Balbay ve Özkan Kahraman mı olur? Koz mu?..

En tehlikeli, en başa çıkılamaz “kahramanlar”, küçük adamlardan yaratılmış “suni” ve fakat “efsanevi” olanlardır…

ADNAN BERK OKAN

Eğer bir insanın ahlâki inançlarının yerini ekonomik çıkarları almışsa, yapılabilecek en tehlikeli iş o kişiden “Kahraman” yaratmaktır.
Zira en başa çıkılamaz “kahramanlar”, küçük hesapların küçük adamlarından yaratılmış “suni” ve fakat  “efsanevi” olanlardır…
Veya bilerek “efsaneleştirilenler”

                                       *

Ergenekon ve Balyoz kovuşturmalarının sonunda küçük adamların kahramanlaştırıldığını göreceğiz diye korkuyorum...
Bunu lütfen not edin...
Kimler mi?..
Meselâ Tuncay Özkan...
Yine meselâ Mustafa Balbay...
Ya ikisi de "efsaneleştirilirlerse"!..
Gelin bir bakalım...

                                       *

Önce hiç manası yokken tutuklanıp hapse atıldılar...
Sonra "dublex" bir dairede "mahpus" değil de "misafir" oldukları gösterildi, ikisinin de gülümseyen fotoğraflarıyla...
İkisinin de aklına o fotoğrafların belâ olacağı gelmediyse gerçekten de çok safmışlar...
Ya da oyunun devamı için o görüntüyü vermeyi kabul edecek kadar "cingöz"...
Nitekim beklenen oldu...
Hemen "tecrit" edildiler...
İkisi de küçücük, insanlık dışı hücrelere kapatıldılar...
En azından kamuoyuna öyle anlatıldı...
Hem de ne anlatılmak...
Benim bile "yüreğim yandı"...
Ama...
Bir gün sonra Silivri Savcılığı açıklama yaptı:
"Her iki tutuklu da yalnız kalmak istediler biz de taleplerini yerine getirdik..."
Ne dersiniz?..
Birileri yalan söylüyor ama acaba kim?..

                                       *

Kapayın gözlerinizi ve seçimlerden bir ay önce beraat (ya da tahliye) etmeleri durumunda bütün ülkeyi siyasetçi olarak dolaşan (dolaştırılan) Özkan ve Balbay'ı hayal edin...
Yok, yok etmeyin zira moralleriniz sıfır olur...

                                       *

"Beraat edeceğini nereden biliyorsun?" sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim…
“Beraat edecekler” demedim…
“Beraat etmeleri durumunda” dedim…
Yani…
Edebilirler de…
Etmeyebilirler de…
Bakarsınız tahliye edilirler...

                                       *

Bazen kendime soruyorum:
“Acaba bütün bunlar küresel bir senaryonun parçası olabilir mi?” ...
Çünkü senaristlere göre aklı ve yüreği kin-nefretle dolmuş suni kahramanlar gerekiyor gelecekte...
Zira en kolay o tipler yönetilirler...
Eğer tetikçi kiralayacak ve bir kadını yok ettirecekseniz romanınızda, o kişinin çocukluğunda annesinden ve bütün kadınlardan nefret etmiş biri olmasına dikkat edersiniz...
Küresel senaristler de bu yöntemi kullanırlar...
Bazı tutuklamalar ve abartılı uygulamalar Küresel Senaristlerin sahnelediği ve “rol dağıtımı” yaptığı bir oyunun gereğiyse aynen böyle olamaz mı?..

                                       *

Lütfen, “daha açar mısın?” diye sormayın…
Ben “oyunbozan” değil, eleştirmenim…
Ama isterseniz şu sorumu bir yere not edin ve cevabını arayın…
Siz senarist olsanız; Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’dan kahraman mı yaratırsınız, yoksa soyundukları rolü de göz önüne alarak, “koz” mu?..

