Ayşe Arman senaryonun neresinde?..
Senin aynı yargıçların o hukuk dışı kararlarını “salt muhalif oldukları gerekçesiyle” aldıklarını savunman da....
ADNAN BERK OKAN
Sevgili kardeşim Ayşe Arman;
Bir zamanlar Füsun Erbulak’ın yazdığı “Neden geç kaldım?” tadında yazılarından birini daha okuyunca “artık yazmalıyım” dedim kendi kendime...
Ama…
Önce, Hürriyet’te yayımlanan son (05.08.2012) yazından kısaca söz edeyim…
Tutuklu yargılanan CHP milletvekili ve gazeteci / yazar Mustafa Balbay’ın eşi Gülşah Balbay’ı havaalanında karşılayışından başlıyorsun anlatmaya…
Ve elbette o “müthiş” kalemini vicdanlarımıza batırarak…
Sonra da Silivri Cezaevi’ne birlikte gidişinizle Gülşah Hanımefendi’nin eşi Mustafa Balbay ile yaptığı görüşme sonrasını aktarıyorsun…
Yargısız Hüküm
Sevgili Ayşe;
Bütün bir söyleşinin üzerinde duracak; bütün anlatılanların (ki birçoğu önyargı) analizini yapacak değilim…
Gülşah Balbay’a sorduğun,
“Mustafa Balbay'ın yaşadığı bir Türkiye gerçeği mi? Türkiye'deki muhalif gazetecinin kaderi ölüm/hapis ikilisi mi?” sualinin “önyargı”lı oluşu ve “yargısız hüküm” niteliği taşıyışının analizini yapacağım sadece…
Bak Ayşe;
Belli ki o sualinle bir bilinmeyeni ortaya çıkarmak amacında değilsin…
Çünkü sorduğun soru doğrudan bir “hüküm cümlesi”…
Sen; başta Mustafa Balbay olmak üzere Ergenekon ve odatv davasından “tutuklu” olarak yargılanan gazetecilerin suçlarının “siyasal iktidara muhalefet etmek” olduğunu peşin olarak kabul ediyorsun…
Ya da öyle olduğu konusunda “hüküm” veriyorsun…
Yargıç Vahşeti
Şimdi sevgili Ayşe;
İki durum söz konusu…
Ya iyi niyetlisin ve yazılan “muhalif gazeteciler tutuklu yargılanıyor” senaryosunun sahneye konulduğu filmi izledin, inandın ve o inancınla o soruyu sordun…
Ya da Ayşe (ki öyle olmasını hiç istemem);
Sen de “muhalif gazeteciler tutuklu yargılanıyor” senaryosundan yapılan filmde rol alıyorsun…
Eğer ikincisi ise Ayşe;
“Bütün paşalar darbecidir” yalanını kamuoyuna yutturmaya çalışan “karşı mahalle fanatiği” meslektaşlarından hiç farkın yok…
Yani…
Senin yaptığın da; Balbay ve arkadaşlarını “hüküm” vermeden “infaz” eden yargıç vahşetinden farksız…
Yani…
Balbay ve arkadaşlarını (ve diğer tutuklu sanıkları) Yüce Parlamento’nun kabul ettiği yeni yasal düzenlemeye rağmen cezaevinde tutarak onların özgürlüklerini çalanların inat ve ısrarları (bana göre) ne kadar “hukuk ve vicdan dışı” ise;
senin aynı yargıçların o hukuk dışı kararlarını “salt muhalif oldukları gerekçesiyle” aldıklarını savunman da en az o kadar hukuk ve vicdan dışı…
Muhalif Gazeteci
Sevgili Ayşe;
Prof. Haberal’ın da (genelde) Hükümet’e muhalif bir TV kanalının patronu olarak “Gazeteci” olduğunu kabul edersek;
tutuklu yargılanan meslektaşlarımızın temel özelliklerinin Ak Parti Hükümeti’ne “muhalefet” olduğunu tabii ki rahatlıkla söyleyebiliriz…
Ama…
Onların bu “ortak” özellikleri, ”muhalif gazeteci oldukları için” tutuklandıklarını göstermez…
Dışarıda olduğu zamanlar Balbay ya da Özkan ve hatta Yalçın’ın halen hükümete “en ağır hakaretlerle muhalefet eden”;
Emin Çölaşan,
Bekir Coşkun,
Yılmaz Özdil,
Ruhat Mengi,
Cüneyt Arcayürek,
Mehmet Türker,
Mustafa Mutlu’dan daha “dayanılmaz” eleştiriler yaptıklarına dair bana “bir tek örnek” gösterebilir misin?..
Hiç zahmet edip de arşiv karıştırma zira öyle bir örnek bulamazsın…
Amenna ve Saddakna
Haaa…
“Onların üzerinden diğerlerine gözdağı veriliyor” dersen bu sefer şunu sorarım:
“Başbakan’a ve hükümetine çok daha fena ve etkin; hatta hakaret dolu saldırılar yapanlar varken neden en düzeyli ve salt haber içerikli muhalefet yapanlar üzerinden gözdağı verilsin?..”
Kabalık olacak beli ama affına sığınarak bir kere daha “haaaa” diyor ve devam ediyorum…
Dersen ki;
“Tutukluluklarındaki akıl ve hukuk dışılık bir yana; suçluluklarının kanıtı olarak ileri sürülen belgeler bir kara mizah”…
Bak işte kabul ederim…
Dersen ki;
“Tutuklu yargılanmalarının tek sebebi, tutuklu yargılanan kimi paşaların olmayan suçlarına karine teşkil etmek”…
“Amenna ve saddakna” derim…
Dersen ki;
“Meslektaşlarımızın tutukluluk nedenleri kimi savcı ve yargıçların kişisel kinleri”…
İnan bu savını bile “kabul edilebilir” bulurum…
Ama be Ayşe…
Emin Çölaşan,
Bekir Coşkun,
Yılmaz Özdil,
Ruhat Mengi,
Cüneyt Arcayürek,
Mehmet Türker,
Mustafa Mutlu gibi “müzmin ve her hal ve şartta muhalif” olanların (gerçekten) çok ağır;
eleştiriden öte, “saldırı” amaçlı makalelerine karşı hoşgörülü davranan bir siyasi irade ve yargının;
dışarıda oldukları dönemde birkaç “muhalefet kokan” haber dışında hiçbir şey yapmayanların tutuklanmaları için “muhalif oldukları için tutuklandılar” dersen;
senin diğer yazdıklarını da ciddiye almam…
Hatta;
“külliyen palavra; paranoya” der geçerim…
Yargısız İnfaz
Sevgili Ayşe;
amacım seni kırmak; o güzelim üslubunla kaleme aldıklarına “yalan/yanlış” demek falan değil…
Ama Ayşe;
sen sen ol; meslektaşlarımızı yargısız infaz eden savcı ve yargıçları onların kara vicdanlarına bürünüp de “yargısız infaz” etme…
Ve Ayşe…
sen sen ol; Silivri’de yargının yargısız infazıyla işkence görenlerin sadece meslektaşlarımız olduğunu zannetme…
Sahi be Ayşe;
Hanefi Avcı ismi sana hiç mi bir şey hatırlatmıyor?..
Gözlerinden öperim
Adnan