Aşk ve spor yorumcusu Haşmet Babaoğlu'ndan solculuk yazısı
sosyolog gazeteci Haşmet Babaoğlu, Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde "yeni solcu" kavramına dair düşüncelerini dile getirdi.
"Solculuk, artık sola dahi inanmamaktadır" gibi anlaşılması zor bir cümle ile yazısının çatısını kuran sosyolog gazeteci Haşmet Babaoğlu, Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde "solcu"lara dair düşüncelerini dile getirdi.
Felsefeyi popüler hatta pop hale getirmekle suçlanan Marksist filozof Zizek'ten alıntılar ile süslediği yazısında geniş anlamı ile "sol"dan değil "bir siyasi pratik olarak solculuk"tan söz ettiğini ileri süren Babaoğlu, solu konu etme gerekçesini Çünkü Tahrir İsyanı'ndan Kürt siyasal hareketine kadar pek çok yerde bu problemin sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. diyerek açıklıyor okurlarına.
Bugüne dek spor yorumculuğu ve aşk üzerine kaleme aldığı çeşitlemeler ile adından söz ettiren Babaoğlu, yazısında solcuların ya darbeci, ya milliyetçi, ya da hava olsun diye solcu olan küçük burjuvalar olduğu tezini ortaya atıp "Bu solculuk bitmeli" yorumunu yaptı.
İşte Haşmet Babaoğlu'nun bugünkü yazısından çarpıcı bölümler.
BU "SOLCULUK" BİTMELİ!
Solculuğun tarihi hayal kırıklıklarının tarihidir. Ama solcuların bunu anlama çabaları da baştan aşağı hayal kırıklığıdır.
Acı gerçeği söyleyeyim: Solculuk, artık sola dahi inanmamaktadır! Bir bakın, göreceksiniz; bugün en sert sol eylemler bile mukadder başarısızlık hedefine göre gerçekleşir. Eylemlerin "öfke nöbeti"nden öteye gitmeyişi de bundandır.
Zizek bu hale "kalıcı pasifliğe kusursuz bir örnek
olarak aktiflik" derken, haklıdır.
Manzara şudur: Sahada müzmin mazlumluk veya kontrolsüz
şiddet; teoride müzmin gevezelik veya ideolojik
sofuluk.
Dikkat edin, en geniş anlamıyla "sol"dan söz etmiyorum, bir siyasi pratik olarak "solculuk"tan söz ediyorum.
Öyle bir çağdayız ki, pek çok meseleyi bir arada tartışmaya
mecburuz.
O halde, solculuğun içinde debelendiği "büyük çaresizliği"
de tartışmalıyız.
Neden? Çünkü Tahrir İsyanı'ndan Kürt siyasal
hareketine kadar pek çok yerde bu problemin sonuçlarıyla
karşılaşıyoruz.
Bir tek Latin Amerika'da bu çemberi aşmaya çalışan yeni girişimler var, onlar da şimdilik bize uzak kalıyor.
MİLLİYETÇİ - DARBECİ SOLCULAR
Mesele şu...
Halktan bu kadar söz edip halkın neden kendisine itibar etmediğini veya yakınlık duymadığını samimi biçimde sorgulamayan; bazen "milliyetçi" kisveyle geniş kitleleri kandırarak yanına çekmeyi başarı sayan bir eylem çizgisinden söz ediyorum.
Bu engeli aşmak için solcular "kendi
halk"larını inşa etmeye kalkışırlar.
Fakat bunu becerebildiklerinde ya iktidarı ele geçiren
darbeciler olup çıkarlar ya da asla iktidar sahibi olamayacak bir
toplumsal azınlığa dönüşürler.
Tabii bu söylediklerimi mesela Bolşevik devrimin aslında
bir darbe olduğunu asla kabul etmeyeceklere anlatmanın âlemi
yok! (Onların "devrimci kanatlanış"
dedikleri halkın tepesinde uçmaktır!)
Ama diğerleri oturup şöyle bir düşünebilseler keşke!
HAVA OLSUN DİYE SOLCU OLANLAR
Bir de entelektüel - akademik solculuk var,
malum.
Hâlâ bu nasıl bir şey diye merak eden varsa, anlatayım...
"Ateşle oynamayalım! Maksat hava olsun, kütüphane raflarını
yayınlarımız doldursun" solculuğu...
Küçük burjuva vicdanını "seçkin bir hüzün"le
okşama çabası...
Mahallenin duvarlarını yüksek tutup içerde keyfine bakma
sanatı...
YENİ SOLCU SADE, İNANÇLI VE HALKTAN OLACAK
Ama Aydınlanma'nın çocuğu bütün bu solculukların sonuna
gelindi.
En geç on beş yıl sonra dünyanın her yanında bambaşka bir
"sol" hareketlilik başlayacak.
Bunun belirtileri şimdiden gözlemlenebiliyor.
Yoksulluğu yüceltmeyen ama sade bir hayatı
öneren...
İnanca karşı değil, inançlı...
Halkçı değil, halktan...
Kaybetmeye övgüler düzmeyen ama kazanınca da kendini kaybetmeyen
bir sol...
Belki bugüne kadarki anlamıyla ne sol, ne sağ ama küresel adalet
için sağlam bir yol!