Basın emekçisi düşman!..

Beyefendiye soruyoruz: Tabak, çanak vererek gazete satmak gazetecilik midir?..

GAZETECİLER.COM
Fatih Altaylı’dan sonra bir de Oktay Ekşi çıktı…
Kendileri karnı tok sırtı pek iken, dar gelirli meslektaşlarına sağlanan, "yasal küçük faydalar"a bu kadar karşı çıkmalarını anlayamıyoruz…
Oktay Ekşi, bugünkü yazısının bir yerinde şöyle diyor:
 
“Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün işi ve işlevi “gazetecilere avanta kapısı açmak” değil, onların “gerçeğe ulaşmaları önündeki engellerin kaldırılmasına yardımcı olmak”tır.
 
Biz de Mr. Burberrys (kendileri dünyanın en ünlü markalarından biri olan Burberrys tutkunudurlar) beyefendiye soruyoruz:
Tabak, çanak vererek gazete satmak gazetecilik midir?..
Yani; bir siyasal iktidardan nefret etmek ve onun yaptığı her şeye “Hayır” demek için bu kadar vicdansız mı olmalı?..
Hem de hükümetin eleştirilecek tonlarca yanlışı varken bunu yapmak akıl ve izanla bağdaşır mı?..
Lütfen okur musunuz?..
 
Avantacılık

BİLİYORUZ, aşağıda okuyacağınız satırlarla “arı kovanına çomak sokmuştan” beter olacağız. Ama birileri de doğruyu söylemeli. Özellikle başkalarında görünce eleştirdiğimiz, sıra kendimize gelince görmezden geldiğimiz “doğru”lar konusunda.
Birkaç gazetede çıktı:
Basın Yayın Genel Müdürlüğü gazeteciler için özel kurumlardan indirimli fiyat sağlamış.
Genel Müdürlük, “Sarı Basın Kartı’nın işlevini artırmak” amacıyla yaptığı çalışmalar bağlamında bu kartı taşıyan gazetecilere, bir turizm firmasından yüzde 50, diğerinden yüzde 25, üçüncüsünden yüzde 20, bir giyim firmasından yüzde 30, bir restorandan yüzde 20, bir büyük Holdingin ürettiği bazı ürünlerden yüzde 6,5 diğer birkaç kuruluştan da buna benzer indirimli tarifeyle hizmet veya mal alma olanağı sağlamış.
Baştan belirtelim:
İnsanların maddi çıkarlarını koruyucu kurallar koyanlar, olanaklar sağlayanlar haklı olarak beğeni ve takdir toplarlar. Hele siz bir kesime “imtiyazlı” olduğunu hissettirirseniz, o kesim nezdindeki itibarınız çok artar.
Bunda, kendisine imtiyaz sağlanan kişileri eleştirecek hiçbir şey yoktur.
Dahası, böyle bir indirimi o kesim mensuplarının derneği yahut sendikası kendi üyelerine sağlasa, ona da diyecek lafımız olmaz.
Çünkü öyle bir indirim, ilgili tarafların eşit koşullarda yaptığı anlaşmanın ürünü olur. Oysa burada devlet adına bir vesayet söz konusu.
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün işi ve işlevi “gazetecilere avanta kapısı açmak” değil, onların “gerçeğe ulaşmaları önündeki engellerin kaldırılmasına yardımcı olmak”tır. Bir başka deyişle Genel Müdür, gazetecilerin görevlerini herhangi bir engelden, herhangi bir korkudan azade olarak yapmalarını sağladığı ölçüde görevini yapmış olur.
Gazetecilerin meslek uygulamalarıyla ilgili kaliteyi -profesyonel standardı- yükseltmek, Genel Müdürlüğün görevi içine girer.
Ama kap-kacak yahut “hizmet” alımında indirim sağlamak, bizim anlayışımıza göre bu Genel Müdürlüğü’nün görevi değildir.
Dahası bu “Sarı Kart’ın işlevini artırmak” anlamına gelmediği gibi tam tersine bu işlevin “bozulmasına” kapı açmak sonucunu doğurur.
Biliyoruz, bu söylediklerimize tepki olarak hemen “tuzu kuru olma” edebiyatı başlar.
Oysa bu “patronlardan” alamadığımızı başkasına ödetmektir. O yüzden önce “patronlardan hakkımızı almayı” öğrenelim.
Kaldı ki, bir yandan “imtiyazları” -örneğin dokunulmazlıkları- veya “avantacılığı” kaldırmak gerektiğini savunup, öte yandan “Ama biz başkayız” bahanesine sığınarak kendi kusurunu görmezden gelmek, doğru bir yaklaşım değildir.
Hem açık konuşalım:
Özgür olmaya gerçekten layık bir basının mensupları, ceplerinde taşıdıkları kimlik kartını niçin devletten alsın?
Mesleğimize biz, devletin bürokratı kadar sahip çıkamıyor muyuz?
Asıl büyük yanlış orada değil mi?