'Basının % 66'sı küfretme özgürlüğünü yaşıyor'
Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur bugün Türkiye’deki basın gerçeğini çarpıcı bir yazıyla kaleme aldı.
İşte Oğur'un yazısı:
TİRAJIN YÜZDE 66′SI MUHALİF BASINA AİT
Türkiye’de dün yine 40 tane günlük gazete çıktı. Toplam
tiraj ortalama 4 milyon 800 bin. Bu tirajın yüzde 66’sı yani 3
milyon 200 bini muhalif gazetelere ait. İktidara yakın gazetelerin
toplam tirajı 1 milyon 200 bin civarı. Yüzde 25. Spor gazetelerinin
de 400 bin civarında tirajı var.
Freedom House raporunda özgür ülkelerden kaçında dün manzara bundan
daha özgürdü acaba? Kuveyt Emiri ülkesindeki basının Türkiye’den
bile özgür olduğunu hiç öğrenmez inşallah…
Tabii Türkiye’de muhalif basın derken muhalif kelimesi epey
kifayetsiz kalıyor. Tayyip adlı katil, hırsız, El Kaideci, İrancı,
şeriatçı, Amerikan ajanı bir diktatörden ağız dolusu bahseden,
okurlarına da bu tatmini vadeden gazetelere muhalif demek onları da
kesmiyor olabilir.
KÜFÜR EDEBİLMENİN KONFORUNU YAŞIYORLAR
Bu diktatöre karşı, herhalde çivi çiviyi söker diyerek Esad’ı
bile tutanından, darbe, devrim, tutuklama, Malezya’ya kaçırma
Lahey’de yargılatma gibi daha ılımlı çözümler peşinde koşanına
kadar her gün yenilenen bir performansa haksızlık olur “muhalif”
gibi yandaş kelimelerle hitap etmek. “Çok cahil, kaba ve
otoritersin keşke ölsen”i en kibarı olmak üzere “Tayyip” diye
bahsettikleri “diktatör”ün zulmünden şikayetçi olup bir cümle sonra
ona küfür edebilmenin konforunu yaşıyor ve yaşatıyorlar.
Sözcü, Yeniçağ, Cumhuriyet, Taraf, Sol, Aydınlık, Yurt, Yeni Mesaj,
Birgün, Todays Zaman, Ortadoğu… Toplam tirajları 700 binin üstünde
ve her gün “bugün hükümeti yıkmak için ne yaptın” düsturuyla, büyük
bir adanmışlıkla çıkıyorlar. Dün de çıktılar. Hatta pek çoğu dün de
havuz deyip aşağıladıkları medya kuruluşlarının matbaalarında
basıldı, onlara ait dağıtım şirketi tarafından dağıtıldı. Güya
medya özgür demek için tabii…
DÜN TÜRKİYE BASININDA 187 KÖŞE YAZISININ 123′Ü MUHALİFTİ
1000’e yakın köşe yazarı var ulusal basında. Bunlar dünyada eşi
görülmemiş bir periyodda haftada en az bir en çok 7 hatta sekiz kez
kalemi ellerine alıp yazılar yazıyorlar. Çoğunluk politika yazıyor.
Ve ezici çoğunluk muhalif. Bir antik Yunan agorasında bir de
herhalde Kuveyt’te vardır bu kadar çok seslilik…
Üşenmedim saydım. Dün Türkiye basınında 187 politik köşe yazısı
çıktı. Bu köşe yazılarından 123’ü hükümete muhalif yazılardı.
64’ü de hükümet politikalarını destekleyen yazılar.
Bir tanesi günün en çok okunan yazısıydı pek çok internet sitesine
göre. Ne tesadüf o da medyada özgürlük mü var diye atarlanan
bir yazara ait.
ALTAYLI’YA GÖNDERME
Atar “A be utanmaz” başlığından başlamış.
Sorularla devam etmiş.
Birinci soru: “Neden beş yıl önce çuval dolusu parayla transfer
edilecek gazeteciler bugün o paranın dörtte birine bir gazeteye
sığındı?” Tamam ilk sorudan pes, Emin Çölaşan’la, Bekir
Coşkun’un milyon dolar yerine, birkaç bin dolara yazdığı bir ülkede
kimse medyanın özgürlüğünden falan bahsedemez.
