Ayşe Baykal'dan Nagehan Alçı'ya: Baltayı vuran ben değilim
Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Baykal, ile hemcinsi Habertürk yazarı Nagehan Alçı arasında çıkan 'kadınlara taciz' polemiği sürüyor.
Kanun koyucuların veya uygulayıcıların cinsiyetinin sorunun çözümüne katkısı olacağına inanmadığını söyleyen Hürriyet yazarı Ayşe Baykal, sorunu çözebilecek en önemli etkenin kadın-erkek birlikte en sert tepkiyi gösterebilmek olduğunu belirtti.
Bugünkü köşesinden Nagehan Alçı'ya "Yıllardır ülkemizde eski adıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na kadın bakan getirilir. Bugüne kadar ilgili bakanlığın başında bir kadının olması taciz veya tecavüz olaylarının engellenmesi üzerinde bir etkisi olmuş mudur?" diye soran Baykal, "Kendisine sadece medya dünyasını değil, siyaset, sanat ve iş dünyasındaki kadınları da itirafa davet etmesini ve tacizcilerini ifşa etmeleri hususunda cesaretlendirmesini öneriyorum. Neticede onlar da toplumun önünde olan kadınlar ve cesur olmalılar." ifadelerini kullandı.
Nagehan Hanımcığım baltayı vuran ben değilim
Sevgili Nagehan Alçı taciz ve tecavüz davalarına kadın hâkim ve savcıların bakmasında ısrarcı.
Konu hakkında itirazımı yazmıştım. Bu sebeple tekrar etmeyeceğim, fakat kendisine sadece şunu soracağım.
Yıllardır ülkemizde eski adıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na kadın bakan getirilir. Bugüne kadar ilgili bakanlığın başında bir kadının olması taciz veya tecavüz olaylarının engellenmesi üzerinde bir etkisi olmuş mudur?
Bir kadın olarak, kanun koyucuların veya uygulayıcıların cinsiyetinin sorunun çözümüne katkısı olacağına inanmıyorum. Sorunu çözebilecek en önemli etken kadın-erkek birlikte en sert tepkiyi gösterebilmemizdedir.
Bırakalım duyarsız erkek ve kadınlar susmaya veya görmezden
gelmeye devam etsinler. Duyarlı insanlar olarak hangi görüşten
olursak olalım taciz-tecavüz suçlarına karşı vatandaş olarak birlik
olabiliyor muyuz? Oy verdiğimiz hükümete gerekli tedbirleri alması
için baskı yapabiliyor, savcı ve hakimlere bir insanın “iyi hâl”li
olabilmesinin kılık kıyafetle ilgisi olmayacağı tepkisini yüksek
sesle gösterebiliyor muyuz? Buna bakalım. Kanunlarımızı tacizcilere
nefes aldırmayacak şekilde düzenleyebiliyor muyuz? Bunları
konuşalım.
Nagehan Hanım, taciz olaylarıyla ilgili dikkati medya sektörüne
çekmiş ve tacize uğrayan kadınları itirafa davet etmişti. Ben de
kimse alınmasın diye Hollywood’da yaşanan taciz olaylarını örnek
göstererek, zamanında tacize ses çıkarmamış, hemcinslerinin
yapamadıklarını yaparak “haksız kariyer” elde etmiş kadın
oyuncuları örnek göstererek her taciz itirafına saygı
duyamayacağımı yazmıştım. Nagehan Hanım, örneğimin ülkemizdeki
kadınların konuşma sürecine balta vuracağını ifade ederek beni
uyarma ihtiyacı hissetmiş. Türkiye’de doğup büyüdüm ve bir kadın
için taciz itirafının ne kadar zor olduğunun bilincindeyim. Bu
sebeple tacize "hayır" demiş ve gençlere örnek olmuş, güç vermiş
şahsiyetlere saygım sonsuz.
Aklı başında kadınlar olarak, kadın hakları konusunda anlaşacağımıza da şüphem yok. Hayat tarzlarımız farklı olsa da sorunlarımız aynı neticede. Habertürk yazarı Esin Övet’in “Kadına tacizi anlamak için gece sokağa çıkın” önerisine katılmıyorum. Şahsen geceleri sokağa çıkmıyor, mini etek veya şort giymiyor olmam tacizi yaşamadığım anlamına gelmiyor. Gündüz vakti Aksaray’da arkadaşımı beklerken “Çalışıyor musun?” diye soran adamı “Çalıştığımı veya izinde olduğumu neden soruyor ki?” düşüncesiyle anlamaya çalışmış sazanlığım vardır.
Belli bir yaşta bekâr olmak arızalı (!) bir durum olduğundan, iyilik yapmak isteyen (!) erkekleri de gördü gözlerim. Tacizin sektörü yoktur, ister medya, ister siyaset, ister iş dünyası, isterse din alanında olsun her sektörde taciz muhakkak vardır. Üstelik bu durum ülkemize has bir durum da değil, dünya bunun örnekleriyle dolu.
Hiçbir koşulda tacizi yapan suçsuz olamaz elbette, lâkin tacize ses
çıkarmayarak bunu meşrulaştıran kadın da masum değildir.
“Kimse kusura bakmasın, yuvam dağılmasın” diye çocuğuna tacize ses çıkarmayan bir anne veya “Düzenim bozulmasın, kariyerim etkilenmesin” diye tacize göz yuman bir kadın, hemcinslerine en büyük kötülüğü yapan kadındır. Zira tacizci erkeği cesaretlendiren bu bakış açısı tüm kadınlar için tehlike arz etmektedir.
Kaldı ki eğitimli bir kadının kabullendiği taciz, tacizden ziyâde cinsel rüşvettir. Rüşvet veren de alan da suçludur. Cinsel rüşvet, sektörlere veya kişilerin yaşam tarzına göre şekil değiştirebilir. Değişmeyen tek şey rüşvetin her şeklinin suç olmasıdır.
Sakın ola ki, güzel meslektaşım klavye başında ahkâm kestiğimi zannetmesin. Ben de tacize maruz kaldım. Yaşı bir hayli ilerlemiş bir erkek tarafından yapılan iş teklifini değerlendirme aşamasında saygın beyefendinin (!) davranışlarından şüphelenmem üzerine kadın çalışanlarıyla ilişkilerini inceledim. Öyle enteresan ki, ortada büyük bir taciz vardı ama hemcinslerim hâllerinden oldukça memnun görünüyorlardı. İş değil işve önemliydi ve işveli olmak iş yapmaktan daha kolaydı. Böyle bir ortamda bulunmayı sindiremeyeceğim için işi kabul etmedim.
Dün gözlerimin içine baka baka tacizden menfaat elde etmiş hemcinsimi bugün itiraflarından dolayı alkışlamam, takdir etmem mi gerekiyor?
Nagehan Hanım yazısını “konuya devam edeceğim” diyerek sonlandırmış. Balta vuracak değilim. Arzu eden kadın yaşadığı tacizi itiraf edebilir.
Kendisine sadece medya dünyasını değil, siyaset, sanat ve iş dünyasındaki kadınları da itirafa davet etmesini ve tacizcilerini ifşa etmeleri hususunda cesaretlendirmesini öneriyorum. Neticede onlar da toplumun önünde olan kadınlar ve cesur olmalılar.