Ayıp be Ertuğrul!.. Hem de çok ayıp!..
Sen genel yayın yönetmenliğin boyunca hiç giyinik dolaşmadın ki be arkadaşım...
ADNAN BERK OKAN
İyi bayramlar sevgili Ertuğrul (Özkök)...
Pek bir "zehir olmuş" bayram geçirdiğin "itiraflarından" (gerçi sen "özeleştiri" gibi sunuyorsun ya neyse) belli...
Yine de "İyi Bayramlar" sevgili arkadaşım...
Sen de farkındasın (sakın "okumuyorum" deme en iyi okurlarımdan biri olduğunu biliyorum ve bundan mutluluk duyuyorum) ki şu medya dünyasında seni "en çok eleştiren" ama bunu yaparken asla kişiliğine tecavüz etmeyen (galiba) tek yazarım...
Keza...
"Haksız" olduğuna inandığım saldırılara karşı da seni en çok ben savundum...
Bundan sonra da savunacağım...
Çünkü...
Altmış yaşımdan sonra "şövalye"likten vazgeçip "Tetikçi" olacak halim yok...
Değerli arkadaşım;
O haksız saldırılara karşı yazdığın haklı makalelerinle ya alkışladım seni...
Ya da kazandığına inandım...
Çoğu kere de benzeri makalelerinle "Günün Köşe Yazarı" ilân ettim...
Ama...
Bu defa yine eleştireceğim seni arkadaşım...
Hem de "çığlıklarına hak verdiğim" halde eleştireceğim...
Çünkü...
Attığın her çığlığın altında kendi Dr. Frankhenstein'liğin yatıyor...
Ve...
Bir de "benim haklarım"...
En büyük ve bence vazgeçemeyeceğim hakkım ise "Tel'if Hakkım"...
Zira...
"Çölaşanlaşma" teriminin mucidi benim Ertuğrul...
"Çölaşanlaşan Yazarlar" deyimini ilk kez gazeteciler.com'da ben kullandım...
Ve hem de...
İktidar yanlısı "yazarlar" için kullandım...
Çünkü iktidar yanlısı gazetelerde pıtrak gibi "Çölaşan Tipi Yazar" ortaya çıkıyordu...
Ve sevgili Ertuğrul;
Bendeniz işte o gazeteci kardeşlerime gazeteciler.com'da "bu yaptığınız gazeteciliğin Emin Çölaşan'ın yaptığı gazetecilikten ne farkı var?" diye soruyordum...
"Çölaşanlaşmayın" diye uyarıyordum onları...
Hem de defalarca...
Sen bir Dr. Frankhenstein'sın
Son birkaç gündür kendi yarattığın canavarı örnek göstererek, karşı tarafın canavarlarını eleştiriyorsun sevgili arkadaşım Frankhenstein...
Haksız mısın?..
Asla haksız değilsin..
Aksine...
Kullandığın her kelime yerli yerinde...
Ama...
Bunları "özeleştiri kılıfı" içine sarıp yutturmaya kalkışman "Ayıp" be Ertuğrul...
Kusura bakma ama...
Hatta utanmazlık...
Hatta yüzsüzlük...
Hatta riya!..
Zira...
(İçinde kimi doğruları olsa da) Bu ülke medyasında, "ödünç" alıp yayımlayacağım aşağıdaki satırları yazabilecek en son kişi sensin Ertuğrul...
Bak neler diyorsun yazının bir yerinde, bir kez daha hatırla...
Yazıyı okutmanın, zekâ dışında da etkili yöntemleri vardır.
Mesela, okurun kızdığı insanların tepesine çullanmak, hakaret etmek, hatta ihbar etmek. Bu tür yazılar sosyal paylaşım sitelerinde dolaşıma daha kolay sokuluyor, bu tür alt ürünlerden geçinen internet siteleri var.
Evet...
Bu satırları senin yazından alıntıladım...
"İçinde doğruları olsa da" derken kimi internet sitelerinden söz ettim....
"Doğrudur"...
