Azrail Amerika’da dolaştı, en çok bizim insanımız öldü...

Bütün dünyada olduğu gibi, bizde de bu dönemde ekonomi, hemen bütün alanlarda bir daralma ve küçülme içindedir. Başka türlüsü zaten olamazdı.

ADNAN BERK OKAN

 Dünkü operasyonla ilgili esasa ilişkin bir yorum yapamam…

Başbakan’a katılıyorum…

Süreç bitmeden yorumlanacak bir konu değil…

Zaten yasal olarak da mümkün değil…

Yıllar önce Ergenekon, Balyoz, Ayışığı ve 28 Şubat soruşturmaları başladığında da yargılama süreci kesinleşinceye kadar dosyalar üzerinden yorum yapmayacağımı söylemiştim…

Her gece ekrana çıkıp, genel hukuk kurallarına göre henüz “masum” sayılan emekli ve muvazzaf subayları “suçlu” ilân eden Hükümet yanlısı yazarlarla Cemaat’in emekli savcılarını da eleştirmiştim…

Bugün eminim bilhassa iktidar medyası “susun arkadaşlar, süreç devam ediyor, masumiyet karinesini unutmayın” diyeceklerdir…

O gün “susun arkadaşlar, süreç devam ediyor, masumiyet karinesini unutmayındiyen muhalif medya ise bugün bu operasyon üzerinden yasaları falan dinlemeyip sorgulanan herkesi “suçlu” ilân edecektir…

Keşke iktidar medyası beş yıl önce operasyonlar başladığında da “susun arkadaşlar, süreç devam ediyor, masumiyet karinesini unutmayın diyebilseydi…

İnşallah muhalif medya da yarın, beş sene önce “susun arkadaşlar, süreç devam ediyor, masumiyet karinesini unutmayındediğini unutmaz…

Umarım; "ama..." diye başlayıp son beş yıldır Silivri'de yaşatılan zulmün intikamını almaya kalkışmazlar...
 

Ey güzel insanlar…

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan geçtiğimiz günlerde dönemsel ekonomik büyümelerden örnekler verip Ak Parti Hükümeti döneminin diğer dönemlere göre çok başarılı olduğunu savunmuştu.

Bugün, DPT Eski Müsteşarı İlhan Kesici’nin gönderdiği bir ekonomik analizi paylaşacağım sizlerle. Kesici, resmi rakamların Ali Babacan'ın iddialarını doğrulamadığına dikkat çekiyor...

Kesici’nin analizi aşağıda.

Lütfen okur musunuz?..

 

 

Dönemsel Ekonomik Büyümeler

                                                                                                   

Sevgili Adnan Bey,

 

TBMM Genel Kurulu’nda tartışılmaya başlanan “2014 Yılı Bütçesi” münasebetiyle güzel bir ekonomik tartışmaya siz de ışık tutmuş oldunuz.

 

Şimdilerde, hemen bütün gözlerin “yerel seçimlerde” olduğu bir zamanda, ben de sizinle birlikte, yüksek izninizle, bu güzel tartışmaya katılmak istiyorum.

 

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Bütçe Açış konuşmasında yaptığı ekonomik değerlendirmeler içerisinde en önemli bir unsur olarak “dönemsel büyüme hızları”na temas etmiş ve 1945-2002 dönemi yıllık ortalama büyüme hızının yüzde 5.4 olduğunu ve AKP dönemi büyümelerinin bundan daha küçük olduğunu vurgulamıştır.

 

Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan da yaptığı cevabi konuşmada, 1939’dan 2002’ye kadarki dönemde Türkiye’nin ortalama büyüme hızının yüzde 3.89, buna mukabil 2003-2013 arasında ise yıllık ortalama büyüme hızının ise yüzde 4.87 olduğunu ifade ile Türkiye’nin AKP döneminde her yıl Cumhuriyet tarihi ortalamasından 1 puan daha fazla büyüdüğünü söylemiştir.

 

Benim tartışmaya katılma arzum da tam bu noktada ve tam bu sebepledir.

