Aysun Kayacı ile röportaj vicdanımı sızlattı

Bir koltuğa kaç karpuz sığar ki... Medyanın bu genç ismi öyle çok işe dalmışki evlenmeye bile fırsat bulamıyor.

Zeynep KURTBAY
GAZETECİLER.COM

32 yaşında. Radyo macerası 8 yıl önce başlamış. 3 yıldır da gazeteci. Az zamanda çok yol almış. Bugünkü temposu, anlatırken bile insanı yoruyor. Sabahları Alem FM’de Güçlü Mete ile Kripto Odası’nı sunuyor. Oradan gazeteye; Posta’ya; gündemi kokluyor. Sonra kanala; TV8’e. Gazetedeki köşesini kanalda yazıyor. Akşamları ‘Bunu Konuşalım’ programı için ekran başına… Gece 3’lere kadar süren yayın…
‘’Bugün ülkede bir olay olsa bir numaralı aktörüne yüzde 99 ulaşırım’’ diyecek kadar ilişkilerine güveniyor; ama ‘’Kendimi anlatmam terbiyesizlik olur. Bu ülkede lafı önemli olan adam ben değilim’’ diyebilecek kadar da yerini biliyor. Biliyor bilmesine de biz sorunca anlattı… Candaş Tolga Işık’la kendi macerasını ve genç gazeteci gözüyle medyaya bakışını konuştuk…
MOLEKÜLER BİYOLOJİ OKUDU GAZETECİ OLDU
Moleküler biyoloji okuyup da gazeteci olmak? Nasıl oldu?
Okulu bitirdikten sonra yurt dışına gitmiştim dil için. Okuduğum alanla ilgili farklı bir yerlerde gezineyim dedim. Orada radyo programı yapmaya başladım. Eğlenceli bir radyo programı.
Yerel bir radyo muydu?
Evet ama bütün eyalete yayın yapan radyoydu.
Programın formatı nasıldı?
Güncel politika falan konuşulan, trafik programı gibi. O an itibarıyla eğlence ağırlıkta tabii. 25 yaşındaydım. Ben çok kitap okurum. Kitap okuyunca söyleyecek sözünüz de çok oluyor. Her şeye dair konuşacak çok anlamlı lafınız oluyor. Türkiye’ye dönünce ekonomik kriz vardı. Bir yerel radyo ile anlaştım. Çalışırken Fatih Altaylı’ya mektup gönderdim. Bir sürü insana daha gönderdim. Fatih Abi o dönem Radyo D’nin başındaydı. Bir tek o gel dedi.
Hangi yıl?
2002. Çok kısa bir süre çalıştım sonra kovdu beni. Best FM’in yayın yönetmeni vardı Güçlü Mete. O arada bir ilaç firmasında çalışmaya başlamıştım. Bir arkadaşım aracılığıyla Güçlü Mete ile tanıştım ve çalışmaya başladım. Sonra onlarla beraber Saran’ın radyolarına transfer olduk, Radyo Time.
Bu arada bir ilaç firmasında da çalışıyorsun yani…
Evet hatta bir başka yabancı ilaç firmasına transfer oldum ve çok para kazanmaya başladım. Tabii radyodan para yok. Program içinde bir bölüm yapıyorum ve konuk alıyorum telefon bağlantısı ile… Bakanlar, siyasetçiler. Mesela Deniz Baykal’ın hayatında ilk kez bağlandığı radyo kanalıdır. Biz konuşturuyoruz, haber oluyor gazetelerde. İlhan Uzun Durkan radyonun genel yayın yönetmeni bana dedi ki ‘’Sen bu işi gazetede yap. Bu adamları herkes konuşturamaz böyle’’. ‘’Abi hiç kimseyi tanımam ki nasıl yapayım’’ dedim. ‘’Benim bir arkadaşım var, Posta’nın başında’’ dedi. O arada ben de kendimce yazılar yazıyorum.
Gazeteci olma hayalin var mı o zamana kadar?