Salt, birilerine ve bazı kurumlara "hakaret" ve "küfür" etmek amacıyla kurulmuş internet siteleri mutlaka vardır...
Biz üstümüze alınmayız...
Ama...
Desem ki:
Kendisini "Amiral Gemisi" olarak tanımlayan bir gazetemiz 21 yıl "sitcomcu" bir "genel yayın yönetmeni" tarafından "idare" edildi...
O 21 yıl boyunca insanların:
* Şahsiyetleri,
* Onurları,
* Gururları,
* Şerefleri;
Bizzat o "sitcomcu" yazarın yönettiği gazetede...
Bizzat Çölaşan tarafından ayaklar altına aldırıldı, ezdirildi...
Ne olur?..
Sen de üstüne almazlık yapabilir misin bizim gibi Ertuğrul?..
Yoksa tam on ikiden vurmuş mu oluruz?..
Dedim ya Ertuğrul...
Şu anda "özeleştiri" değil "itiraf" yapmak konumunda olmalısın...
Çünkü...
Özeleştiri, istenç dışı hatalardan, yanlışlıklardan ve hatta masumane işlenmiş suçlardan ötürü yapılır...
En azından içinde "iyi niyet" vardır...
"İtiraf" ise kırıntısı bile olsa, yüreğin en alt köşelerine sinmiş vicdanın; şeytanla bilerek, tasarlayarak, taammüden işlenmiş bir suçun azabından kurtulmak için çırpınışıdır...
Sevgili Ertuğrul;
Emin Çölaşan'ın bir yolunu bulup ele geçirdiği "özel mektupların" ve "telefon konuşmalarının" yayımlandığı bir "suç ve magazin çöplüğü"nü 21 yıl idare ("idare" kelimesini bilerek kullandım) ettin...
Tam 21 yıl...
Ve...
O suç ve magazin çöplüğünü idare ettiğin süreçte kendi çalışma arkadaşların (kimler olduklarını çok iyi biliyorsun) tarafından kaydedilen kendi konuşman (Güneş Taner'le olanı) bir siyasi partiye satıldı...
Bir basın toplantısında kamuoyuna duyuruldu...
Ve...
Çıldırdın Ertuğrul...
Kendini "çırılçıplak" hissettiğini yazdın...
Oysa Ertuğrul...
Sen genel yayın yönetmenliğin boyunca hiç giyinik dolaşmadın ki be arkadaşım...
Hep çırılçıplaktın...
Kendin teşhir ettin kendini...
Yayımlanınca, teşhirciliğinden utanacağına senin gibi diğer sitomcu/magazinci genel yayın yönetmenlerine, köşe yazarlarına kızdın...
Ne kızıyorsun ya?..
Kendin ettin kendin buluyorsun?..
adnanberkokan@gmail.com
İyi bayramlar sevgili Ertuğrul (Özkök)...
Pek bir "zehir olmuş" bayram geçirdiğin "itiraflarından" (gerçi sen "özeleştiri" gibi sunuyorsun ya neyse) belli...
Yine de "İyi Bayramlar" sevgili arkadaşım...
Sen de farkındasın (sakın "okumuyorum" deme en iyi okurlarımdan biri olduğunu biliyorum ve bundan mutluluk duyuyorum) ki şu medya dünyasında seni "en çok eleştiren" ama bunu yaparken asla kişiliğine tecavüz etmeyen (galiba) tek yazarım...
Keza...
Gülen'e yapılanlar.. Emin Çölaşan, Nuh Yüksel marifetiyle yargılanan ve "çete reisi" ilân edilen Fethullah Gülen'e nasıl bir ruhsal tecavüzde bulunmuşsa... "İktidar yanlısı" kimi yazarlar da aynısını Ergenekon veya Balyoz tutuklusu "Şüphelilere" yaptılar, yapıyorlar... Çölaşan, Fethullah Gülen için nasıl bir "mahkûm, suçlu, vatan haini, terör örgütü reisi" muamelesi çektiyse yargılama boyunca... "İktidar yanlısı" kimi yazarlar da aynısını Ergenekon veya Balyoz tutuklusu "Şüphelilere" yaptılar, yapıyorlar... Çölaşan'ın Gülen'e karşı yürüttüğü "acımsız, vicdansız, izansız" saldırıların aynılarını "iktidar yanlısı" kimi yazarlar da Ergenekon veya Balyoz tutuklusu "Şüphelilere" yaptılar, yapıyorlar kendi köşelerinde... |
"Haksız" olduğuna inandığım saldırılara karşı da seni en çok ben savundum...
