret peşinde’ olduğumu iddia etmek komikliğini gösterebilmiş ve bununla da kalmayarak olayın yeni bir şey olmadığını ve herkesten önce kendisinin bir kitabında bunu açıkça yazdığını söylemiştir. Yani itirafta bulunmuştur.

2001 yazının ilk aylarına uzanan basit bir gazetecilik gezintisi bu tabloyu isteyene hemen gösterebilir.

Fakat Sayın Hakan beni asıl üzen, meseleyi hiç incelemeden, bilmeden, anlamadan hakkımda vardığınız hüküm değil, bana yaslanarak bütün bir devri, eski gazetecilik devrini kötülemenizdir ki, bunu insafa sığdırsam, vicdana sığdıramıyor, gençliğe mal etsem ‘matbuat tarihi yalamış yutmuş’luk iddianıza uyduramıyorum.

Ama gene de o devirde yaşamadığınıza şükretmekte haklısınız. Zira size yazdırmazlardı.”         BEDİİ FAİK.