Ayşe Arman'ın aklının almadığı işte bu!..
Klavyesini kara saplı bir bıçak gibi vicdanlarımıza saplayan Ayşe, bir gazetecinin hiç yapmaması gerekeni yapmıştı...
ADNAN BERK OKAN
Geçenlerde Ayşe Arman'ın gazeteciliğini eleştirdim...
Çünkü...
Klavyesini kara saplı bir bıçak gibi vicdanlarımıza saplayan Ayşe, bir gazetecinin hiç yapmaması gerekeni yapmıştı...
Bir gazetecilik ayıbıydı sorduğu soru...
Pardon...
"Soru" sormak adına aslında "hüküm cümlesi" kullanmıştı...
Ve...
Bendeniz de bir gazeteciye "yargısız infaz yakışmaz" mealinde bir şeyler söylemiştim...
Neydi yargısız infaz?..
Çünkü...
Ayşe;
Silivri'de tutuklu yargılanan gazetecilerden yola çıkarak tutukluluk kararlarını Hükümet'in ve sadece kendisine muhalefet edenler için verdiğine "hüküm kesmişti"...
Soru bir bilinmeyenin açığa çıkması için sorulmamış, bir konuda hüküm
vermişti...
Hüküm; Hükümet'in sadece kendisine muhalefet edenler için "tutuklama kararı verdiği" idi...
Bana göre bu "facia" olarak niteleyebileceğim bir "gazetecilik ayıbı" idi...
Biz gazeteciydik; yargıç değil...
Kaldı ki; Silivri yargıçları bile tutuklu yargılanan gazetecilerin suçlarının "hükümete muhalefet etmek" olduğu iddialarını reddediyordu...
Ortada (savcı ve yargıçlara göre), darbe girişiminde bulunan askerlere yardım edildiğine ilişkin "suç" oluştuğuna dair bir iddia vardı;
meslektaşlarımız biz inansak da inanmasak da o suçlama yüzünden "tutuklu" yargılanıyorlardı...
Yani...
Ayşe'nin "hüküm kestiği" bir "hükümete muhalefet etme suçu" yoktu ortada...
Ben işte o hükmünü eleştirdim Ayşe'nin...
Ama...
O dünkü (09.08.2012) köşesinde bana nispet yapar gibi (ki daha önce kendisiyle ilgili pek çok yazım için gönderdiği teşekkür mektpları arşivimde duruyor) Ahmet Kekeç'in aslında benim yazdıklarımdan pek de farklı olmayan makalesine "övgüler" diziyor, "gel birlikte Silivri'ye gidelim" diyordu...
Ben olsam Kekeç'in yerine bir dakika düşünmeden o teklifi kabul ederdim...
Hatta bir de Ayşe ile "Silivri Hatırası" çektirirdim...
Kollarımdan biriyle de Ayşe'nin incecik belini kavrar, başımı başına yaslardım...
Amma da "kıyak" olurdu hani...
adnanberkokan@gmail.com
Geçenlerde Ayşe Arman'ın gazeteciliğini eleştirdim...
Çünkü...
Klavyesini kara saplı bir bıçak gibi vicdanlarımıza saplayan Ayşe, bir gazetecinin hiç yapmaması gerekeni yapmıştı...
Bir gazetecilik ayıbıydı sorduğu soru...
Pardon...
"Soru" sormak adına aslında "hüküm cümlesi" kullanmıştı...
Ve...
Bendeniz de bir gazeteciye "yargısız infaz yakışmaz" mealinde bir şeyler söylemiştim...
Neydi yargısız infaz?..
Çünkü...
Ayşe;
Silivri'de tutuklu yargılanan gazetecilerden yola çıkarak tutukluluk kararlarını Hükümet'in ve sadece kendisine muhalefet edenler için verdiğine "hüküm kesmişti"...
Soru bir bilinmeyenin açığa çıkması için sorulmamış, bir konuda hüküm
vermişti...
Hüküm; Hükümet'in sadece kendisine muhalefet edenler için "tutuklama kararı verdiği" idi...
Bana göre bu "facia" olarak niteleyebileceğim bir "gazetecilik ayıbı" idi...
Biz gazeteciydik; yargıç değil...
Kaldı ki; Silivri yargıçları bile tutuklu yargılanan gazetecilerin suçlarının "hükümete muhalefet etmek" olduğu iddialarını reddediyordu...
Ortada (savcı ve yargıçlara göre), darbe girişiminde bulunan askerlere yardım edildiğine ilişkin "suç" oluştuğuna dair bir iddia vardı;
meslektaşlarımız biz inansak da inanmasak da o suçlama yüzünden "tutuklu" yargılanıyorlardı...
Yani...
Ayşe'nin "hüküm kestiği" bir "hükümete muhalefet etme suçu" yoktu ortada...
Ben işte o hükmünü eleştirdim Ayşe'nin...
Ama...
O dünkü (09.08.2012) köşesinde bana nispet yapar gibi (ki daha önce kendisiyle ilgili pek çok yazım için gönderdiği teşekkür mektpları arşivimde duruyor) Ahmet Kekeç'in aslında benim yazdıklarımdan pek de farklı olmayan makalesine "övgüler" diziyor, "gel birlikte Silivri'ye gidelim" diyordu...
Ben olsam Kekeç'in yerine bir dakika düşünmeden o teklifi kabul ederdim...
Hatta bir de Ayşe ile "Silivri Hatırası" çektirirdim...
Kollarımdan biriyle de Ayşe'nin incecik belini kavrar, başımı başına yaslardım...
Amma da "kıyak" olurdu hani...
adnanberkokan@gmail.com