Bundan sonra da savunacağım...
Çünkü...
Altmış yaşımdan sonra "şövalye"likten vazgeçip "Tetikçi" olacak halim yok...
Değerli arkadaşım;
O haksız saldırılara karşı yazdığın haklı makalelerinle ya alkışladım seni...
Ya da kazandığına inandım...
Çoğu kere de benzeri makalelerinle "Günün Köşe Yazarı" ilân ettim...
Ama...
Bu defa yine eleştireceğim seni arkadaşım...
Hem de "çığlıklarına hak verdiğim" halde eleştireceğim...
Çünkü...
Attığın her çığlığın altında kendi Dr. Frankhenstein'liğin yatıyor...
Ve...
Bir de "benim haklarım"...
En büyük ve bence vazgeçemeyeceğim hakkım ise "Tel'if Hakkım"...
Zira...
"Çölaşanlaşma" teriminin mucidi benim Ertuğrul...
"Çölaşanlaşan Yazarlar" deyimini ilk kez gazeteciler.com'da ben kullandım...
Ve hem de...
İktidar yanlısı "yazarlar" için kullandım...
Çünkü iktidar yanlısı gazetelerde pıtrak gibi "Çölaşan Tipi Yazar" ortaya çıkıyordu...
Ve sevgili Ertuğrul;
Bendeniz işte o gazeteci kardeşlerime gazeteciler.com'da "bu yaptığınız gazeteciliğin Emin Çölaşan'ın yaptığı gazetecilikten ne farkı var?" diye soruyordum...
"Çölaşanlaşmayın" diye uyarıyordum onları...
Hem de defalarca...
Sen bir Dr. Frankhenstein'sın
Son birkaç gündür kendi yarattığın canavarı örnek göstererek, karşı tarafın canavarlarını eleştiriyorsun sevgili arkadaşım Frankhenstein...
Haksız mısın?..
Asla haksız değilsin..
Aksine...
Kullandığın her kelime yerli yerinde...
Ama...
Bunları "özeleştiri kılıfı" içine sarıp yutturmaya kalkışman "Ayıp" be Ertuğrul...
Kusura bakma ama...
Hatta utanmazlık...
Hatta yüzsüzlük...
Hatta riya!..
Zira...
(İçinde kimi doğruları olsa da) Bu ülke medyasında, "ödünç" alıp yayımlayacağım aşağıdaki satırları yazabilecek en son kişi sensin Ertuğrul...
Bak neler diyorsun yazının bir yerinde, bir kez daha hatırla...
Yazıyı okutmanın, zekâ dışında da etkili yöntemleri vardır.
Mesela, okurun kızdığı insanların tepesine çullanmak, hakaret etmek, hatta ihbar etmek. Bu tür yazılar sosyal paylaşım sitelerinde dolaşıma daha kolay sokuluyor, bu tür alt ürünlerden geçinen internet siteleri var.
İtiraf et Ertuğrul Sevgili arkadaşım; Biliyorum... Aslında bu gün de yanında olmalı, sana destek vermeliydim... Ama o zaman "iki yüzlülük" etmiş olurdum... Çünkü... İki gündür hakkımı gasp ediyorsun... Pek güçlü olmasa da benim zekâm tarafından üretilmiş bir deyimi, kendi ürününmüş gibi kullanıyorsun... "Pek tutmuş" bir melodiyi sahiplenen "nota hırsızları" gibisin bugün ve birkaç gündür... Hakkımı helâl etmiyorum... Ödemeni yapıncaya kadar helâl etmeyeceğim... Ödemen için ise paraya falan ihtiyaç yok... "Çölaşanlaşma" deyiminin bana ait olduğunu "itiraf et" yeter... |
Evet...