Var tabi de çok uzak geliyor. Öyle bir kontağım yok inanmıyorum. Sonra Rıfat Abi’yle tanıştım. (Ababay) Yazılarımı götürdüm, ‘’Seç iki üç tanesini oku’’ dedi… Okudum, dedi ki ‘’Bunlardan hiçbir şey olmaz.’’ Çok bozulmuştum. Ama orada sempatik bir hava esti. Tam kalkıyorum ‘’Sen ne yapıyorsun radyoda’’ dedi. ‘’Röportaj yapıyorum’’ dedim. ‘’Kimle yaptın’’ dedi. En son Fatih Terim’le yaptığımı söyledim. ‘’Sen bize röportaj yap’’ dedi. Ben dedim ki ‘’Yazı yazamıyorsam yapmayayım.’’ Çok bozulmuştum. O moral bozukluğu ile çıktım oradan. Bir de Rıfat Abinin tarzı çok enteresandır. Dedi ki ‘’Röportajlarında önemli bir şey çıkarsa bize bildir senin imzanla kullanalım.’’ Bu kafama yattı. Ben habire aramaya başladım. Haber müdürünü, yazıişleri müdürünü ‘’Şununla konuştum şöyle dedi böyle dedi’’ diye. Arıyorum Rıfat Abi Paris’te ‘’Işıkara ile konuştum 1 hafta sonra deprem olacak dedi’’ diyorum.  İllahllah dedirttim. Bir gün aradı Rıfat Abi, ‘’Gel sen bize röportaj yap’’ dedi. Ve düzenli röportajlarım öyle başladı Posta’ya. 3 yıl kadar önce… Bu arada ilaç firmasında da acayip paralar kazanıyorum.

[page_end]

Zamanlamayı nasıl yapıyorsun peki? Bir yandan gazetecilik bir yandan ilaç firmasında yöneticilik? Hangisi ağır basıyor? Hangisi daha çok tatmin ediyor?
Tabii ilaç firmasını kaytarmaya başladım. Gazetecilik girince damardan ağır basıyor. İlaçta işler kötü gitmeye başladı ve beni işten çıkardılar. Rıfat Abi’ye dedim ki ‘’Ben iş bakacağım, çıkardılar’’; bana ‘’Gel sen iş bakma gazeteci ol. Ama hemen kendini yazar filan sanma’’ dedi. İşin muhabirlik tarafını çok sevdim. Haberler yapıyorum. Manşet haberler… Bir röportaja gittim 45 dakika diye konuştuk. 4.5 saat röportaj yaptık Sinan Çetin’le. Bana dedi ki ‘’Bu yaptığını gel televizyonda yap. Olduğun gibi.’’ 2 senedir de TV 8’de kendi programımı yapıyorum.
Bu sene başında Mehmet Ali Birand ve Yavuz’un (Oğhan) ricasıyla bir deneyimim oldu, sabah kuşağını sundum CNN TÜrk’te. Geceyarısı benim çok önemli bir haber kaynağım aradı ‘Cem Garipoğlu yakalandı’ diye. Gece 2’de kanala bağlanarak ilk duyuran ben oldum. Ama sonra sabah haber kuşağı uymadı bana. 4’te uyanmak gerekiyor. Dolayısıyla benim gazete, radyo ve diğer sorumluluklarımın hepsini direkt etkiliyordu. Olmadı.
Gazetecilikteki geçmişin sadece 3 yıl. Ne zamandır köşe yazıyorsun peki?
1 yıldır. Köşe yazısı yazmaya çalışıyorum. Haber yapmak, röportaj yapmak. Orada ekip kabul ettikçe o gazeteyi yapan adamlardan biri olkma onuruna ben de eriştim. 2 saat yazıişleri toplantılarına gidiyorum. Posta’nın yazarı olmaktan çok memnunum.
Gazete, radyo, televizyon… Bu maratona nasıl yetişiyorsun Allah aşkına. Zor olmuyor mu?
Sabah radyo programını yapıyorum, oradan gazeteye…  Gazeteden televizyona. Yazımı kanalda yazıyorum. Sonra akşamüstü yeniden gazeteye gidiyorum. Sonra tekrar kanala…
NİŞANLIYIM FIRSAT BULURSAM EVLENECEĞİM
Bunların dışında ne var hayatında?
