Aziz Nesin yaşıyor olacaktı kiiii....

Enver Aysever geçen gece Eyüp Can’ı konuk etmişti… Bir ara söz Balçiçek Pamir’in sözde linç edilmesine geldi…

ADNAN BERK OKAN

“Çok büyük bir fırsatı kaçırdığının farkında değilsin baba” dedi oğlum.

“Ne fırsatı?..”

Aziz Nesin’den boşalan yeri doldurma fırsatını…”

“Yahu üç küçüklerden başka sana kalacak hiçbir malım mülküm olmadığı halde beni yaktırıp ne geçecek eline?..”

“Bak işte gördün mü?.. İstersen harika mizah/komedi karışımı yazılar yazarsın…”

Söylediklerimin neresinde “mizah” neresinde “komiklik” olduğunu anlayamadığım için “Avarel Avarel” bakmış olmalıyım ki devam etti.

Bugünün gençliğine hitap et babacığım…”

“Kim o bugünün gençliği?..”

Gezi Parkı gençliği tabii ki…

“”Yok yok, sen benden kurtulmak için bir yol bulmayı kafana koymuşsun… Ya Aziz Nesin gibi olup yakılmak istenileceğim ki benim kurtulamayacağım kesin… Ya da, birçok Gezi Parkı protestocusu gibi beni içeri tıktıracaksın…”

“İşte mizah bu!.. Biraz Gezici takıl, biraz Aziz Nesin gibi muhterem halkımızın muhteşem ikiyüzlülüğü üzerine abartı yap…”

“Sen son günlerde çok fazla Serdar Turgut mu okuyosun ne?..

“Severim Serdar’ı ama benim sana tavsiyem o tarz değil… Serdar köşe yazısında mizah yapıyor sen mizahi öykü yaz...”

“Ya nasıl bir tarz?.. nasıl öykü?.. Masal mı anlatayım yani?.. Elleri eldivenli, üstleri çıplak, başlarında bandana olan yüzlerce kökten laikçi satanist mi üreteyim ben de?..”

“O kadar da demedim zira senin hayal gücünün o kadar yüksek olduğu konusunda ne yazık ki şüphelerim var…”

“Eeeee?.. Nasıl yapacağım mizahı ya da komikliği?.. Her gün sandalyeden veya balkondan nasıl düştüğümü mü anlatayım?..

“Neden olmasın?.. Bizim halkımız genelde sözel espriye değil hareket komedisine güler… Hele düşen birisine gülmekten acayip zevk alır…

“Niçin?..”

“Kendisi de çok sık düşer de onun için… Başkalarının da düştüğünü görünce yeryüzünde tek sakar ve salağın kendisi olmadığı kanaatine varır rahatlar…”

Oğlumun ondan sonra verdiği akılları (O “akıl” demiyor, “tavsiye” diyor) anlatırsam bundan sonra mizah olduğunu sandığım bütün yazılarımı oğlumun yazdığını zannetmeyesiniz diye burada kesiyorum…


Sonra düşündüm de…

Oğlum haksız değildi…

Şu bizim siyaset, medya, futbol, sanat ve dünyamızda ne malzeme vardı ama “mizah” yapmak için…

“Halkımız” ise başlı başına “Mizah” konusuydu…

Dünyada (Uzayda olabilir belki ama henüz taş devri yaşayan bir başka alemde) siyasal iktidarın yolsuzluk yaptığına hem inanan ama hem de aynı iktidara karşı komplo kurulduğuna da (Bereket ki bir doğru bir yanlışı götürmüyor) inanan başka halk olamaz…

Efendim gerçi oran sadece % 75 az ama az mı?..

