Ayaz filmi yazarları karşı karşıya getirdi
Türk sinemasında tekel var iddialarına televizyon yazarları farklı tezler öne sürerek karşı karşıya geldi... İşte o yazılar...
Mevlüt Tezel, yazısında yerli sinemanın "tekelleşme" nedeniyle "diri diri yakıldığını" yazdı. Ali Eyüboğlu ise aynı fikirde değil, dayanağı ise Rekabet Kurulu'nun bu konudaki kararı...
MEVLÜT TEZEL: TÜRK SİNEMASI DİRİ DİRİ YAKILIYOR
İzlemedim ama 'Ayaz' başarısız bir film de olmuş olabilir ama sorunun çözümü bu örneklerde gizli değil!
Yanıt aramamız gereken sorular şunlar: 'Babam ve Oğlum' gibi bir muhteşem yerli yapımlar neden başta az salonda gösterime girmek zorunda kalıyorlar?
ÇOĞU ZARARDA
Neden yabancı vasat yapımlar kendilerine çok kolay salon bulurken,
yerli vasatlar salon bile bulamadan batıyorlar?
Neden iyi ya da kötü her yerli film sahaya 1-0 yenik çıkmak
zorunda?
Hani yılda şu kadar yerli film çekiliyor, durum şöyle iyi falan
diye haberler çıkıyor ya aslında onlar da büyük halüsinasyonlar!
Kendimizi kandırıyoruz!
Türkiye'de kâr eden film sayısı 10'u geçmez, geri kalan 50-60 film
ya batar ya da DVD, TV satışıyla anca bütçesini çıkarır. Çünkü
ortada büyük bir tekel var!
Ben bu tekeli, daha oluşmadan, 16 Aralık 2010 tarihinde iki yazıyla
açıkladım. Yazılar arşivde duruyor, ilgilenen okur. Yazıların
başlıkları şöyleydi: 'Rekabet kurulu uyuma!' ve 'Kültür Bakanlığı
tekele ne diyor?'...
Ne yazık ki, tekelleşmenin önüne geçilemedi.
SORUN TEKELDE
İki sene önce şöyle yazm ıştım: "AFM Sinemaları'nın yüzde 88.01
hissesini Mars Entertainment Group'a satan Esas Holding, bu işlemin
ardından Mars Entertainment Group'a da yüzde 30 oranında iştirak
etti.
Böylece, Mars Entertainment Group'un yüzde 30'u Esas'ın, yüzde 30'u
Actera Group'un, yüzde 40'ı ise Muzaffer Yıldırım ve Menderes
Utku'nun oldu.
Şimdi bu büyük ortaklığın sahip olduğu sinema salon sayısının
430..."
YERLİLERE SALON YOK
Tahminime göre Rekabet Kurulu, yasalara göre tekellin oluşması için
Türkiye'deki 1700 civarındaki salon sayısına yarısının sahip olmak
gerektiği için bir şey yapamadı. İki sene önce şu can alıcı noktaya
da değinmiştim: "Salon sayısı önemli değil, asıl önemli olan
salonların kapasitesi. Söz konusu ortaklık Türkiye'deki alışveriş
merkezlerindeki büyük salonların çoğuna sahip olacak. Bu
şirketlerin salon kapasiteleri toplam izleyici sayısının yüzde 50
ile yüzde 65'i arasında bir orana yükselebilir"
Verdiğim rakamlar ve oranlar iki sene önceye ait ama ben tekelleşme
oranının daha da arttığına inanıyorum. Ayrıca söz konusu ortaklığın
yabancı film ithal ettiğini ve oluşacak tekelle sinema sektörüne
istedikleri gibi yön vereceklerini de yazmıştım.
Şimdi gelinen noktaya bakıyorum da yazdıklarımız a'dan z'ye çıkmış.
Tabii keşke çıkmasaydı!
Gelinen nokta ise şu: 2011'di vizyona giren 291 filmden sadece 75'i
yerli. Sadece 'Recep İvedik' filmleri ya da 'Fetih 1453' gibi büyük
bütçeli yerli filmler sadece salon bulabiliyor. Geri kalan
bağımsız, sanatsal, bol ödüllü filmlere az salon kalıyor. O
salonlar da AVM'dekiler değil, şehir merkezlerinin uzağında,
koltukları kırık, havalandırması berbat salonlar!
