Aydın Doğan barış değil itaat ister!
Değerli dostumdan Aydın Bey’in zekâsını dinlerken Mario Puzzo’nun “Baba” romanında çizdiği Don Carleone karakterini hatırladım…
ADNAN BERK OKAN
Çok sevdiğim bir dostum büyüğüm, “gel seni Aydın Doğan’la barıştırayım” demişti yıllar önce…
“Ben Aydın Bey’le kavgalı değilim ki” diye cevap verdince, “kavgalı olmadığın adama neden ekranda parmak salladın peki?” diye sormuştu…
Cevabım o gün neyse bugün de o olduğu için açıklamamda sakınca yok:
“O günün şartlarında (28 Şubat Süreci) karşı mahallelerdeydik, yani kavga değil mücadele ediyorduk. Barışmamız konusuna gelince; Aydın Bey güçlü biri; o tip insanlar barış yapmaz itaat isterler ama ben bunu yapamam; yani onunla barışır arkadaş olurum ama o benden kendisine biat etmemi ister ki bu mümkün değil”.
Dün işte o dostumla telefonda sohbet ettik.
“Nasılsın, iyi misin?” soru cevaplarından sonra bana az önce aktardığım konuşmamızı hatırlayıp hatırlamadığımı sordu, hiç unutmamıştım ki…
Neden mi?..
Çünkü o konuşmamızdan yıllar sonra Aydın Doğan çok sevdiğim ve değer verdiğim bir kardeşime benim kendisiyle barışmak için haber gönderdiğimi ve hatta kendisine “tetikçilik yapmak istediğimi” söylemişti…
Tabii cevabını da almıştı…
Aydın Bey
mutlak itaat ister...
Neyse ben yine telefon sohbetine döneyim…
“Unutur muyum?.. Galiba sen benden duyduklarını değil Aydın Bey’in senden duymasını istediklerini aktarmış olmalısın ki barış teklifinin benden geldiğini hatta kendisine tetikçilik yapma teklifinde bulunduğumu söylemiş birilerine” dedim…
Çok hızlı bir refleksle ve aceleyle; “Sen öyle söyleyince Aydın Bey’e o konuşmamızdan söz bile etmedim ve sana Aydın Bey’in öyle şeyler söylediğini kim aktardıysa yalan söylemiş” diye itiraz etti.
Ve gönlümü alıcı birkaç güzel lâf ettikten sonra, “sana bir şey söyleyeyim mi?” deyip devam etti: “bana o gün Aydın Bey’in barış yapmayacağını itaat isteyeceğini söylemiştin ya haklıymışsın”…
“……….”
“Hafta başında evinde bir davet verdi. Kimler vardı biliyor musun?”
“Nereden bileceğim?”
“Ya da kimler yoktu ki?” dedikten sonra Aydın Bey’in müthiş zekâsını övdü…
Daha önce en ciddi rakiplerinin en etkin adamlarını kendisine köle yaptığını, el öptürdüğünü söyledi…
“Hani Aydın Bey el öptürmeyi sevmezmiş?” diye itiraz edince; “O sevmez ama elini öpmek için sarılıp eğilen çoktur” dedi.
Sonra da yapacağı analize geçti...
Kısaca ve mealen aktarmaya çalışacağım…
Don Carleone
Değerli dostumdan Aydın Bey’in zekâsını dinlerken Mario Puzzo’nun “Baba” romanında çizdiği Don Carleone karakterini hatırladım…
Sevgisini de nefretini de açığa vurmayan bir büyük zekâ geldi geçti gözlerimin önünden…
Dostum haklıydı…
Meselâ Zafer Mutlu…
Aydın Bey’in bir dönemler medyadaki bir numaralı rakibi Dinç Bilgin’in sadece sağ kolu değil, bankacılık sektöründe ortağıydı da…
O Zafer Mutlu yaklaşık son on yıldır Aydın Bey’in iki yanındaki en yakın medya yöneticisinden biri…
Yine meselâ Fatih Çekirge…
O da bir dönemler, daha doğrusu Dinç Bilgin’i ekarte ettikten sonra ortaya çıkan en güçlü rakibi Cem Uzan’ın medyadaki sağ kolu idi o da son yedi - sekiz yıldır Aydın Bey’in koltuğunun altında…
Ve…
Uzan’ların yazılı basınındaki süper güç
Yılmaz Özdil’i Hürriyet’te
istihdam ediyor ve bugün kendisine biat eden etkin yazarlardan
biri…
Hatta Hükümete karşı elinde tuttuğu en güçlü muhalif kalemlerden biri…
Hatırlarsan Aydın Bey’in siyasi rakipleri de olur ve onlardan biri bir zamanlar Tansu Çiller idi son on yıldır da Tayyip Erdoğan…
Ve Patron; Başbakan
Erdoğan’ın eskiden en yakınında duran iki gazetecisini de
yanına çekti…
28 Şubat sürecinde Kanal 7 ana haber genel yayın yönetmenliği yaptığı dönemde Erdoğan’ı sahiplenen en etkin İslami kanat televizyoncularından biri olan Ahmet Hakan neredeyse on yıldır Hürriyet’te…
O kadar ki patronun ağzının içine bakıyor adeta…
Aydın Bey’in yanında derin bir saygı içinde tek kelime etmeden sadece onun söyleyeceklerini dinleyen bir ezik mürit…
Tayyip Bey’in ikinci en yakını ve hatta bir dönem sözcülüğünü yapan Akif Beki…
Ve en az diğer eski üç rakibi kadar karşı karşıya geldiği bir diğer isim ise Fethullah Gülen…
Bir zamanlar Doğan medyasından çekmediği kalmayan Gülen’den kopardığı bir isim ise Gülen’in prenslerinden, Harvard’da eğitim imkânı sağlanan Eyüp Can…
Hem Radikal’in başında ve hem de Aydın Doğan’ın ağzından çıkacak bir çift sözü “emir” belleyip harekete geçecek kadar bağlı…
İşte bu saydığım isimleri (Ahmet Hakan hariç çünkü o gece televizyonda Tarafsız Bölge’deymiş) Aydın Doğan’ın galiba 77. yaş gününde yaşananları gören dostum o geceki biatçıların hallerini (belki biraz da abartarak) öyle bir anlattı ki; ben sadece aklımda kalabildiği kadarıyla aktarmaya çalıştım sizlere…
Dünya işte böyle bir şey…
Bütün bunları dinledikten sonra; “beni de onlar gibi biat etmiş, iki elini göbeğinin üzerine bağlamış emir kulu gibi bekleyen biri olarak gözlerinin önüne getirebilir misin?” diye sordum…
“Haklısın” diye başladığında sevinir gibi oldum ama sonu iyi gelmedi: “ama sen bir köyde aybaşını zor getirirken onların her birinin aylık geliri senin iki yıllık emekli maaşından fazla”…
“Boş ver” dedim kocaman bir kahkaha eşliğinde, “ben özgürüm onlar ayaklarından değilse de beyinlerinden prangalı… Yani benim konumum onlardan çok daha iyi…”
Yaaaa…
İşte böyle…
İster “kulis” deyin bu yazdıklarıma dilerseniz “bir dost analizinin aktarımı”…
Karar sizin…
Ancak lütfen söyler misiniz?..
Çok para kazanmak mı?..
Özgür karakter sahibi olmak mı?..
Siz bu sorularıma cevap düşünürken ben yazımı Sadi-i Şirazi’den bir güzel hüküm cümlesiyle bitireyim:
“Eksik olsun zilletle elde ettiğin yemek… Tenceren kaynıyor, şerefin devrilmiş…”
adnanberkokan@gmail.com