Babahan, direnen ve ağlayan medya patronlarını yazdı

Bir manşet karşılığı ihale verilen; ama attığı bir manşet karşılığında da ağlattırılan patronların olduğu bu ülkede elbette eline verilen kara listeleri kabul etmeyenler zor şartlarda yaşıyor ama direniyor.

Ergun Babahan, Millet gazetesinin bugünkü sayısındaki köşesini direnen ve ağlayan medya patronlarının karşılaştırmasına ayırdı.

Babahan, bir manşet karşılığı ihale verilen; ama attığı bir manşet karşılığında da ağlattırılan patronların olduğu bu ülkede elbette eline verilen kara listeleri kabul etmeyenlerin zor şartlarda yaşadığını ve direndiğini yazdı.

İşte Babahan'ın "Direnen ve ağlayan medya patronları" başlıklı yazısından çarpıcı bir bölüm:

"Telefonda seni fırçalayan Başbakan'a, çalışanlarını koruyup kollamak yerine ''Nereden girdim ben bu işe'' diye ağlayan, Twitter'da hükümeti eleştirdi diye yazarının işine son veren medya patronları varken, iktidarın gönderdiği ''işine son verilecekler'' listelerini çöpe atan medya patronlarının işi zor olur tabii.

Tek sesli, tek renkli bir Erdoğan Cumhuriyeti için yola çıkanların hırsı sınır tanımıyor, hukuk tanımıyor. Soma'da eksikleri belli olduğu halde çalışmasına izin verilen ve 301 işçiye mezar olan madene bakın; Türkiye'nin nasıl bir zihniyetle yönetildiğinin açık göstergesi.

Yandaş olur, biat eder, kurumuna bir ''Alo Fatih'' yerleştirirsen bahtın açılıyor. İster maden ruhsatı, ister 50 katlı gökdelen, istersen BMC fabrikası alabiliyorsun.

CİCİ DEMOKRAT KALEMLER

Türkiye'de medyanın devletle olan ilişkileri Cumhuriyet'in kuruluşundan beri sıkıntılı oldu ancak 30 yıllık meslek hayatımda hiç bu kadar rezil bir dönem yaşandığına tanıklık etmemiştim.

Hazine kaynağıyla, salmalarla oluşturulan sermaye gruplarına aldırılan gazeteler, ''medyaya gir'' talimatına uymadığı için küsülen patronlar, muhalefet liderlerinin konuşmasının televizyonun altyazısında bile geçmesine izin vermeyen bir sansürcülük.

Yalan bir dünyanın sözcülüğünü yapan, siyasi liderlerle AKP adına kavga eden köşe yazarları, yolsuzluk dosyalarının üzerine gidilmesine darbe nitelemesi yapan cici demokrat kalemler.

Böyle bir ortamda ayrık otu gibi ortaya çıkmanın bedeli ağır olur. Devletin tüm gücüyle ezmeye kalkarlar insanı. ''Kırın kapıyı alın, gerekirse sonradan kanun çıkarırız'' diyen bir zihniyet, kendisini rahatsız eden kalemlerin olduğu bir medya grubuna dünyayı cehennem edebilir.

Ediyor da..

Erdoğan'a biat edip dediklerini yapmazsanız, hukuk, ahlak, ilke ortadan kalkıyor. Topuyla tüfeğiyle üzerinize gelip batırmaya çalışıyorlar. İnsanlar işsiz kalacakmış umurlarında değil, ne de olsa işçiliğin fıtratında işsizlik var.

MANŞET BEDELİNE İHALE

Bu tablo karşısında tek savunmaları da Türkiye'de tutuklu gazeteci olmaması... Uluslararası kuruluşların raporları öyle demiyor ama velev ki öyle. Bu mudur basının özgürlüğünün kriterleri... İnsanların fikirlerini hapsetmeye çalışanlar, bir tweeti nedeniyle ekmeğiyle oynayanlar, medya patronlarını asker gibi karşılarına dizenlere ne diyeceğiz.

Her manşetin, her yazının bedelinin neredeyse bir ihale olduğu, yandaş olmanın milyonlarca dolarlık fırsatlarla ödüllendirildiği bir dönemde, havuz medyasının gerçek tirajlarının 8-10 binlerde olması kimsenin umurunda değil. Çünkü parası onların değil, halkın cebinden çıkıyor.

Tek değerin daha fazla para haline geldiği bir dönemde kamu kaynaklarından sonuna kadar yararlanmak isteyenler, kamu bankalarından aldıkları kredilerle medyaya giriyor, servetine servet katıyor. Direnen ağır bedel ödüyor ama tarih ikisini de yazacak nasılsa...