Hiçbir şey yok. Nişanlıyım. Fırsat bulursam evleneceğim. Radyo programı çok iyi gidiyor. Ama  bırakmak zorundayım. Gece televizyondaki yayından çıkıp eve gittiğinde pestil gibi oluyorsun. Bir dönem en azından ara vermek zorundayım. 2 gün önce bu kararı verdik. Tuhaf duygular. Kendimi şimdi çok yakın bir arkadaşımı satmış gibi hissediyorum.
En çok hangisinden feed-back alıyorsun peki?
Gazeteden. Ortalama yazıma 100’den aşağı e-posta gelmiyor. Büyük yazarlar kadar gelmiyordur tabii ama… Beğeniliyor olması çok keyif verici tabii.
Çok kısa zamanda aynı anda çok mecrada görünebilmeyi başarmışsın. Peki bundan sonraki yol haritan nasıl olacak?
Benim çok büyük handikabım var. Dilimin ayarı yok. İyi bir gazete ve televizyon yöneticisi olabilir miyim bilemiyorum. Bir yerlere gelen yönetici insanlar daha dikkatli ilişkiler kurabiliyorlar, oysa ben sevdiğim insanla sevmediğim insanı çok belli ederim. İnşallah bir gün Posta gibi bir gazeteyi yönetebilirim. Posta kapanmak üzereyken en çok satan gazete oldu. İnşallah bana da öyle bir başarı hikayesi nasip olur.
TV8’de nasıl yol aldın?
Benim televizyonla ilgili çok fazla planım yoktu. Abiş Hopikoğlu’nun tasarrufuyla TV 8’de icra kurulu üyesiyim. TV8 çok temiz bir kanal. Biz kendi seyretmeyeceğimiz hiçbir şeyi koymuyoruz. Hedefimiz de reyting rekorları kırmak değil. Televizyonculuk kariyerimde çok önemli kazanımlarım olacağına inandığım doğru bir yer burası benim için.
Genetik kodları çözmek mi kolay, Türkiye’de haberin kodlarını çözmek mi?
Türkiye’de gen mühendisliği yapmak, gazetecilik yapmaktan çok daha kolay. Burası öyle bir ülke oldu ki artık gazetecilerin hayatları haber olmaya başladı. Bir gazeteci kadın örneğin ‘hayatımdaki en önemli erkekler’ diye bir yazı yazıyor. Memleket meselesi yazmak ülkenin sorunlarıyla ilgili akıl yürütmek yerine hayat, eğlence dünyası, sosyal yaşam, cinsellik gibi meselelerde kendi tecrübelerini yazmak daha keyifliymiş gibi gösteriliyor. Memleket meselesi yazdığınızda ‘aman bundan bir halt olmaz, çok sıkıcı’ gibi bir yafta yapıştırılıyor hemen. Bundan anlam çıkmasın ben magazine karşı değilim. Benim çalıştığım gazete Türkiye’nin en iyi magazin haberlerini yapan gazete aynı zamanda.
BASKI HER YÖNDEN NE YAZACAĞINI ŞAŞIRIYORSUN
Medyadaki kamplaşmalar genç bir gazeteci olarak ürkütüyor mu seni?
İnanılmaz bir şekilde mitoz hızıyla bölünüyoruz. Bir kısım medya var kayıtsız şartsız hükümeti destekleyen, ‘’başbakan müthiş adam hiç hata yapmaz’’ diyorlar. Bir kısım medya var, başbakanın her yaptığına ‘yanlış’ diyorlar. Bir de arada gazetecilik yapmaya çalışanlar var. Yani doğrularla yanlışları karıştırmayanlar var. Yanlışa doğru demeyen, doğruya da yanlış dememe vicdanına sahip kişiler… Okuyucu baskı yapıyor, ülkeyi yönetenler baskı yapıyor, gazete yöneticileri baskı yapıyor. Ne yazacağını şaşırıyorsun. 