Hadi 'Ayaz' kötü film, 'El Yazısı' da mı kötü? 'El Yazısı' gibi
etkileyici bir film sadece 46 salonda gösterime giriyor!
ALİ EYÜBOĞLU: SİNEMADA TEKEL
VAR MI?
Sinema salonlarında bir tekelleşme söz konusu mu? Mars Grubu, AFM
Grubu'nu satın aldığında 'Sinema Tekeli' başlıklı bir yazıyla bu
konuyu medyada ilk gündeme getiren benim.
Konu Rekabet Kurulu'na gitti.
RK, 1.400 salondan 432'sinin, gişe hasılatının yarısının Mars'ın
elinde olmasını 'tekel' olarak görmedi.
Buna rağmen 'Ayaz'ın yapımcısı Lütfi Kara, sinema salonlarında
tekel olduğunu iddia edip, Kültür Bakanlığı'nı göreve davet
ediyorsa, Rekabet Kurulu'nun yanıldığını gösteren somut deliller
olması gerekir elinde.
Lütfi Kara'nın, "Bize 50 salon vererek emeğimize yazık ettiler.
Emeğimizin karşılığı bu olmamalıydı. 2 milyon 750 bin doları çöpe
atmış olduk" sözlerinden anladığım o ki, sadece bir kanaat söz
konusu.
Başrollerinde Cemal Hünal, Çiğdem Aysu, Arda Kural ve Gökhan
Tepe'nin oynadığı filmin dağıtımını Pinema yapacaktı.
"Yapımcı 70 salonu beğenmedi"
Pinema'nın sahibi Pamir Demirtaş'a sordum konuyu.
Demirtaş, "Bir kere 50 değil, 70 salon verdik kendisine, ama
beğenmedi. Böyle bir yöntemi tercih etti. Kara, bu hamlesiyle 70
salonu 'ayaz' da bırakıp 'Ayaz'ın yerine koyacak film bulamayan
işletmecileri zarara uğrattı" dedi.
Gösterildiği sinema sayısı bir filmin gişe yapması ya da
yapmamasını belirleyen tek etken değildir.
Biz ne filmler gördük yüzlerce salonda gösterime girmesine rağmen
yapımcısına zarar ettiren.
Ne filmler gördük 30-40 kopyayla vizyona girmesine rağmen
seyirciden gelen talep karşısında her gün kendine yeni bir salon
açtırıp yapımcısını paraya boğan. 'Babam ve Oğlum' mesela.
56 salonda girdi vizyona, sonrası malum.
Zamanla salon sayısını 150'nin üzerine çıkardı ve 3 milyon 838 bin
965 seyirciye ulaştı.
'Ayaz'ın yapımcısı reklamcı!
Sinema salonlarının sahipleri ya da işletmecileri 'Fetih 1453'
ve 'Sen Kimsin?' gibi iyi iş yapan filmler varken, maceraya atılmak
istememeleri kadar daha doğal ne olabilir ki!
'Ayaz'ın yapımcısı 1-2 hafta daha beklese iki filmin de gişesi
düşecek, sinemacılar mecburen daha iyi iş yapacak filmlere
salonlarını açacak.
Bakınız İsmail Güneş.
Yazıp yönettiği 'Ateşin Düştüğü Yer' 9 Mart'ta vizyona
girecekti.
Baktı ki 'Fetih 1453' fırtınası var sinemalarda, filminin
gümbürtüye gitmemesi için vizyon tarihini erteledi.
Ancak yapımcı benzer bir yapım 'Kaos' filminden önce vizyona
çıkmakta ısrar edince böyle bir tablo çıktı karşısına.
Galasına gitmediğim için 'Ayaz'ı izlemedim.
Ancak fragmanına bakınca bende yapımcısına para kazandıracak bir
film havası uyandırmadı.
Lütfi Kara, yarın öbür gün başka bir dağıtımcıyla anlaşıp 'Ayaz'ı
daha çok salonda vizyona sokarsa hiç şaşırmam.
Çünkü Kara'nın asıl işi reklamcılık.