Ayşe Arman ne kadar gazeteci?..

Ayşe Arman ile Hürriyet Ombudsmanı Faruk Bildirici arasındaki tartışmaya Habertürk yazarı Oray Eğin de dahil oldu...

Hürriyet gazetesi Ombudsmanı Faruk Bildirici, okuyucuların ihbar etmesi üzerine Hürriyet yazarları Ayşe Arman ve Sibel Arna'yı Doğan Yayın İlkeleri çerçevesinde Instafram sayfalarında reklam yapmamaları konusunda uyarmıştı...

Ayşe Arman ise, "İnstagram benim özel alanım, istediğimi yaparım. Tanıttığım şeyler karşılığında kimseden ara almıyorum" diyerek Hürriyet Ombudsmanı'nın uyarısına uymayacağını açıklamıştı...

Habertürk yazarı Oray Eğin, "Ayşe Arman ne kadar gazeteci?" diye sordu...

Arman'ın “Instagram hesabım kendime ait bir alan, orada ben gazeteci filan değilim” sözlerine karşı çıkan Oray Eğin, "aile albümünü andıran fotoğraflarının arasında sadece gazeteci Ayşe Arman’a ait olabilecek pek çok kare yer alıyor" dedi ve Arman'ın orada röportaj ve yazılarını tanıtmasından örnekler verdikten sonra da ekledi: "Kendisi öyle görmüyor olabilir, ama bayağı bayağı orada da gazeteci."

"Ayşe Arman’ın gazeteciliğini hiç kimseyle tartışmam, pek çok “duayeni” geride bırakır." diyen Oray Eğin yazıyı şöyle bitirdi: "Ama meslek etiğinin sınırlarını masaya yatırmanın faydalı bir tartışma olacağını düşünüyorum.

İşte Oray Eğin'in o yazısı:

AYŞE ARMAN NE KADAR GAZETECİ?

Ayşe Arman’ın Instagram’da 800 binden fazla takipçisi var, fotoğrafları 10 binli rakamlarla beğeni alıyor. Tıpkı köşe yazarlığına başladığı 90’lı yılların başındaki gibi kendi özel dünyasını çekinmeden sergiliyor burada da. Kızı, kayınvalidesi, eşi sık görünen karakterler; gidilen seyahatler, spor seansları esnasında kimi ürün tavsiyeleri de var bolca. Makyaj malzemeleri, spor ayakkabılar, seramik ürünler, hatta pedikür tavsiyeleri bile ayrıntılarıyla, adres ve marka net bir şekilde belirtilerek anlatılıyor.

Hindistan’daki bir pedikürcüden sosyal medyada reklamını yapması karşılığında para almıyordur herhalde. Ama Hürriyet okurları arka arkaya bir ayakkabı firmasının fotoğrafını çekince onu okur temsilcisine şikâyet etmiş, Faruk Bildirici de “ürün yerleştirme” konusunu gündeme getirdi.

Ayşe Arman gönlünden geldiği gibi istediği her şeyi tanıtma hakkı olduğunu, kimseden para almadığını söylüyor.

ŞÖHRET Mİ, İLKE Mİ?

Benim dikkatimi başka bir cümlesi çekti. “Instagram hesabım kendime ait bir alan, orada ben gazeteci filan değilim” diyor. Sayfasında bir unvan yok, sadece adı ve web sitesinin adresi var. Ama aile albümünü andıran fotoğraflarının arasında sadece gazeteci Ayşe Arman’a ait olabilecek pek çok kare yer alıyor. Söyleşiler burada tanıtılıyor, gündeme dair kimi gelişmelere (Bülent Kayabaş’ın ölümü, Sözcü’ye baskın vs.) buradan anında tepkiler veriliyor. Gazete haberlerinin kupürleri de, söyleşi yapılan insanlarla fotoğraflar, hatta çıkacak söyleşilerin anonsları da aynı Instagram hesabında yer alıyor.

Kendisi öyle görmüyor olabilir, ama bayağı bayağı orada da gazeteci.

Tabii Ayşe Arman yazılı basın geleneğinde birçok tabuyu sarstığı gibi gazeteci-şöhret arasındaki ayrımı epey bulanıklaştırdı. Dünyanın en ünlü gazetecilerinin bile 800K+takipçisi yok, bu daha çok şarkıcıların, film oyuncularının, sporcuların ulaştığı bir kitle. Halkla ilişkiler firmaları da bu madeni boş bırakmıyor, şöhretleri kontratlara boğup tek kare fotoğraf karşılığında zengin ediyor.

Ama Ayşe Arman’ın Kim Kardashian’dan farkı var; hiçbir şey yapmadan ünlü olanlardan değil, şöhret ona gazetecilik sayesinde geldi ve mesleğini de hâlâ sürdürüyor. Mesele sadece sosyal medyaya ürün yerleştirmek değil, şirket toplantılarında paralı konuşmacı olmaktan ücret karşılığı organizasyona katılmaya kadar tartış- malı birçok alan var.

İNANDIRICILIK

Ne yazık ki gazetecilik mesleğinin gerekleri ne kadar ünlü olursak olalım diğer şöhretlerin tattığı ayrıcalıklara ancak uzaktan bakmamızı dikte ediyor. Yıllar içinde denenmiş ve kabul görmüş bu etik sınırlar keyfi çizilmedi, gazetecinin en önemli malzemesi inandırıcılığını garanti altında tutmaya yarıyor. Uğur Dündar’ın yıllardır Türkiye’nin en güvenilir gazeteci seçilmesi ile haber sunarken bile yaygın bir alışkanlık olmasına rağmen kıyafet sponsoru almaması arasında doğrudan ilişki var. 

Bugüne kadar gazetecinin mesai saatleri dışında, hayatın her alanında gazeteci olduğu öğretildi bize. Öğrenmeyen varsa mesai saatleri dışında yaptığı yorumlardan dolayı işinden olan gazetecilerin kabarık listesine bakabilir. Ama sürekli değişen dünyada bu eski ezberlere ve etik kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmak zorunda mıyız?

Ayşe Arman’ın gazeteciliğini hiç kimseyle tartışmam, pek çok “duayeni” geride bırakır. Ama meslek etiğinin sınırlarını masaya yatırmanın faydalı bir tartışma olacağını düşünüyorum.