Hükümetle ilgili çok eleştirel bir yazı yaz, ertesi gün ‘Başbakanın İsrail’e çıkışı çok doğruydu’ de ne küfür yersin biliyor musun? Hemen dönek yaftası yapıştırırlar. Halbuki sen gazetecisin görevin hakem gibi gördüğünü çalmak. Senden bunu beklemiyorlar ama. ‘’Bir kampın adamı ol’’ diyorlar ‘’ya hep iyi de ya hep kötü de’’ diyorlar. Ben onu demiyorum. Demeyen ustalarım var onların izlerinden gitmeye çalışıyorum. Gazeteci düşündüğünü gözlemini vicdanının ışığında yansıtabilmelidir. Bu meslekte en çok dikkat ettiğim şey vicdanını muhafaza etmek.
Sen kimleri model alıyorsun peki?
Rauf Tamer hayranıyım. Mehmet Ali Birand, Mehmet Barlas hayranıyım. Yılmaz Özdil’e bayılıyorum. Ertuğrul Özkök’ü, Haluk Şahin’i, İsmet Berkan’ı, İsmail Küçükkaya’yı çok severek okuyorum. Mustafa Balbay’ı keyifle okurum. İlhan Selçuk, Emre Kongar’ı çok severek okurum.
AYSUN KAYACI İLE RÖPORTAJ VİCDANIMI SIZLATTI

[page_end]

Senin vicdanını sızlatan işler oldu mu?
Hayatımda benim vicdanımı en sızlatan iş Aysun Kayacı’yla yaptığım röportaj oldu.  Vicdanen çok rahatsızım ‘ne işim var orada’ diye hala kendimi sorguluyorum… . Başka da yaptığım bir şey yok. Benim röportaj yapmama değecek bir iş değildi. Söylediğinin bir anlamı yoktu.
BAŞBAKAN ÇOK ZEKİ BU GİDİŞE GÖZ YUMMAZ
Önümüzdeki dönemde medyaya kim yön verir sence? Bu gidişat değişir mi?
Türkiye’de bir tehdit var, giderek artan bir yandaş medya gücü var. Muhalif gazeteciler de giderek yok oluyor. Umarım Başbakan bundan rahatsız olur. Ben Başbakanın bundan rahatsız olduğunu düşünüyorum da.  Temas kurduğu gazeteler röportaj verdiği gazeteciler değişmese de tarzında değişiklik var. Ben bunda Hüseyin Çelik’in payı olduğunu düşünüyorum. Hüseyin Çelik çok demokrat bir adam ve çok enteresan bir tarzı var. Çelik’in Başbakanı bu doğru istikamete çekme yönünde adımlar attığını düşünüyorum. Yandaş medyanın söylediklerini söylemeyen onlar gibi olmayan herkes darbeci cuntacı anti-demokrat ve bir sürü daha hakarete maruz kalıyor. Bu, bu hükümetin başına gelecek en kötü şeydir. Ben Başbakanın çok zeki bir adam olduğunu düşünüyorum. Ve Başbakanın buna göz göre göre evet diyeceğini sanmıyorum. Başbakanın bu yönde ilerleyeceğini düşünüyorum. Uçağınıza aldığınız adamları bile değiştirseniz bir yön verir.
BAŞBAKANA YAPTIKLARINI ŞİMDİ TSK'YA YAPIYORLAR
Türkiye’de kodlar doğru çözülüyor mu sence peki?
Bir sürü karanlık odalar olduğu çok kesin. Siyasetçisi emniyetçisi askeri mutlaka var. Bunu bir kurumun üzerine ihale etmek çok yanlış. TSK üzerinde bir propaganda kampanyası olduğu yönünde çok ciddi bir fikrim var. Ergenekon bitmeden davanın sonucunu biliyormuş gibi yazanlar var; kozmik odadaki araştırma bitmeden sanki bitmiş gibi yazanlar var. Deniz feneriyle ilgili haberler yapıldığında başbakanın da içinde olduğuna dair haberler yapıldı başbakan dedi  ki yalan… Şimdi aynı şeyi Silahlı Kuvvetler için yapıyorlar. Yarın öbür gün birileri gelip saldırsa bizi koruyacak adamlar bu adamlar. Bu adamları yıpratmanın kimseye faydası olmaz.
