Başbakan medyayı dinleseydi!..

Başbakan ve hükümetini öylesine tahrik ediyorlar ki; yürekler hop inip hop kalkıyor…

ADNAN BERK OKAN

Cezaevleri duvarlarında şöyle bir hüküm cümlesi vardır:
“Yiğitsin derler candan ederler, cömertsin derler maldan ederler”.
Adi suçlular için değil de sanki bizim medyamız için söylenmiş...

İslâmi medya guruplarından kimileri ve bazı yazarları Başbakan ve hükümetini öylesine tahrik ediyorlar ki; yürekler hop inip hop kalkıyor…
Akıl tutulması yaşayan bu arkadaşlara Birleşik Devletlerin efsanevi Başkanı Franklin Roosevelt’in bazen nutuklarının arasına sıkıştırdığı bir öyküsünü anlatayım.

Yıl 1933. Yaz mevsiminin en sıcak ve bir o kadar da parlak günleri.
Rıhtımın ucunda duran şık giyimli, temiz yüzlü yaşlı bir centilmen, başında ipek fötr şapkası da olduğu halde denize düştü.
Yüzmek bilmiyordu…
Bir arkadaşı hiç düşünmeden kendini sulara attı.
Az sonra yaşlı adamla birlikte sahile çıkmışlardı.
Ne var ki, yaşlı centilmeni ölümden kurtaran arkadaşı, ipek fötr şapkayı kurtaramamıştı…
Yaşlı centilmen kendine geldiğinde, fedakâr arkadaşına içtenlikle sarıldı, teşekkür etti.
“Hayatımı kurtardın ve ben artık bu canı sana borçluyum” dedi.
Yıl 1936...
Hüzünlü bir sonbahar akşamı…
3 yıl önce ölümden dönen yaşlı centilmen, kendisini kurtaran arkadaşına öfkeyle bağırıyordu:
“Benim çok değer verdiğim ipek fötr şapkamı kurtaramadığın için seni affedemiyorum”.

Bu İslâmcı meslektaşlarımız zannediyorlar ki, Gazzeliler bize bugünkü minnettarlıklarını hep sürdürecekler...
İmkân var mı?...
Yarın şartlar değişti mi unutup, hakaretlere başlayacaklarına herkesle iddiaya girerim.

Geleyim medyamızın geneline.
Attığı manşetleri gördünüz…
Köşe yazarlarımızı okudunuz...
En azından bazılarını okudunuz…
Televizyondaki “nöbetçi tartışmacıları” dinlediniz…
Hele "Dindaş Medya" tam bir kara mizah!..
Ne de kolay kararlar alıp uygulamaya koyuyorlar değil mi?..
Asıyorlar, kesiyorlar, basıyorlar, bombalıyorlar…
“Türkiyeeee!” diye başlıyorlar ve elleriyle önlerine konulmuş savaş tamtamlarına avuçları patlayıncaya kadar vuruyorlar…
Breh, breh, breh!..
Bıraksalar hemen tepesine biniverecekler İsrail’in…

Sevgili gazeteci kardeşlerim;
Yahu sizin işiniz “Türkiye’yi kurtaran Şaban” olmak değil ki…
Sizin işiniz, "İslâm - Musevi" savaşını kışkırtmak değil ki...
Sizin işiniz petrodolar içinde yüzen Arapların yardım etmedikleri, dönüp yüzlerine bakmadıkları Filistinlilere "yardım etmek" değil ki...
Yardım yapılacaksa devletimiz zaten yapıyor...
Siz asıl işinizi yapın…
Haber yapın yani…
Aklı başında, makul yorumlar yapın…
Başbakan'ı tahrikten kaçının...
Ağabeyleriniz de bir zamanlar Bülent Ecevit’i böyle gaza getirmişlerdi…
Ama 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sadece 3 yıl sonra hemen hepsi Ecevit için yapmadık hakareti bırakmamışlardı…

Savaş işte böyle bir şeydir…
Kararını almak kolaydır da ondan sonra o savaşın sonunu getirmek pek bir zordur…
Irak – İran savaşa tutuştuklarından 8 sene sonra ancak barış yapabildiler…
Her iki devlet de 150 Milyar Dolar harcadılar…
Asker – sivil en az bir milyon vatandaşları öldü…
Savaş bittiğinde biri diğerinden bir metre kare bile toprak alabilmiş değildi…
Ama silâh tacirleri iki ülkenin toplam 300 milyar dolarını atmıştı kasalarına…

Sevgili dostlarım;
Böyle bir süreçte bu yazdıklarımdan dolayı bana kızabilirsiniz...
İçinde bulnduğunuz şartlarda bunu çok doğal karşılarım ancak...
Göreceksiniz ki birkaç gün sonra Hükümet de benim bu söylediklerimle aynı çizgiye gelecek..
Çünkü...
Bu son olay tamamen mizansendi ve İHH kullanıldı..
Hoş, İHH da kullanılmaya öyle hazırdı ki..

Yani…
Medyamızın bu son halini de gördükten sonra ben artık eski gazeteciliğe razıyım…
Bizim popüler medyamız sadece; Antalya’da turistlerin denizlere nasıl akın ettiklerini fotoğrafları veya VTR’leriyle bitlikte anlatsın yeter…
İslâmi medya da gönül gözüyle görmeye devam etsin..
Ancak giderler!..

adnanberkokan@gamil.com