Aslına bakarsanız bana doldurmam için teslim edilen şunca bol köşeden kimilerinde her gün mizah yapsam asla malzeme sıkıntısı çekmezdim…

Hem öyle abartmaya falan da gerek olmadan…

Zira olayı olduğu gibi anlatsam aklı başında birçok okur gözlerinden yaşlar gelinceye kadar güler…

Dün gece Başbakan’ın Ak Partili belediye başkan adaylarına yaptığı konuşmayı kısmen dinledim…

O kadar çok mizah malzemesi vardı ki…

Meselâ konuşmasının bir yerinde Kılıçdaroğlu’nun parti gurubunda kaset dinletmesini eleştiriyordu…

Yarım dakika geçti ya da geçmedi bu defa kendi başkan adaylarına, Gülen’e ait kasetleri dinlemelerini tavsiye etti…


Biliyorum ki komik değil…

Zaten “komik” olduğu için dikkat çekmedim bu noktaya…

“Mizahî” olduğu için hatırlattım…

Meselâ bir meslektaşımız Gülen Hoca’nın hemen sol yanında yer aldığı fotoğrafını yayımlayanlara öfkelenmişti yazısında…

“Gün gelir siz Hocaefendi ile bir fotoğraf karesini suç delili gibi sunabilirsiniz ama benim bu fotoğraftan dolayı en ufak bir rahatsızlığım yoktur” diyordu.

Oysa fotoğrafı yayınlayanların amacı işte tam da oydu…

Yani…

Meslektaşımızın yanında olmaktan rahatsızlık duymak bir yana onurlandığını defalarca söylediği Hocaefendi’nin çete reisi falan olmadığını, kendisi gibi birçok saygın gazeteciyle de birlikte olduğunu anlatmaktı…

Ben yapamam ama Aziz Nesin yaşıyor olsaydı bu iki çelişkiden sayfalar dolusu mizahi öyküler çıkarmaz mıydı?..

Diyeceksiniz ki, “verdiğin örneğin ikisi de iktidarla; muhaliflerle ilgili örneğin yok mu?”

Olmaz olur mu?..

Çokkk.


Meselâ...

Devlet Bahçeli’nin Muğla/Akyaka mitingi…

Akyaka beldesinin belediye eski başkanı Ahmet Çalca, Akyaka belediyelikten çıkarılıp Ula’nın bir mahallesi yapılınca Ula’dan CHP adayı olmak istedi ama isteği kabul edilmedi…

O da gitti MHP adayı oldu…

Bahçeli daha birkaç hafta önce MHP’li olan Ahmet Çalca’nın adını ezberleyememiş olmalı ki sürekli arkasındakilere sordu…

Ama ne sormak!..

Kılıçdaroğlu mu?..

O ise siyasetin yeni Çiller’i…

İzmirlilere hitap ettiğini unuttuğu bir konuşmasında kendini İstanbul’da zannedip; "Başkan Haliç'i temizleyecek, İzmirliler Haliç'te yüzecek" demişti…

Oysa İstanbul CHP belediye başkan adayı o sırada Haliç’in gerçek temizleyicisi Bedrettin Dalan’ın gözleri kadar mavileşmiş Haliç’te balık tutuyordu…


Medyamız mı?..

Oradan da taze bir örneğim var…

Enver Aysever geçen gece Eyüp Can’ı konuk etmişti…

Bir ara söz Balçiçek Pamir’in sözde linç edilmesine geldi…

 Önce Eyüp eleştirdi Balçiçek’i aylar önce yazdığı (Kabataş Saldırısı'nın mağdurunu dinledikten sonra) makalesi yüzünden eleştirenleri…

Sonra Enver aynen şöyle dedi:

“Haklısın. Balçiçek’e haksızlık yapılıyor… Kendisine söylenenlere itiraz edecek hali yoktu herhalde. Elbette söylenenlerin doğru olduğunu kabul edecekti.”

Bu kadar ileri ölçekte “Beyan Esastırcı Enver”in en belirgin özelliği ne?..

Söyleyeyim:

Televizyon ekranlarında sorulan “En Aykırı” soruların mülk sahibi oluşu…

İşin ilginci Enver konuklarının absürt iddialarına karşı direnmiyor…

Konuğunun kişisel fikirlerini söylemesine bile inanmayıp aykırı sorularla insanı bunaltıyor…

Bu “kara mizah” değil de nedir Allah aşkınıza?..

Neyse…

Keşke Aziz Nesin’in yeteneğinin onda birine sahip olsaydım ne mizah yapardım ama…

adnanberkokan@gmail.com