                                       *

“Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan tutuklanmasaydı ve her gün yazıp konuşsaydılar ne olurdu?” diye düşündünüz mü hiç?..
Ben düşündüm ve karar verdim:
"Seyrek git dostuna dursun ayaküstüne, sık gidersen dostuna yatar kıçı üstüne" misali saygınlıklarını yitirirlerdi...
Yazdıkları ve söyledikleri de keza çalışan kompresör yanında nutuk atmaya benzerdi...
Ama şimdi öyle mi?..
Şimdi Balbay'ın okurları Cumhuriyet'te yayımlanacak yazısını dört gözle ve heyecanla bekliyorlar...
Dışarıda milyonlarca Tuncay Özkan fanatiği var...

                                       *

Yani...
Tutuklanmasalar kimsenin değer atfetmeyeceği sıradan insanları hapse tıkıp bir de içeride tecrit edince, kahramanlaştırma sürecini başlatıyorsunuz...
Yoksa küresel senaryonun "adam yaratma" ayağında Yargı ve Emniyet de mi var ne?..

                                       *

Sonuç iyi mi olacak? Kötü mü?..
Bilmem…
Çünkü “iyi” ve “kötü” izafidir…
Bir katil maktulün yakınları için “kötü”
Düşmanları (bazen de yakınları) için “iyi”dir…
Bildiğim tek şey var…
Türkiye’nin ekonomik gücü ve refahı yarın, bugünden daha iyi olacak?..
Yani...
Senaryonun sonunda "Refah" var...

                                       *

Efendim?..
“Haklar ve özgürlükler, demokrasi, hukuk, sınırlar, terör ne olacak?” diye mi sordunuz?..
Madem sordunuz cevabım karşı soruyla olsun?..
Kimler için?..
Fukaralar için mi?..
Orta direk için mi?..
Zenginler (meselâ silâh komisyoncuları) için mi?..
Kürtler için mi?..
Cevabım dördü için de farklı olacak da ondan ötürü(!) sordum…

                                       *

Ve bir şeyi daha düşünüyorum...
Başbakan Erdoğan ve bakanlarının bu gözaltı, ev-iş yeri arama ve tutuklamalarda gerçekten etkinlikleri olmayabilir (ndan da öyle olduğu anlaşılıyor) ...
Belki de Hükümet’in Yargıyı ve Emniyeti teslim aldığı yaygaraları da oyunun bir gereğidir…
Kim bilir?..
Belki de Yargı ve Emniyet Hükümeti esir almıştır (Nedim Şener ve Ahmet Şık'ı tutuklatmak hükümetin niçin işine gelsin ki?)
Ve eğer durum böyleyse…
Asıl düğüm de burada değil midir?..
Yani…
Senaryoyu ısmarlayıp, sinopsisi de hazır verenler başrol verilecek iki oyuncudan (kurumdan) birinin gerçek hayattaki tavrına bakıp senaryoyu güncelleyemezler mi?…
İki başrol oyuncusundan biri seçime gitmeden önce senaryo gereği kaybedecek (Devlerin Savaşı… Rock Hudson – John Wayne.. Çamurdaki kavgayı hatırlıyor musunuz ne muhteşemdi)…
Ama hangisi?...
Erdoğan mı?..
Köprüyü geçmek için sırtına binen “dostu”(!) mu?..

                                       *

Af edersiniz az daha unutuyordum ama lütfen siz unutmayın…
Kimi mi?..
Julian Assange’yi…
Yani WikiLeaks Belgeleri(!)ni…
Neden mi?..
Söyleyeyim…
El Kaide nasıl ki Küresel Senaristlerin vazgeçemedikleri (sözde) “kötü” adamıysa ve kanlı eylemlerle ortaya çıkıyorsa (ama aynı El Kaide Irak’ta 1.5 milyon sivil Müslüman öldürüldü burnunu bile göstermedi; senaryo gereği tabii ki); WikiLeaks de Küresel Senaristlerin iletişim ayağındaki (sözde) kötü adamı olamaz mı?..

                                       *

Gülüyor musunuz?..
Haklısınız ama "şimdilik"...
Zira bu iş böyledir?..
Önce gülünür…
Sonra “Yahu adam doğru mu söylüyor ne?” denir ve tartışılır…
En sonunda “Aaaa… yahu adam haklıymış” denir…
Sonunu bekleyelim bakalım Küresel Senarsitler ne eylerse güzel mi eyler?..

