Ayşe Arman ve mesleğimiz
Kavga edilebilecek en güzel ve mert düşman, dost olunabilecek en kadir bilir arkadaş, dürüst ve gözü kara...
Doğum tarihleri 1950 yılının
altında kalanlar ile ellili yılları aşmayanlar
hatırlayacaklardır…
Hepimiz merhum Öztürk Serengil’in
işte o “Adanalı Tayfur” rolüyle sevmiştik Adanalıları…
En azından bana Adanalıları
sevdiren O idi… …
Öztürk ağabey idi…
Tayfur’du…
“Vicdan” denilen şeyin insanın içindeki “Tanrı” olduğunu ilk kez o
zamanlar öğrenmiştim…
Yaptığı her sevap ya da günahın
hesabını önce içindeki “Vicdan” isimli Tanrısı ile paylaşıyordu
Adanalı Tayfur…
Ne; sert ama pek rikkati kalp
sahibi “ Adanalı Baba Korkusu” umurunda oluyordu…
Ne de başkalarından gelebilecek
tehlike…
O neyi doğru biliyorsa onu
yapıyordu…
“Pervasız” denilebilecek kadar “doğru sözlü” idi…
“Muzır” denilecek kadar “kavgacı, huysuz ve hiperaktif”…
“Gözünü budaktan
ayırmayacak” kadar “cesur”…
“Canını verecek”
kadar “arkadaş – dost canlısı”…
“Boyun eğdirilemeyecek”
kadar “Dik Başlı”…
Günümüzde olsaydı “Aptal”
denilecek kadar “Mert, Temiz” ve hatta “Saf – Arı”…
Şimdiiii…
Lâfı, Adanalı bir “Dişi Tayfur”a
getireceğim…
Ayşe Arman’a…
Kavga edilebilecek en güzel ve
mert düşman O…
Dost olunabilecek en kadir bilir
arkadaş da yine O..
Çekecekse silâhını…
Asla, muhatabının sırtını
dönmesini beklemeyecek kadar dürüst ve gözü kara…
Söylemişse içinden
geçenleri…
Rakibine sırtını dönüp gidebilecek
kadar cesaretli…
Bu gün (25.05.2009) yine
döktürmüş…
Ne de güzel yazmış “Doğduğu
Toprakları”…
Ne şirin…
Ne cömert…
Ne alıcı…
Ne uyanık…
Ne vefalı…
Hadi biraz da eski Osmanlıca ile
söyleyeyim:
Ne Keyfe mâ yeşâ
olmuş…
Ama ne, Kezîm (biraz da sözlük
karıştırın lütfen)…
Sevgili Ayşe…
Bir insan; doğduğu toprakları bu
kadar mı güzel anlatır?..
Bu kadar mı coşkulu…
Bu kadar mı yansız…
Bu kadar mı sevgiyle…
Bu kadar mı
abartısız…
Bir insan sevdiklerini bu kadar mı
sıcak anlatır…
Bu kadar mı yürekten…
Bu kadar mı samimi?..
Bu kadar mı asil…
Bir insan kızgınlıklarını
anlatırken bu kadar mı kezîb olur…
Bu kadar mı sakin…
Bu kadar mı kâmil…
Durun hemen “ne bu ya?” demeye
başlamayın…
“Yağcılık olur ama bu kadar da
olmaz ki?” itirazları dökülmesin
dudaklarınızdan…
İnsanların değerlerini bilmek,
onların hasletlerini anlatmak asla “Yağcılık”
değildir…
“Yağcılık” olarak da kabul edilmemelidir…
Ne demiş Atatürk
hatırlayın:
“Köylü Milletin
Efendisidir”…
Hem de çağdaşı Stalin’in 25 milyon
Rus köylüsünü “Proleter olmadıkları… Hiçbir şey üretmedikleri”
iddiasıyla katlettiği bir süreçte söylemiştir bunları…
Yağcılık mı yapmıştır
yani?..
Tövbe billâh “Durum Tespitidir.
Hakkın teslimidir. Övgünün erdemini bilmektir”…
Hâsılı Ayşe Arman diğer
meslektaşlarının ve hatta rakiplerinin de “Örnek” alması gereken
bir “Söyleşi – Makale Gurusu” mertebesine
yükselmiştir…
Tebrikler Ayşe…
Hem tarzın…
Hem kalemin…
Hem dilin…
Hem de kişiliğindeki sağlamlıktan
ötürü tebrikler…
Adnan Berk Okan