 

Bu tür mukayeselerde, yıllık ortalama büyüme rakamları, dönemlerin özet ekonomik performanslarının değerlendirilmesinde gerçekten en doğru verilerdir. Tartışmanın bu zeminde yürümesi doğru ve güzel bir şeydir.

 

AK Parti dönemi bugün itibariyle, kesintisiz 10 yıllık ve tek başına iktidar olan bir dönemdir. Böyle olunca, onu kendisinden önceki benzer siyasi dönemlerle kıyaslamak daha doğrudur.

Önce sadece yalın rakamları verelim:

 

AK Parti dönemi, 2003-2012, her yıl üst üste yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 4.9’dur.

 

Demokrat Parti, rahmetli Adnan Menderes dönemi, 1950-1960, yüzde 6.3’tür.

 

Adalet Partisi, Süleyman Demirel dönemi, 1965-1971, yüzde 5.9’dur.

 

ANAP, rahmetli Turgut Özal dönemi, 1983-1989, yüzde 4.9’dur.

 

Bu dönemlere, bir de herhangi bir tek başına siyasi parti dönemi olmayan ama bir bütüncül ekonomik yaklaşım sergilenen bir başka dönemi de ekleyebiliriz:

 

İlk üç Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemi, 1963-1977. Bu da kesintisiz on beş yıllık bir dönemdir. Yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 5.9’dur.

 

Bu on beş yıllık planlı kalkınma dönemi diyebileceğimiz dönemin içinde “hakikate saygı” sadedinde illa da belirtmek lazımdır ki, ekonomi bakımından çok olumsuzluk taşıyan önemli olaylar da bulunmaktadır.

 

 

Bir askeri darbe, 12 Mart1971 darbesi; bunun bir sonucu olmak üzere siyasi istikrarın önemli ölçüde bozulması; beş-partili koalisyon hükümetleri dönemleri; 1974 Kıbrıs Barış Harekatı; bu sebeple Türkiye’ye uygulanan önce askeri, daha sonra da ekonomik ambargolar. Hepsi bu dönemin içindedir. Ama buna rağmen elde edilen yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 5.9 olmuştur.

 

Bundan çok daha uzun bir dönem de alınabilir. Türkiye’nin çok partili döneme geçtiği yıldan itibaren alabiliriz. 1946-2002, tam 57 yıl, her yıl üst üste ortalama büyüme hızı yüzde 5.1.

 

Bu dönemin içinde Cumhuriyet tarihimizin akla gelebilecek hemen hemen bütün olumsuz olayları da vardır.

 

Bir dünya savaşının ertesi bütün sıkıntıları, tek partili bir devlet yönetiminden çok partili bir düzene geçilmesinin her türlü sancılarına ek olarak diğer olumsuzluklar:

 

Üç askeri darbe ve ihtilal, 1960, 1971, 1980; iki eylemli askeri darbe teşebbüsü; yukarıda bahsettiğimiz Kıbrıs Barış Harekatı ve ekonomik ambargolara muhatap olma; petrolün varil fiyatının mesela 1970’te 1 Dolarlar seviyesinden 1980’de 36 Dolarlar seviyesine çıkması, yani on yılda tam 36 kat artması; 1994 ekonomik krizi ve ekonominin yüzde 5.5 küçülmesi, 1999 depremi ve yüzde 3.4 küçülme, ve en nihayet 2001 ekonomik krizi ve yüzde 5.7 küçülme dönemleri.

 

Bütün bunlara rağmen, 57 yıl üst üste elde edilen yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 5.1’dir.

 

Buna mukabil, bütün dünyanın, her coğrafyada ve her kıtada en büyük büyüme hızlarının elde edildiği bir dönem olan 2000 yılı sonrasında, 2003-2012 tek başına mutlak iktidar olan AK Parti döneminde elde edilen büyüme hızı yüzde 4.9’dur.