Taraf’ın gündemi sarsan o haberleri sana gelse sen ne yapardın?
Elime gelse inkar edilemeyecek belgelerle kesinliği reddedilemeyecek belgelerle teyid etmeye çalışırdım. Şu an Taraf haberlerinin hiçbiri için böyle somut bir belge yok. Türkiye’yi yöneten bu kadar ciddi adamlarla ilgili bir haber yapıyorsanız yüzde yüz teyid edilmiş olması lazım. Hiç kimse sağduyunun rehberliğinde hareket etmiyor. Başbakanın bu tavrı tavandan başlayıp tabana kadar sirayet ediyor.  Bu algının en büyük müsebbibi de Başbakan. Başbakanı eleştirdiğiniz zaman ya CHP’li oluyorsunuz ya MHP’li. Keza Deniz Baykal da öyle. Onu eleştirince de AKP’li oluyorsunuz.
Sen kime oy verdin?
En son İsmail Cem’e oy verdim. İlde Kılıçdaroğlu’na genel mecliste AK Partili adaylara oy verdim. Demek ki ben daha çok AK Parti’ye oy vermişim aslında.
ALEM FM KADAR ÖZGÜR ÇOK AZ MEDYA ALANI VAR
Alem FM medyada nerede duruyor?
İnanılmaz bir iletişim kanalı. Alem FM birçok gazeteden ve birçok televizyondan da etkili bir medya alanı. Orası bir haber kanalı değil aslında, ilk sabah bülteninde konuştuğumuz şey gazetelere haber oluyor. Nihat Sırdar çok etkili bir adam. Bir radyo gazetecisi. Alem FM bağımsız bir radyo. Orada yaptığımız eleştirileri söyletebilecek yazdırabilecek çok az medya kuruluşu var.
Bu arada senin sakalına takmışlar. Senin için özel bir anlamı var mı? Ya da kesmeyi hiç düşündün mü?
Yaaa takmışlar evet… Demek ki çok boş konuşuyorum söylediklerimle meşgul olmuyorlar sakalıma bakıyorlar… Benim için büyük hakaret bu. Sen orada bir şey anlatıyorsun diyorlar ki ‘’Bunun sakalı uzun.’’ Bu mu yani derdimiz? Bu, memleketteki izleyici-okur yalakalığı ile ilgili bir şey. Bilgisayarın başına geçen herkes okuduğu seyrettiği ile ilgili duayen zannediyor kendini.
BİR ŞEY OLSA YÜZDE 99 AKTÖRÜNE ULAŞIRIM
 
Haber kaynaklarınla ilişkilerin nasıl?
Çok iyi. Benim Rıfat Abi’den aldığım en önemli nasihat oydu, gazeteci çok insan tanır dedi. Bu ülkede bir şey olduğunda onun bir numaralı aktörüne yüzde 99 ulaşabilecek biriyim. Benim birebir kontağımın olmadığı başbakan ve cumhurbaşkanı. Ama onların yakın çevresinde onlarla ilgili her şeyi öğrenebileceğim kaynaklarım var.
Ankara’da gazetecilik yapmak ister miydin?
Hayır hiç istemezdim. Rıfat Abi olmamı istedi ama ben ‘Olmasam daha iyi olur’ dedim. Ankara Çok sıkıcı bir yer çünkü. Her hafta gidiyorum. Bana bir gün Ankara yetiyor. Parlamento çatısında olup biten her şeyin asıl yansıması parlamento dışında oluyor çünkü…
Yazmak istediğin başka gazete var mı?
Yok hayır. Ben Posta olduğu sürece Posta’dan başka hiçbir yerde yazmak istemem.
Hürriyet’ten gel deseler de gitmez misin?
Yok hayır… Rıfat Abi giderse bilmem tabii… Posta’da yazdığım yazıların çok etkili olduğunu düşünüyorum. Okunmaksa Posta’dan daha çok okunan başka bir gazete yok.
Posta’nın tiraj başarısının sırrı nedir?