Bu satırları senin yazından alıntıladım...
"İçinde doğruları olsa da" derken kimi internet sitelerinden söz ettim....
"Doğrudur"...
Salt, birilerine ve bazı kurumlara "hakaret" ve "küfür" etmek amacıyla kurulmuş internet siteleri mutlaka vardır...
Biz üstümüze alınmayız...
Ama...
Desem ki:
Kendisini "Amiral Gemisi" olarak tanımlayan bir gazetemiz 21 yıl "sitcomcu" bir "genel yayın yönetmeni" tarafından "idare" edildi...
O 21 yıl boyunca insanların:
* Şahsiyetleri,
* Onurları,
* Gururları,
* Şerefleri;
Bizzat o "sitcomcu" yazarın yönettiği gazetede...
Bizzat Çölaşan tarafından ayaklar altına aldırıldı, ezdirildi...
Ne olur?..
Sen de üstüne almazlık yapabilir misin bizim gibi Ertuğrul?..
Yoksa tam on ikiden vurmuş mu oluruz?..
Dedim ya Ertuğrul...
Şu anda "özeleştiri" değil "itiraf" yapmak konumunda olmalısın...
Çünkü...
Özeleştiri, istenç dışı hatalardan, yanlışlıklardan ve hatta masumane işlenmiş suçlardan ötürü yapılır...
En azından içinde "iyi niyet" vardır...
Metin er değil... Şu anda Ak Parti Adıyaman milletvekili olarak mecliste bulunan Mehmet Metiner, Başbakan Erdoğan'ı çok ağır eleştiren bir konuşma yapmış... Gerçi "eskidendi" diyor ama bilmiyoruz... Konuşmayı yayımlayanlar "bu bayramda yaptı" diyorlar... Neyse... Konum o değil... İktidar yanlısı yazarların içinde Çölaşanlardan biriydi Metiner... Şimdi artık milletvekili... Emeklilik de garanti... Dönmüş olabilir çünkü "dönmek" arkadaşın mütemmimi... Ama asıl komik olan, "Terör Örgütü hakkında suç duyusunda bulunacak olması"... Hayret bir şey... Yahu Metiner... Şikâyet edeceğin adamlar zaten "uluslararası bir suç örgütü"... Hayır yani... "Şikâyetinden bir şey çıkmaz" da onu "hatırlatayım" dedim.... |
"İtiraf" ise kırıntısı bile olsa, yüreğin en alt köşelerine sinmiş vicdanın; şeytanla bilerek, tasarlayarak, taammüden işlenmiş bir suçun azabından kurtulmak için çırpınışıdır...
Sevgili Ertuğrul;
Emin Çölaşan'ın bir yolunu bulup ele geçirdiği "özel mektupların" ve "telefon konuşmalarının" yayımlandığı bir "suç ve magazin çöplüğü"nü 21 yıl idare ("idare" kelimesini bilerek kullandım) ettin...
Tam 21 yıl...
Ve...
O suç ve magazin çöplüğünü idare ettiğin süreçte kendi çalışma arkadaşların (kimler olduklarını çok iyi biliyorsun) tarafından kaydedilen kendi konuşman (Güneş Taner'le olanı) bir siyasi partiye satıldı...
Bir basın toplantısında kamuoyuna duyuruldu...
Ve...
Çıldırdın Ertuğrul...
Kendini "çırılçıplak" hissettiğini yazdın...
Oysa Ertuğrul...
Sen genel yayın yönetmenliğin boyunca hiç giyinik dolaşmadın ki be arkadaşım...
Hep çırılçıplaktın...
Kendin teşhir ettin kendini...
Yayımlanınca, teşhirciliğinden utanacağına senin gibi diğer sitomcu/magazinci genel yayın yönetmenlerine, köşe yazarlarına kızdın...
Ne kızıyorsun ya?..
Kendin ettin kendin buluyorsun?..
adnanberkokan@gmail.com