Başbakan neden haklı? Sizler niye müstahaksınız?..
Kesin doğruluğu kanıtlanmamış, belgesiz bir haber kaynak gösterilerek yapılmış, bir tür “iftira” niteliğinde bir analizdi…
ADNAN BERK OKAN
Önce kendimden bir örnek vereyim…
Üzerinden 6 yıl geçti…
Çalıştığım gazetenin “tek muhalefet” de edebilen
yazarıydım…
Bazen belli ki kantarın topuzunu kaçırıyordum ve
“Başbakan” bahane edilerek uyarılıyordum!..
Genel yayın yönetmeni çoğu kez, uyarıyı yapan hanımefendinin
ağzının payını veriyordu…
Kimi zaman da “yahu senin yüzünden şu kadınla başım bir gün
belâya girecek; biraz yavaş ol” diyerek yumuşamamı
istiyordu…
***
Birçok sabah, kahvaltı masasındayken telefonum çalıyor, aynı
hanımefendi arıyordu…
Ağlamaklı ama çokça da öfkeli bir ses tonuyla; benim yüzümden
sabahın köründe bizzat Başbakan’dan veya danışmanlarından birinden
fırça yediğini hatırlatıp; “bu gazetede bu tarz yazılar
yazamazsınız!” diyordu…
Ben ise bir kolum (sakinleşmem için) eşim tarafından çekiştirilerek
ve karşımdakiyle aynı ses tonunda, neden o tarz yazılar
yazabileceğimi ve hatta yazmam gerektiğini haykırıyordum…
Yazdığım muhalif yazıların; hükümete yalakalıktan başka bir şey
yapmayan diğer yazılar yanında gazeteye saygınlık verdiğini
belirtiyordum…
***
Bir gün; ülkemizde “İstihbarat daire
başkanlığı” yapmış çok yakın, çok inandığım, çok
güvendiğim ve o güne kadar bana hiç yalan söylememiş bir
dostum telefon etti…
Başbakan danışmanlarından ikisi ile ilgili tüyler ürperten bilgiler
verdi…
Ve ben; danışmanlara telefon edip de görüşlerini almadan,
istihbarat eski daire başkanı dostumdan gelen bilgilere dayanan bir
"haber – Analiz” yazdım köşemde...
Ve ertesi gün kıyamet koptu…
***
Yine bir sabah kahvaltısı…
Yine aynı hanımefendi…
Yine “yaktın bizi!” kıvamında feryatlar…
Az sonra bu kez patron telefon etti…
“Abi gazeteye geldiğinde bana bir uğrar mısın?”
ricası…
Ve gazetede yaptığımız konuşma:
“Abi biliyorsun ki Başbakan senden çok şikâyetçi
(Bir başbakanın şikâyetçi olması, “kov şu pezevengi”
demektir)… Ya, dünkü yazın bizim de gözümüzden kaçmış ama
bu sabah hem..( Başbakan danışmanlarından birinin adını
veriyor, danışman aynı zamanda milletvekili) hem de
.. (Başbakan danışmanlarından bir diğerinin adını veriyor,
o danışman da aynı zamanda milletvekili) aradılar ve acayip
şeyler söylediler… Yarın bir özür yazısı yazsan
da…”
Sonra ne mi oldu?..
Anlatayım…
***
Ertesi gün “özür” yazısı yerine
“sağlığım bozuk ayrılıyorum” yazısı yazdım…
O günden sonra (2004 Ekim) tam 5 yıl işsiz
kaldım…
Beş sene içinde yaşadıklarım bugünkü ve o günkü
demokrat(!) yazarlar tarafından bilindiği halde bir tanesi bile
bana yapılanlara karşı çıkmadı.
Beni kovduran Başbakan'ı ve kovan patron ile
patroniçeyi eleştirmedi.
Bunlara, "Bunların hapsi aynıdır" diyerak
telefon desteği veren Umur Talu da
dahil...
Neden beni savunamadılar Başbakan'a karşı...
Çünkü istisnasız bütün gazete patronları
Başbakan'a ve hükümete destek veriyorlardı...
Beni savunmak demek, Başbakan'a "Ne kadar
ayıp ettin!" demek gibi bir şeydi ve bunu demeye kimsenin
cesareti yetmiyordu...
Geçen sene Haziran’da Hadi Özışık, “yazar
mısın?” deyince hiç itirazsız, naz yapıp hava atmadan
kabul ettim de kurtlarımı dökme imkânı buldum...
***
Bu gün olsa istihbarat eski başkanı dostumun o verdiği bilgiden
yola çıkarak bir “haber – analiz” yapar
mıydım?..
İtiraf ederim ki yapmazdım…
Ağır bir yazıydı…
Kesin doğruluğu kanıtlanmamış, belgesiz bir haber kaynak
gösterilerek yapılmış, bir tür “iftira”
niteliğinde bir analizdi…
Okur benim okurumdu ve ben ne yazarsam inandığı için beni
okuyordu…
Haliyle yalan habere yaptığım analiz okuru yanlış bilgi sahibi
yapıyor, siyasi tercihlerini etkiliyordu…
***
Bu yazdıklarımı, Başbakan’ın ekonomi ile ilgili yapılan yalan
haber ve yorumlara gösterdiği tepkiye uygulayın...
Okur, gazetesine ve yorumcusuna inanmasa ne para verir de o
gazeteyi alır ne de yazarının makalelerini okur…
Hâsılı…
Yalan yanlış haber vermekle, yalan yanlış haberin analizini,
yorumunu yapmak arasında “ahlâki” açıdan hiç fark
yoktur…
Kimileriniz, “ne yani?.. Sen de o gün ahlâksızlık yaptığını
kabul ediyor musun?” diye sorabilir…
Kıvırmaya gerek yok…
Hem de ne ahlâksızlık!...