Valla bunun sırrını bir tek Rıfat Ababay biliyor.
POSTA’DA FAZLASI DA YOK EKSİĞİ DE
Size söylemiyor mu?
Yoo öyle değil. Çok anlatılabilecek bir şey değil. Posta şu kadarını söyleyeyim sokaktaki insanların merak ettiği şeyleri merak ettiği kadarıyla koyuyor. Fazlası yok azı da yok. Rakiplerine baktığın zaman anlaşılır bir gazete. Türkiye’ye 1 aydır gelmeyen adam bile olsan bu haberi buraya niye koydular demez. Baktığın zaman gazetelerin birçoğunda böyle değil. Sürekli gazete okuman gerekiyormuş gibi gazete yapma havası var.  Sokakta ne oluyorsa gazeteye yansıtabilen bir eser Posta. Bir formül. O da Rıfat Ababay’da var. Mehmet Coşkundeniz’de var. Elif Yılmaz’da var. İnşallah bende de vardır. Bizim gazetede manşeti herkes atar. Son dakkada içeri giren biri atar. ‘’Başbakan’ın Davos meselesinde bırakın gazetecileri, ne düşünüyor izleyen insanlar’’ dedi. Rıfat abi eşini aradı ‘’Ne diyorsun Süheyla’’ diye. ‘’Biri bunu söylemeliydi’’ dedi ve manşeti Süheyla Abla belirledi. Sonra Türkiye’deki rüzgar da oraya döndü zaten. Bizim gazeteyi oradaki 3-4 kişi yapmıyor, sokaktaki, herkes yapıyor. İşte bu yüzden halkın gazetesiyiz. Bizde bir mail haberin istikametini belirliyebiliyor. Başarımızın sırrı da orada zaten bizim gazeteyi sokaktaki herkes yapıyor. Öyle refleksleri olan bir gazete olduğu için de bu kadar başarılı.
Sana kapıları kimler açtı?
Gazetedeki insanlar… Rıfat Abi.. Rauf Abi… Keşke bir gün Rauf Abi’nin yazılarını taklit edebilsem. Babıali’de bu tarzı başlatan Rauf Tamer’dir. Benim yazı stilimle ilgili beni çok yönlendirmiştir. Çok kez silip karalamıştır yazılarımı. Bir şeyi kısa cümlelerle anlatmak en zor olandır. Ben bir yazıyı 4 saatte yazabiliyorum. Kaynağa bak, kitaba bak.. Telefonla konuşuyorsun. Onu bir cümle haline getiriyorsun ve sonra kısaltıyorsun sonra mizahi bir unsur katıyorsun. Hakikaten o bir tarz. Yılmaz Özdil’in çok başarılı yaptığı bir tarz. Mehmet Ali Birand’a bakınca ben hala aşkla habere giden bir haberci görüyorum. Haberlerimin onunla aynı sayfada yer alması veya benim yazılarıma referans vermesi benim için çok büyük bir gurur.
Gazete mi radyo mu televizyon mu? En zoru hangisi?
Gazete tabii ki… En çok zamanımı gazeteye veriyorum. Televizyonda gazeteden dolayı ne soracağımı bilerek çıkıyorum ekrana. Konuşuyorum sadece. Konuk bulmakta çok sıkıntılı değiliz. Televizyon beni çok zorlamıyor. Gazetede gündem yazmak zorundasın, tarz yazmak zorundasın, gündeme uygun yeni bir şey yazmalısın. Bizim genel yayın yönetmenimizin en sevmediği şey düşünenlerin düşüncesidir. ‘’Bildiğimiz bir şeyi buraya koyma’’ der. Dolayısıyla benim için hayli vakit alan bir şey yazı yazmak.
Yeni medyayı nasıl görüyorsun?
İnternet medyası müthiş bir hızla ilerliyorsun. Gün içinde bakmadan duramadığım siteler var. Özellikle Gazeteciler.com, internethaber.com da keza öyle… Çok yakından takip ediyorum. Gazeteciliğin internete doğru bir kayışı var. Bizde gazete okuma geleneği devam eder ancak internet medyası da çok gelişecektir.