Bayramoğlu'ndan Kürt sorununda çarpıcı fotoğraf...

Kürt sorununda yaşanan tıkanma ve tırmanan şiddet dalgasını yorumlayan Ali Bayramoğlu çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

GAZETECİLER.COM
Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu Kürt sorununda yaşanan tıkanma ve tırmanan şiddet dalgasına dair yazılarına devam ediyor. Bayramoğlu, tarafların hamleleriyle ortaya çıkan fotoğrafı yorumladığı yazısında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Bayramoğlu, iktidara yakın gazetelerdeki hükümet söylemine dayalı propaganda içerikli yazılardan farklı olarak süreci analitik bir bakışla ele aldığı yazısında "Kürt meselesi geldiği nokta itibariyle kolay çözülebilir bir mesele olmaktan çıkmıştır." dedi. AKP hükümetinin "ataerkil ve güvenlikçi" hamlesiyle başlayan tıkanmanın PKK'nın "stratejij şiddeti" ile derinleştiğini vurgulayan Bayramoğlu Kürt Siyasi Hareketi'nin bir Ortadoğu aktörü olmaya doğru ilerlediğini yazdı. Bölgesel gelişmeler eşliğinde süreci yorumlayan Bayramoğlu, hükümetin Oslo süreci yöneldiği çizginin iflasının çıplak bir şekilde ortaya çıktığını savundu.

İşte Bayramoğlu'nun "
Kürt sorununu çözmek zorlaşırken..." başlıklı yazısındaki ilgili bölüm:

Kürt sorununda geldiğimiz aşamayı ayrıntılı bir analize tâbi tutmaya ihtiyaç var.

Deneyelim...

Bu aşamayı "dört unsur" etrafında toplamak mümkün görünüyor.

1. Gelinen noktanın başlangıcında, her şeyden önce, AK Parti'nin "ataerkil siyaset anlayışı"nın yaşadığı ciddi kriz yatmaktadır

Ataerkil siyaset anlayışı, malum, siyasi iktidarın takdir etmesi ve arzı üzerine kurulu, muhatap ve talep fikrini dışlayan, yukarıdan aşağıya bir hizmet anlayışıdır.

Kürt sorunu açısından bu anlayış, taraf, müzakere, siyasi talep sözlerine kulaklarını tıkayan, sorunu genel demokratikleşme hamlesiyle bireysel haklar alanını genişleterek ve etkili hizmet politikaları üzerinden çözmek arayışı olarak tezahür etmiştir.

Siyasi iktidarın izlediği bu politikalar, Kürt siyasi hareketi tarafından tasfiye tehlikesi olarak algılanmış ve şiddetle karşılık bulmuş ve şiddetin geldiği nokta, AK Parti'yi kendi politikalarından şüphe duyar hale getirmiştir.

Hükümet çevreleri hak ve özgürlükler alanının genişlemesinin Kürt örgütü tarafından, KCK örneğinde olduğu gibi kötüye kullanıldığı, karşı taraf iyi niyetli olmadığı sürece siyasi ve demokratik araçların çözüm üretmeyeceği kanısına varmıştır.

Sonuç, hükümetin siyasi araçlara inancının azalması, hükümet nezdinde demokrasi-sorun çözümü ilişkilerinin zayıflamasıdır.

Kriz dediğimiz de budur.

Bu kriz hükümeti "siyasetten önce güvenlik, hatta siyaset için önce güvenlik" vurgulu topyekün güvenlik politikalarına yöneltmiştir.

2. Gelinen başka bir nokta ise bu güvenlik politikalarıyla ilgilidir. Ataerkil siyasetin krize girmesiyle benimsenen bu politikalar, son yılların dağdan siyasete, siyasetten sivil alana uzanan otoriter dozu en keskin topyekün asayiş hamlelerini içermesine rağmen istenilen sonuçları vermemiştir. Son gelişmelerle şiddet ve terör yeniden alabildiğine tırmanmış, örgüt saldırıları sistematik hale gelmiştir.

Gelinen nokta, bu çerçevede, Kürt meselesine ilişkin olarak sürdürülebilir ve sorunu minimize edecek salt ve saf bir güvenlik stratejisi olmadığını göstermiştir.


Yazının devamı için buraya tıklayın...