Bankacılarımız mudî yamyamı mı?..
Sanırsınız bankacılarımız, banka patronları birer "Mudî Yamyamı"... Akılları fikirleri faizleri yükseltmekte; milleti soyup soğana çevirmekte...
ADNAN BERK OKAN
Televizyonun siyah - beyaz yayın yaptığı dönemlerde bankalar pek fazla reklâm vermezlerdi...
Neden?..
Para satmaya ihtiyaçları yoktu da ondan...
İşte o dönemde, yayınlanan reklâmlar da pek sıradandı...
Meselâ birinde (bankanın adını vermek istemiyorum) iki yaşlı karşılaşırlardı yolda...
Ve aralarında şöyle bir konuşma geçerdi:
"Nereye gidiyorsun?"
" Falancabank'a gidiyorum"..."
"Oh iyi iyi ben de seni Falancabank'a gidiyorsun sanmıştım"...
"Sen nereye gidiyorsun?"
"Ben falancabank'a gidiyorum"...
İkisi de aynı bankaya gittikleri halde bunun farkında olmayan iki yaşlı ve kulakları duymayan adama benzetiyorum son günlerimizi...
Asında yok birbiriizden farkımız ama herkes bir diğrerinden farklı şeyler söylediğini sanıyor...
Taksim Gezi'deki gençler bazı marijinal hükümetçi, çatışmacı gurup ve yazarlar hariç herkesin sempatisini kazandı...
O gençlere sempati duyanların hemen hepsi (marijinal CHP'liler ve çatışmacı sol hariç) Gezi Parkı dışında, Taksim Meydanı ve ara sokaklarda konuşlanmış kimi fırsatçı ayaklanmacılara karşı...
Gelin görün ki ya karşılıklı olarak kulaklar duymadığı veya birbirlerini dinlemedikleri için sanki aynı şeyleri düşünmüyorlarmış gibi bir görüntü çiziliyor...
Başbakan ve yakın çevresi de sanıyor ki aslında aynı şeyleri düşünen bu kitleler farklı görüşteler...
Her zaman olduğu gibi Başbakan ve yakın çevresi "çoğunlukçu" bir bakış açısıyla "kendilerinden yana olduklarını düşündükleri" kitlelerin "doğru" düşündüklerini kabul edip onlardan yana tavır alıyorlar...
Olan Başbakan'a, siyasi muhalefete, ekonomiye, banka sektörüne ve medyanın güvenilirliğine oluyor...
Yazık...
Çok üzülüyorum...
Başbakan'a olan oldu çünkü gelmiş geçmiş en güvenilir başbakanlardan biri olarak giderek kaybediyor...
Türkiye'yi "bana oy verenler, bana oy vermeyenler" diye ortadan ikiye böldü...
Kendisine oy verenleri haklılığına ikna edebilmek için olayları tamamen ters yüz edebiliyor...
Alkollü içecekler konusunda nasıl da hassas olduklarını Miraç kandili gecesi gösteren o gençlerin camide içki içtiklerini ileri sürerek; kendi seçmenlerini tahrik edecek kadar işi çığrından çıkarıyor...
Siyasi muhalefete oluyor olan çünkü zaten güvenilmezdi; zaten kavgacıydı, zaten üretken değildi, zaten umut vermiyordu son olaylarda görüldü ki; güvenilir olmak için hiçbir çabası yok...
Kavgadan vazgeçmeyeceği iyice belli oldu...
Umut verecek üretkenlikten yoksunluğunu iyice perçinledi...
Ekonominin neler kaybettiğini henüz tam olarak anlayamadık; bir süre daha geçince onun acısını da görmeye başlayacağız...
Bankacılık sistemi tam da rayına otururken Başbakan ve kendisine destek veren çevreler öyle şeyler söylüyorlar ki;
sanırsınız bankacılarımız, banka patronları birer "Mudî Yamyamı"...
Akılları fikirleri faizleri yükseltmekte; milleti soyup soğana çevirmekte...
Bu arada ülke elden gidiyormuş umurlarında değil...
Oysa yok böyle bir şey...
Onlar da her liberal kapitaist demoktrat ülkede olduğu kadar oyunu kurallarına göre oynuyorlar...
Ama bu, onların yamyam, güvenilmez, üç kâğıtçı olduklarını göstermez...
Medyaya gelince...
İdeolojisi ve ekonomik çıkarları farklı olan medya gurupları kerşılıklı olarak birbirlerini öylesine aşağılayıcı sıfatlarla suçluyorlar ki; her iki tarafa da inanırsak Türkiye medyası çürümüş, kokuşmuş...
Ama biz iki tarafın söylediklerine de itibar etmiyoruz...
Olaylarda tarafların kimi daha da büyümesinin öüne geçmek için görmezden geldi; kimileri ise içinde kan ve şiddet olmayan protestoların kamuoyuna ulaştırılmasının demokrasinin lehine olduğuna inandı...
Gelin görün ki başta siyasetçiler olmak üzere medyanın bizzat kendisi, tarafı olmadıkları tarafı aşağılamakta ısrar edince zaten kaybedilmiş itibarlar iyice yerlerde süründü...
