Baydar ve Karamuk kavgasının altında yatan sebep!..
Aslında bu itiraf çok samimi olmakla birlikte merd-i kıpti'nin şecaat arzederken sirkatini söylemesi gibi bir şey...
ADNAN BERK
OKAN
Atalarımız; "Terzi kendi söküğünü dikemez" demişler...
Bu güzel sözü geçen hafta Sabah Gazetesi'nde yaşanan tatsız tartışmaya uyarlayalcağım:
"İletişimciler iletişim kurma özürlüsüdürler"...
Efendiler!..
Medya, iletişim sektörünün bir numarasıdır...
Orada çalışanların en önemli hasletlerinden biri "iletişim kurmak" olmalıdır...
Hem haber kaynaklarıyla ve hem de okurlarıyla (izleyici/dinleyici)...
Gelin görün ki bizim medyamızda çalışanların işleri "iletişim" olsa da çoğunlukla "iletişim özürlüdür"ler...
Evet...
Geçtiğimiz hafta medyada yaşanan en önemli olaylardan birisi Sabah Gazetesi Ekonomi sayfası müdürü Oğuz Karmuk ile aynı gazetenin ombudsmanı Yavuz Baydar arasında yaşanan "tatsız" tartışmaydı.
Bu haftaya girerken gördük ki iş tatlıya bağlanmış...
Yavuz Baydar (ombudsman) öyle yazıyor...
Baydar'ın yazdıklarından iki tarafın da hatalı olduğu anlaşılıyor...
İki taraf da tatsızlığın temelinde sadece "iletişimsizlik" olduğunu itiraf ediyor gibi görünüyorlar...
Yani, "iletişim" yüzünden tatsızlık yaşandığını ilân ediyorlar...
Bence hiç de öyle değil..
Çünkü...
Bu itiraf çok samimi olmakla birlikte merd-i kıpti'nin şecaat arzederken sirkatini söylemesi gibi bir şey...
Yani;
Kıptinin mert olanı kahramanlıklarını sayarkan önce yaptığı hırsızlıkları anlatırmış ya o hesap...
Efendiler!..
Bir iletişimci, bir diğer iletişimci ile girdiği tatsız tartışmayı iletişim bozukluğuna bağlıyorsa durum vahimdir...
Kaldı ki ben bu tartışmanın sebebini ikiye ayırdım...
Yavuz Baydar hem iletişim ve hem de kibir yüzünden hatalıydı...
Oğuz Karmuk ise sadece iletişim eksikliğinden...
Baydar şöyle diyor bugünkü yazısında:
".... Bu sert cevap ardından Karamuk'u aradım. Haklı olabileceği noktaları anlamak istedim. Buluştuk, konuştuk. Açık bir dille anlattı. En önemli eleştiri noktası üzerinde biraz durduk: Acaba onu aramalı mıydım? Aranması gerektiğinde ısrarlıydı.
Ona şunu söyledim: Evet, bunu düşündüm.
(...) Velev ki, Karamuk'u aradım ve bana Hisarcıklıoğlu'yla temasa geçildiğini belirtti. Yorumum değişir miydi? Bana göre hayır.
Ama Karamuk'u dinleyince hak verdim.
Bana vereceği cevapla okurlar servisin görevini yerine getirdiğini anlayacaktı. O sayfalardaki eksiklik, belki böyle giderilecekti.
Bunu kabul ettim ve paylaştım. Kendisini aramalıydım."
İşte "kibir" bu...
Demek ki Baydar sonunda kabul ettiği "Oğuz Karamuk'u arama" eylemini kibiri bir yana bırakıp en başta yapsa;
belki (hatta çok büyük ihtimalle) o tatsız tartışma yaşanmayacaktı.
Karamuk'a gelince...
İşi "iletişim" olan ve bunu aynı zamanda Türkiye'nin "en etkin" ikinci gazetesinin ekonomi sayfalarını yöneterek yapan bir meslektaşımız...
İşi "iletişim" olan biri bakın tartışmanın sebebini nasıl itiraf ediyor:
"....... Ve yemek sonunda fark ettik ki aramızdaki sorunun temelinde bir iletişim eksikliği var."
Olmayacak sevgili Oğuz, olmayacak...
Olmayacak çünkü senin işin "iletişim"...
Neyse, sonunda iletişim tamamlandı...
Baydar olayı (bu defa kibir yapmadan) aydınlatan yazıyı yazmakla iyi yaptı.
Gazetedeki görevi "ombudsman" olarak tanımlandığına göre sadece mesleğe yeni başlayanlar değil, uzun zamandır bu işi yapanların da yakından takip ettikleri bir arkadaşımız...
Hatta kendi aralarında "bilge ağabeyimiz" mertebesinde görülen bir "usta"...
Göreve yeni başlayan biri ve hatta mesleğinde çok yol almış biri bile "kibir" yapma ayrıcalığına sahiptir ama ombudsmanların "kibir" yapma hakkı ve lüksü yoktur...