 

Kaldı ki, bu yüzde 4.9’luk büyüme hızına ulaşmada bile normalden çok fazla ödenen bir de çok yüksek bedeller de bulunmaktadır. Bunlar, özellikle toplam borçlar, dış borç durumları, bunlara ödenen ve astronomik diyebileceğimiz faizlerdir. Bunu başka bir bahis olarak değerlendirebiliriz.

 

Ama hemen bu noktada sadece şu iki çok önemli rakamı vermek lazımdır: Bu dönemde, 2003-2012, iç ve dış borçlar astronomik boyutlarda artmıştır ve bu münasebetle verilen cari açık rakamı 334 milyar dolar olmuştur.

 

Ayrıca bu borçlara ödenen faiz, dış borç münasebetiyle 60 milyar dolar, iç borçlar münasebetiyle de 341 milyar dolar olmak üzere tam 401 milyar dolardır.

 

Bu böyle olmakla birlikte, benim en çok alındığım ve gücendiğim bahis ve bölüm Ekonomik İşlerden Sorumlu ve Yetkili Başbakan Yardımcımız sayın Ali Babacan Bey’in kıyaslama tarihinin başlangıcını mesela 1939’a dayandırmasıdır.

 

1939 neyi temsil edebilir de ekonomik bir kıyaslama da baz yılı alınmış olması gerekir?

 

Bu çok yanlıştır. Niye? Bir kere 1939-1945 dönemi, Hz. Adem’den bu yana bütün dünya tarihinin gördüğü ve inşallah bir daha hiç görmemesi gereken İkinci Dünya Savaşı dönemidir.

Dünyanın bütün varlıklarını perme perişan eden bir dönemdir. İnsan varlıkları, iktisadi kıymetler, aklımıza ne gelirse.

 

Bütün dünyada olduğu gibi, bizde de bu dönemde ekonomi, hemen bütün alanlarda bir daralma ve küçülme içindedir. Başka türlüsü zaten olamazdı.

 

Bu tür dönemler, iktisadi tedbirler ve politikalar bakımından da hep yapılmaması gereken şeylerin yapılmasını, yapılması gereken şeylerin de yapılmamasını ister istemez yaptıran dönemlerdir.

 

Bu 1939-1945 dönemi olan 6 yılın ortalama yıllık büyüme hızı her yıl üst üste eksi 5.0’dır. Çok büyük bir daralmadır. Bunu neyle mesela kıyaslayalım: 2009 AK Parti yılı. Büyüme eksi 4.8’dir.

 

Ama 2009 yılında dünyada, bir dünya savaşı veya büyük ölçekli bir kısmi savaş mı vardır, ve bu sebeple de ülkelerin bütün ekonomik kaynakları savaş haline mi tahsis edilmiş veya aktarılmıştır? Hayır, hiçbiri değildir.

 

2009 yılında ekonomik küçülme bizde yüzde 4.8 olmuştur, ama bütün dünyada da böyle mi olmuştur? Aslında dünyadaki ekonomik kriz çok daha derindir de bizde “teğet” mi geçmiştir? Hayır, böyle de değildir.

 

Dünya ortalaması eksi 1.1’dir. Krizin üs merkezi diyebileceğimiz ABD’de eksi 2.7’dir. Bir anlamda, teşbihte hata olmaz diyerek şöyle de söyleyebiliriz: Azrail Amerika’da dolaşmıştır ama en çok ölü bizde olmuştur. Bizde eksi 4.8’dir.

 

Ama buna mukabil, bizim de içinde bulunduğumuz “gelişmekte olan ve yükselen piyasalar” ülkelerinde büyüme artıdır ve yüzde 1.7 olmuştur. Hindistan yüzde 5.4, Çin yüzde 9.0 büyümüştür. 

 

Mesele böyle olunca, tam on senedir kesintisiz bütün ekonomik Bakanlıklarda bulunmuş “teknisyen” bir Ekonomik İşler Başbakan Yardımcımızın dönemsel bir ekonomik kıyaslamaya tam altı yıllık bir dünya savaşı dönemini katmış olması fevkalade şaşırtıcı ve üzüntü verici olmuştur.

 

Saygılarımla,

 

İlhan Kesici