Beş yıl önce basın toplantıları canlı yayınlanan İlker Başbuğ niye
parklarda 30 kişiye konuşuyorsa, Muazzez Ersoy’un Nostalji
albümleri unutulup, her yer Demet Akalın olduysa ondandır deyip
topu yavaşça bir sosyoloğun ayağına bırakıp kaçalım.
İkinci soru. Benzer. Neden eskinin yüzbinlerce maaşlı TV yıldızı
gazetecileri şimdi maaş ödemeyen kanallarda çalışmak zorunda kaldı?
Belki de hiçbir patron yıllarca çalıştığı kanalın harabeye
çevrilmiş canlı yayın arabası önünde zafer pozu vermiş bir TV
yıldızını ekran yüzü yapmak istemiyordur da ondan. Ya da devrimi
eli böğründe bekleyen TV yıldızları için finans ve otomotiv devi
holding medyaları o kadar da uygun değildir.
HASAN CEMAL NEDEN İNTERNET SİTESİNDE ÜCRETSİZ YAZIYOR?
Soru üç: Hasan Cemal peki neden internet sitesinde bila ücret
yazıyor? Gazetede yazmak istese ona sayfalarını açabilecek epeyce
gazete olduğu açık değil mi? Keşke tekliflerden birini kabul etse.
Ama her gün Erdoğan’ın dünkü kötülüklerini yazan bir yazara Suriye
medyasında bile birkaç hafta tahammül edilebilinir herhalde.
Neden Alolar var. Dördüncü soru.
“Alo” demek için gazete çıkarırsanız, birileri de sizi arar, niye
şaşırıyorsunuz? Bir Alo demeden gelen Başbakanların pijamayla
karşılandığı günlerden ders çıkarılmıştır belki de. Alo deyip yazı
işleri basan Genelkurmay İkinci Başkanları’ndan ya da. Alo deyince
manşetlerin düştüğü ismi verilmeyen komutanlar vardı bir de.
Bir de “Alo” bile demesine gerek kalmadan nefes sesinden
patronların adamlarını peşine takıp karargahlara koştuğu ismini
veren komutanlar. Belki de cemaat polisleri o sırada henüz
yeterince kadrolaşmadığı için bilmiyoruz o eski Aloları… Alo Fatih
hattının yeni müdavimi Emniyet istihbaratçılara sorun, anlatır
size…
ÖZGÜR OLMAYAN MEDYAYA BAKIN
Son soru: Bir de gezilerde falan akreditasyon niye var.
Başbakana kedi hediye edecek kadar yakın GYY’ler de vardı bir
zamanlar. Onunla üç dünya turu yapmışlardı. O zamanlar basın çok
özgürdü. Küsmüştür size. Genelkurmay gibi kapılara bunları içeri
sokmayacaksınız diye haber vermedi ya!
Yine de hepsi haklı sorular. Aylar önce Başbakan’la yaptığı
röportaj yüzünden manen ve sözel olarak linç edildiği yetmezmiş
gibi, tatil yaparken bir barda fiziki saldırıya bile uğramaktan son
anda kurtulmuş bir meslek büyüğü basında özgürlük var mı deseydi
yani?
Söyleyin bugün, Kürtçe klip yapacağım diyen sanatçıya “Parayı veren
Ahmet’i alır” yazabilir misin? Bugün, insan hakları aktivistine,
“gördüğüm yerde seni taciz edeceğim” diyebilir misin? Bugün askeri
eleştiren kadın yazara, köşenden ”o ordu senin nereni koruy” diye
sorabilir misin? Başörtülü kızlara f… diye hakaret edebilir
misin?
Bir de kalkmış özgürlükten bahsediyorsunuz. A be utanmazlar.
Özgür olmayan medyadan bir günü izlediniz. Allah başka keder
vermesin.
Hatırlar mısınız Samime Sanay’ın bir klibi vardı. Üstü açık bir
arabayla, üzerinde kürkler, inciler öyle kederler içinde giderken.
Hangi şarkıyı söylüyordu: Gücüme gidiyor böyle yaşamak…