Balık kokarsa tuzlanır (ombudsman medyanın tuzudur) fakat tuz (ombudsman) kokarsa çürür, kokuşuruz...
adnanberkokan@gmail.com
Atalarımız; "Terzi kendi söküğünü dikemez" demişler...
Bu güzel sözü geçen hafta Sabah Gazetesi'nde yaşanan tatsız tartışmaya uyarlayalcağım:
"İletişimciler iletişim kurma özürlüsüdürler"...
Efendiler!..
Medya, iletişim sektörünün bir numarasıdır...
Orada çalışanların en önemli hasletlerinden biri "iletişim kurmak" olmalıdır...
Hem haber kaynaklarıyla ve hem de okurlarıyla (izleyici/dinleyici)...
Gelin görün ki bizim medyamızda çalışanların işleri "iletişim" olsa da çoğunlukla "iletişim özürlüdür"ler...
Evet...
Geçtiğimiz hafta medyada yaşanan en önemli olaylardan birisi Sabah Gazetesi Ekonomi sayfası müdürü Oğuz Karmuk ile aynı gazetenin ombudsmanı Yavuz Baydar arasında yaşanan "tatsız" tartışmaydı.
Bu haftaya girerken gördük ki iş tatlıya bağlanmış...
Yavuz Baydar (ombudsman) öyle yazıyor...
Baydar'ın yazdıklarından iki tarafın da hatalı olduğu anlaşılıyor...
İki taraf da tatsızlığın temelinde sadece "iletişimsizlik" olduğunu itiraf ediyor gibi görünüyorlar...
Yani, "iletişim" yüzünden tatsızlık yaşandığını ilân ediyorlar...
Bence hiç de öyle değil..
Çünkü...
Bu itiraf çok samimi olmakla birlikte merd-i kıpti'nin şecaat arzederken sirkatini söylemesi gibi bir şey...
Yani;
Kıptinin mert olanı kahramanlıklarını sayarkan önce yaptığı hırsızlıkları anlatırmış ya o hesap...
Efendiler!..
Bir iletişimci, bir diğer iletişimci ile girdiği tatsız tartışmayı iletişim bozukluğuna bağlıyorsa durum vahimdir...
Kaldı ki ben bu tartışmanın sebebini ikiye ayırdım...
Yavuz Baydar hem iletişim ve hem de kibir yüzünden hatalıydı...
Oğuz Karmuk ise sadece iletişim eksikliğinden...
Baydar şöyle diyor bugünkü yazısında:
".... Bu sert cevap ardından Karamuk'u aradım. Haklı olabileceği noktaları anlamak istedim. Buluştuk, konuştuk. Açık bir dille anlattı. En önemli eleştiri noktası üzerinde biraz durduk: Acaba onu aramalı mıydım? Aranması gerektiğinde ısrarlıydı.
Ona şunu söyledim: Evet, bunu düşündüm.
(...) Velev ki, Karamuk'u aradım ve bana Hisarcıklıoğlu'yla temasa geçildiğini belirtti. Yorumum değişir miydi? Bana göre hayır.
Ama Karamuk'u dinleyince hak verdim.
Bana vereceği cevapla okurlar servisin görevini yerine getirdiğini anlayacaktı. O sayfalardaki eksiklik, belki böyle giderilecekti.
Bunu kabul ettim ve paylaştım. Kendisini aramalıydım."
İşte "kibir" bu...
Demek ki Baydar sonunda kabul ettiği "Oğuz Karamuk'u arama" eylemini kibiri bir yana bırakıp en başta yapsa;
belki (hatta çok büyük ihtimalle) o tatsız tartışma yaşanmayacaktı.
Karamuk'a gelince...
İşi "iletişim" olan ve bunu aynı zamanda Türkiye'nin "en etkin" ikinci gazetesinin ekonomi sayfalarını yöneterek yapan bir meslektaşımız...
İşi "iletişim" olan biri bakın tartışmanın sebebini nasıl itiraf ediyor:
"....... Ve yemek sonunda fark ettik ki aramızdaki sorunun temelinde bir iletişim eksikliği var."
Olmayacak sevgili Oğuz, olmayacak...
Olmayacak çünkü senin işin "iletişim"...
Neyse, sonunda iletişim tamamlandı...
Baydar olayı (bu defa kibir yapmadan) aydınlatan yazıyı yazmakla iyi yaptı.
Gazetedeki görevi "ombudsman" olarak tanımlandığına göre sadece mesleğe yeni başlayanlar değil, uzun zamandır bu işi yapanların da yakından takip ettikleri bir arkadaşımız...
Hatta kendi aralarında "bilge ağabeyimiz" mertebesinde görülen bir "usta"...
Göreve yeni başlayan biri ve hatta mesleğinde çok yol almış biri bile "kibir" yapma ayrıcalığına sahiptir ama ombudsmanların "kibir" yapma hakkı ve lüksü yoktur...
Balık kokarsa tuzlanır (ombudsman medyanın tuzudur) fakat tuz (ombudsman) kokarsa çürür, kokuşuruz...
adnanberkokan@gmail.com