Ayşe Arman'a twitter kazığı...
Herkesin çift motorlu otomobil hızıyla çalıştığı, yalanına yanlışına bakmadan “haber atlamamak için” her türlü ilkesizliği göze aldığı bir sektörde....
GAZETECİLER.COM -
“Yanlış” yapmamak için kılı kırk yarıyoruz…
Haberin doğruluğundan şüphemiz
varsa ilk işimiz haberin muhatabını aramak oluyor…
Varsa cep telefonundan
arıyoruz…
Kapalı ise not bırakıyoruz, konuyu
kısaca özetliyoruz…
Cep telefon numarasını bilmiyorsak
gazetenin santralini arayıp (varsa) asistanını istiyor ve yazarı
ile görüşmek istediğimizi söyleyip makul bir süre
bekledikten sonra da konuyu aktarıyoruz…
Habercilik bu…
Herkesin çift motorlu otomobil
hızıyla çalıştığı, yalanına yanlışına bakmadan “haber atlamamak
için” her türlü ilkesizliği göze aldığı bir sektörde itiraf edelim
ki biz de “geç” kalmaktan korkuyoruz…
Tıpkı dünkü Ayşe Arman haberinde
olduğu gibi…
Biliyorsunuz…
Ünlü
yazarlarımızı bir twitter hastalığıdır sardı
(ne zaman vakit bulurlar, nasıl zaman ayırıp
da onları yazarlar aklımız almıyor ya
neyse)…
Ahmet Hakan,
twitter merakı yüzünden kimlerin kalbini
kırmadı…
Üstelik kankaları da birer twitter
uzmanı…
Zannettik ki Ayşe Arman da aynı
hastalıktan muzdarip…
Zannettik ki Ayşe Arman da “boş
vakit zengini”...
Açıyor 3G’li bilgisayarını,
döşeniyor twittera…
İşin içine “sevişme” falan da
girince..
Ama…
Önce aramızda
tartışıyoruz…
“Yahu bizim bildiğimiz Ayşe
Arman sevişmek istediğini yazmaktan gocunmaz ama böyle ittiri
moktan bir cümle de sarfetmez” diyoruz…
Ama ya etmişse?..
Hemen gazeteden asistanını arayıp
not bırakıyoruz…
Dubai’de olduğunu öğrenince beklemeye
karar veriyoruz…
Bu arada gelecek cevap, “Evet onları twittera ben yazdım" olursa hemen
yayımlayacak şekilde haberimizi hazırlayıp bekleme moduna
geçiyoruz...
Uzun süre cevap gelmeyince bir kez
daha tartışıp “Demek ki o ifadeleri Ayşe Arman
yazmış,” deyip yayımlıyoruz…
Ayşe Arman ise haberimizin yayımlanmasından 24 saat sonra bize dönüş yapıyor…
Hem de “…. biri
hakkında bir dedikodu duyuyorsanız, neden telefonu açıp
sormuyorsunuz. çok mu zor?” diye sitem
ederek…
Bu arada; twitterda yer alan
o ifadelerin kendisine ait olmadığını hayatı boyunca twitter ya da
facebook’a falan girmediğini, girmeyi de bilmediğini ve haliyle o
yazılanların da ona ait olmadığını öğrendiğimiz için
seviniyoruz…
Ayşe
Arman’a yediği “twitter kazığı” için
“geçmiş olsun” diyoruz…
Peki biz hatalı
mıyız?...
Öyle zor bir iş yapıyoruz
ki…
İcraatla kabahat kan kardeş
adeta.
Düşünün:
Bir medya sitesini
yönetiyorsunuz…
Ve gündem yaratan bir
meslektaşınız öyle bir lâf ediyor ki; hem de kendine ait
görünen bir sanal sayfada…
Ne yaparsınız?..
Her an refiklerinizden birinin o
haberi kapıp yayımlama olasılığı var…
Kaç dakika
bekleyebilirsiniz?..
Biz bırakın dakikayı, saatlerce bekledik…
Dönüş olmayınca
yayımladık…
Sürçü lisan ettiysek
affola!..
Ayşe
Arman’ın Gazeteciler.com’a yaptığı açıklamayı
-yorumsuz olarak- bilgilerinize
sunuyoruz:
''Ne twitter’la ne facebook’la
alakam var. Hayatım boyunca girmedim. Girmeyi de bilmem. Bununla da
övünmüyorum ama durum bu. Dolayısıyla, benim adımla gönderilen
mesajlar. bana ait değil. Hem zaten “Sevişeyim bari yazacak konusu
çıksın!” gibi salakça bir cümle kurmam. Ben yazmak
için sevişmiyorum, sevişmek için yazıyorum! (Türkçesi:
Olumlu yazıların, özel hayatıma olumlu etkisi oluyor.) Benim merak
ettiğim şu, biri hakkında bir dedikodu duyuyorsanız, neden telefonu
açıp sormuyorsunuz. Çok mu zor?''