Kader ve küresel senaryo…

Kader, insanoğlunun Allah tarafından yazılmış "hayat" senaryosudur.
Senaryonun müellifi, oyuncuya senaryo üzerinde değişiklikler yapma özgürlüğü ve öncülüğü verir (Kader-i Muallâk)...
Ama...
Oyunun sonu mutlaka senaryodaki gibi ve biçilen süre içinde biter (Kader-i Mutlak)...

                                       *

“Küresel Senaryolar”a gelince…
Onlar da kader gibidir…
Kaderden farklı olarak “Küresel Senaryolar”da süre kısalır ya da uzar...
Ama…
Oyunun (filmin) sonu aynen senaristlerin yazdığı şekilde biter...

                                       *

Hiçbir "Küresel Oyun" medyasız başlayamaz...
Yani ortada "Küresel Senaryo" varsa, oyunculardan birkaçı mutlaka medyadan olmalıdır...
Medyanın etkin olmadığı zamanlar aynı iletişim "dedikodu" ile camilerde ve kıraathanelerde "akil adamlar"(!) tarafından yapılıyordu...

                                       *

Ve...
Medyanın etkin olduğu bu senaryolar mukadder bir deprem gibidir…
Geleceğini bilirsiniz ama zamanını bilebilmeniz mümkün değildir…
Yapabileceğiniz tek şey, kendi başınızın çaresine bakmak için tedbir almaya çabalarken, gücünüzün yettiğince halkın da en az hasarla ve hatta kazançla çıkmasını sağlayacak fikrî önermeleri yapmaktır...
Kimileriniz "Komplo Teorisi uyduruyorsun" dese de bendeniz depreme "önlem" almaya çalışıyorum...



Önce gülünür, alay edilir…

17 sene önce Günaydın Gazetesi'nde (5 Nisan 1994 kararlarından 4 ay önce) iç borçlanmanın “küresel bir oyun” olduğunu anlatıp, “6-8 milyar dolar karşılık ayırıp kâğıt para basın, dalgalı kura geçin” diye yazdığımda ve makalamin başlığı birinci sayfa manşetten verildiğinde de Deniz Gökçe ve bazı özel banka danışmanları(!) “deli saçması” demiş benimle alay etmişti…
O gün iç borç toplamı 13 milyar Dolar’dı…
Hükümetler para basmadılar, sürekli devalüasyonlarla işi götürdüler…
Bugün (10 yıllık başarılı uygulamaya ve düşük faizlere rağmen) 240 Milyar Dolar karşılığı TL iç borç var
Yani...
17 yıl önceye göre neredeyse 20 misli fazla...

                                       *

Ve…
Bendeniz “karşılık ayırıp para basalım, dalgalı kura geçelim” dediğimde 1 dolar 11.000 lira idi…
2001 yılındaki büyük krizde (para basılmasını önerdiğim tarihten sadece 7 yıl sonra) 1.700.000.—Liraya kadar çıktı Dolar
Yani, Doların TL karşısındaki değeri 770 misli arttı…
2001 Mart ayında dalgalı kura geçildi…
10 yıldır Dolar bırakın değer kazanmayı sürekli kaybetti

                                       *

Ve…
9 yıl önce FLASH TV’de ve hem de canlı yayında “Genç Parti, Ak Parti tek başına iktidar olsun diye seçimlere giriyor. Kendisi barajı aşamayacağı gibi DYP, ANAP ve MHP'yi de barajın altına itecek... Erdoğan başbakan olacak (o zaman siyasi yasaklıydı ve milletvekili seçimlerine bile katılamıyordu). ABD Irak’ı işgal edecek. Ekonomimiz şahlanacak çünkü senaryoda böyle yazıyor” dediğimde de alay konusu olmuştum…
Habur sınır kapısındaki terörsit teslim alma sahnesini 2004'te yazdım...
Aynen öyle oldu...
Yani…
Bugün de bu yazdıklarıma birilerinin güleceğinden eminim…
Canları sağ olsun…

Not: Erdoğan'dan "kahraman" yaratan senaryoda Erdoğan rolünü iyi oynadı ama yarın bir gün Balbay ve Özkan aynı performansı gösteremeyebilir...

adnanberkokan@gmail.com