Evet...
Topluca kaybettik yani...
adnanberkokan@gmail.com
Televizyonun siyah - beyaz yayın yaptığı dönemlerde bankalar pek fazla reklâm vermezlerdi...
Neden?..
Para satmaya ihtiyaçları yoktu da ondan...
İşte o dönemde, yayınlanan reklâmlar da pek sıradandı...
Meselâ birinde (bankanın adını vermek istemiyorum) iki yaşlı karşılaşırlardı yolda...
Ve aralarında şöyle bir konuşma geçerdi:
"Nereye gidiyorsun?"
" Falancabank'a gidiyorum"..."
"Oh iyi iyi ben de seni Falancabank'a gidiyorsun sanmıştım"...
"Sen nereye gidiyorsun?"
"Ben falancabank'a gidiyorum"...
İkisi de aynı bankaya gittikleri halde bunun farkında olmayan iki yaşlı ve kulakları duymayan adama benzetiyorum son günlerimizi...
Asında yok birbiriizden farkımız ama herkes bir diğrerinden farklı şeyler söylediğini sanıyor...
Taksim Gezi'deki gençler bazı marijinal hükümetçi, çatışmacı gurup ve yazarlar hariç herkesin sempatisini kazandı...
O gençlere sempati duyanların hemen hepsi (marijinal CHP'liler ve çatışmacı sol hariç) Gezi Parkı dışında, Taksim Meydanı ve ara sokaklarda konuşlanmış kimi fırsatçı ayaklanmacılara karşı...
Gelin görün ki ya karşılıklı olarak kulaklar duymadığı veya birbirlerini dinlemedikleri için sanki aynı şeyleri düşünmüyorlarmış gibi bir görüntü çiziliyor...
Başbakan ve yakın çevresi de sanıyor ki aslında aynı şeyleri düşünen bu kitleler farklı görüşteler...
Her zaman olduğu gibi Başbakan ve yakın çevresi "çoğunlukçu" bir bakış açısıyla "kendilerinden yana olduklarını düşündükleri" kitlelerin "doğru" düşündüklerini kabul edip onlardan yana tavır alıyorlar...
Olan Başbakan'a, siyasi muhalefete, ekonomiye, banka sektörüne ve medyanın güvenilirliğine oluyor...
Yazık...
Çok üzülüyorum...
Başbakan'a olan oldu çünkü gelmiş geçmiş en güvenilir başbakanlardan biri olarak giderek kaybediyor...
Türkiye'yi "bana oy verenler, bana oy vermeyenler" diye ortadan ikiye böldü...
Kendisine oy verenleri haklılığına ikna edebilmek için olayları tamamen ters yüz edebiliyor...
Alkollü içecekler konusunda nasıl da hassas olduklarını Miraç kandili gecesi gösteren o gençlerin camide içki içtiklerini ileri sürerek; kendi seçmenlerini tahrik edecek kadar işi çığrından çıkarıyor...
Siyasi muhalefete oluyor olan çünkü zaten güvenilmezdi; zaten kavgacıydı, zaten üretken değildi, zaten umut vermiyordu son olaylarda görüldü ki; güvenilir olmak için hiçbir çabası yok...
Kavgadan vazgeçmeyeceği iyice belli oldu...
Umut verecek üretkenlikten yoksunluğunu iyice perçinledi...
Ekonominin neler kaybettiğini henüz tam olarak anlayamadık; bir süre daha geçince onun acısını da görmeye başlayacağız...
Bankacılık sistemi tam da rayına otururken Başbakan ve kendisine destek veren çevreler öyle şeyler söylüyorlar ki;
sanırsınız bankacılarımız, banka patronları birer "Mudî Yamyamı"...
Akılları fikirleri faizleri yükseltmekte; milleti soyup soğana çevirmekte...
Bu arada ülke elden gidiyormuş umurlarında değil...
Oysa yok böyle bir şey...
Onlar da her liberal kapitaist demoktrat ülkede olduğu kadar oyunu kurallarına göre oynuyorlar...
Ama bu, onların yamyam, güvenilmez, üç kâğıtçı olduklarını göstermez...
Medyaya gelince...
İdeolojisi ve ekonomik çıkarları farklı olan medya gurupları kerşılıklı olarak birbirlerini öylesine aşağılayıcı sıfatlarla suçluyorlar ki; her iki tarafa da inanırsak Türkiye medyası çürümüş, kokuşmuş...
Ama biz iki tarafın söylediklerine de itibar etmiyoruz...
Olaylarda tarafların kimi daha da büyümesinin öüne geçmek için görmezden geldi; kimileri ise içinde kan ve şiddet olmayan protestoların kamuoyuna ulaştırılmasının demokrasinin lehine olduğuna inandı...
Gelin görün ki başta siyasetçiler olmak üzere medyanın bizzat kendisi, tarafı olmadıkları tarafı aşağılamakta ısrar edince zaten kaybedilmiş itibarlar iyice yerlerde süründü...
Evet...
Topluca kaybettik yani...
adnanberkokan@gmail.com