Baransu'dan sezaryenli Uludere yazısı

"Erdoğan sezaryene karşı ama bu acıyı sezaryenden başka dindirecek bir çözüm yolu da görünmüyor."

GAZETECİLER.COM - Mehmet Baransu, Taraf gazetesindeki kozmik köşesinde Uludere ile ilgili çok sert bir yazı kaleme aldı.

Yazısında Uludere'de yaşanan süreci nasıl haberleştirdiğini anlatan Baransu, Başbakan Erdoğan'ı da çok kızdıracak bir polemiğin küllenmeye yüz tutmuş fitilini yeniden ateşledi.

İşte gündemdeki sezeryan tartışmalarından da beslenen Baransu'nun, "medyanın ak kalemşörleri", "AK Parti hamile kaldı ve çocuk benden değil dedi", "Uludere toplu tecavüzdü",  "sezaryen iyi çözüm" gibi çok ilginç benzetmeler yaptığı o yazıdan bir bölüm:

AK PARTİ ULUDERE KONUSUNDA KIVRANIYOR

İktidar, iktidardaki AK Parti’nin ilk günden itibaren Uludere konusunda nasıl kıvranıp, acılar çektiğini görüyorsunuz. Acı o kadar şiddetli ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve parti yöneticilerinin yüzlerinde, sözlerinde, davranışlarında bunu görmek mümkün.

Erdoğan sezaryene karşı ama bu acıyı sezaryenden başka dindirecek bir çözüm yolu da görünmüyor. Uludere’nin arkasındaki gerçeği ortaya çıkarmamak için doğumu erteledikçe, öyle zannediyorum ki hem çocuğu hem de AK Parti’yi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız.

AK PARTİ HAMİLE OLDUĞUNU ÖĞRENDĞİ ANDA ...

AK Parti, Uludere konusunda hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren bu durumu kabullenmemek için elinden geleni yaptı. “Çocuk benden değil, başkasından” demeye başladı.

ÇOCUĞUN GERÇEK BABASI MİT

Çocuğun gerçek babasının MİT olduğunu yazmamın ardından da Erdoğan önce kameralar karşısına geçip “böcek, cambaz” yakıştırmalarıyla, ardından da grup toplantısında şahsımı ve şahsım üzerinden bu haberlerin arkasında olduğunu düşündüğü “Cemaat”i hedef alıp, “terbiye yöntemiyle” ortadaki “gerçek” durumu kapatacağını düşündü.

MEDYANIN AK SİLAHŞORLARI

Başbakan’ın yanıldığı bir durum vardı. Herkesi kendi partisi, medyası, grubu gibi düşünüyordu. Medyada partisinin sözcülüğünü yapan, emir ve korkuyla yazı yazan (yazamayan), sayıları da bir hayli fazla olan bu “Ak silahşorlara” beni benzetmek yanılgısına düşmüştü. Ne ben onlar gibi bir yerlere aittim, ne de emir alarak yazı yazacak bir karaktere sahiptim.

ULUDERE TOPLU TECAVÜZDÜ

Uludere aslında toplu bir tecavüzün eseriydi. Ortada bir tecavüz vardı ve bu tecavüz sonucu rahme düşen çocuğa kimse sahip çıkmıyordu.

Olayın sorumlularından biri MİT’ti. Bunu yazmamın ardından vakit kaybetmeden kamuoyuna bir açıklama yapmışlar ve “spermlerin” kendilerine ait olmadığını açıklamışlardı. Bununla da yetinmeyip, çocuğun gerçek babasını ortaya çıkarmak için çaba gösteren şahsımın peşine “elemanlarını” takmışlardı. “Bildik” yöntemlerle beni susturmaya çalışıyorlardı.

Lafı fazla uzatmak istemiyorum. Uludere katliamının yaşandığı günden itibaren bugüne kadar yaşanan tartışmalara, ortaya çıkan gerçeklere bakıldığında bu çocuğun babasının kim olduğu, toplu tecavüze yeltenenlerin kimler olduğu artık gün yüzüne çıkmış durumda. İstihbaratıyla, askeriyle, “Milli kaynak” diyerek de bu durumu kapatmanın imkânsızlığı ortada.

ULUDERE BİR GENERALİN İŞİ OLSAYDI

Uludere’de vur emri bir iki generalin işi olsaydı, emin olun AK Parti şu an o generalleri vermiş, kamuoyunu da susturmuştu. Kritik nokta “istihbaratın” kimden gittiğiydi ve ilk günden itibaren bu konu hep sumen altı edilmeye çalışıldı. Bu durumu üst perdeden yalanlamaya çalışan Başbakan, yanıldığını gördü. Ya da kamuoyunu yanılttığı bu süreçte ortaya çıkınca zor durumda kaldı. Bu kadar kıvranmanın, acı çekmenin nedeni, istihbaratın nereden gittiğini kendisinin de çok iyi bilmesi ve bunu kamuoyuna açıklayamaması.

Yukarıda dediğim gibi soruşturmayı uzatmak, “gizli” adlarla kapatmaya çalışmak, hem kendisine, hem partisine hem de Türkiye’ye zarar verecek. Doğumu ötelemenin, uzatmanın manası yok. Sezaryen en iyi çözüm. “Gizlilik” adı altında dosyalar kapatılmaya çalışılırsa, inanın bu çocuk eninde sonunda dünyaya gelecek. Doğumun ardından olay kapatılsa da bu kez de DNA testiyle bu çocuğun “babalarının” kimler olduğunu öğreneceğiz.