Asıl ikiyüzlü ben miyim yoksa?..
Ertuğrul Özkök ve Ekrem Dumanlı’dan örnekler verdiğim ve adeta “ikiyüzlü medya” suçlaması.....
ADNAN BERK OKAN
Çok huzurlu, sağlıklı ve mutlu bir
bayram geçiriyorum ama…
İşte bu “ama” huzurumu bozmadı
ancak…
Beni zaman zaman yalnız kalıp
kafamla konuşmak zorunda bıraktı…
Bu “ama” sonunda (düşüncelerimden
sıyrılıp MSN’de tartıştığımız bir süreçten sonra) oğlumun “haklı”
olduğunu kabul etmemle sonuçlandı…
“Ama” ve
“oğlum”; ne alâka?..
Şu alâka…
Okumakta olduğunuz analizden bir
önceki analizimde “Bu medya ikiyüzlüler medyası” başlığı altında
bir analizim yayımlandı…
Ertuğrul Özkök ve Ekrem Dumanlı’dan örnekler verdiğim ve adeta “ikiyüzlü
medya” suçlaması (oğlum bunun bir suçlama olduğunu söyledi) ile bu
iki değerli medya yöneticisini ve yazarını özdeşleştirdiğim bir
analizdi…
Oğlum, MSN’de beni tartışmaya
davet etti…
Kayda değer ve sizinle paylaşmakta
sakınca bulmadığım bazı bölümleri aktarayım…
Boltlu bölümler oğlumun
yazdıkları…
“Neden isim üzerinden tartışma
açıyorsun?.. Sen kendin her zaman ‘benim kişilerle işim yok’ demez
misin?”
“Tamam ama isim yazmayınca
analizin pek de bir önemi kalmıyor……”
“Hani analizde önem değil, değer
öncelikliydi….”
“İsim yazmadığımız zaman okunmuyor
oğlum…”
“Yani reyting
alamıyorsun…..”
“Hayır, sorun reyting değil,
etkinlik….”
“Benim babam isim vermeden de en
etkin analizi yapabilir….”
“Belki ama okuyucuların genelinin
medya çalışanı olduğu bir sitede ve sadece medya yazmakla
sınırlanınca isim vermeden olmuyor….”
“İlle de isim vereceksen o kadar
kırıcı ve suçlayıcı olmana ne gerek var?”
“Kırıcı olduğumu kabul
etmiyorum…..”
“O analizi bir daha oku, eğer
bilhassa Ertuğrul Özkök ve Ekrem Dumanlı için yazdıklarını bir
başkası senin için yazsa kırılmayacaksan, buna inanıyorsan mesele
yok ama benim babamı en iyi ben tanırım; o yazdıklarını senin için
başkaları yazsaydı çok kırılırdın babam benim….”
“……..”
MSN’de
yapılan yazışmalar bu kadar değil…
Çok daha fazlası var ama beni en
çok etkileyen ve defalarca düşünmeme sebep olan bölümü
bunlardı…
Örneğin; henüz üniversitede
okuduğu yıllarda; “iraden aklını kontrol edemezse nefsin hep
yenilir” dediğimi hatırlattı bana…
Hiç unutur muydum?..
Kendi gençliğimde tutkularımın
esiri olduğum ve akıl tutulması yaşadığım süreçlerde başıma gelen
felâketleri hatırladım…
Şu güzelim sitede neden yazdığımı
düşündüm…
“Amacım” neydi?..
Hedefimde “kişiler” mi
vardı?...
“Kişiler” mi olmalıydı?..
Yoksa yılarca önce oğluma ve
kızıma yaptığım akıl önermelerini kendim unutmuş
muydum?..
Altmışıma varınca nefsimin
tuzağına düşüyor, onun oyuncağı mı oluyordum?…
Yoksa ben “analiz” adı altında
birilerine “öfkemi, kinimi, nefretimi” mi kusuyordum?…
Yoksa asıl “iki yüzlü ben”
miydim?..
Sevgi ile seslenmek varken,
çözemediğim ama mutlak esiri olduğum bir “kin” ile mi yürüyordum
muhataplarımın üzerine?…
Hz. İsa,
“Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar, onları affet baba” diyordu
kendisine işkence edenlere…
Bana işkence eden de yokken ben
nefsimin esir aldığı aklımla nereye gidiyordum
böyle?..
Sevgili peygamberimiz Hz.
Muhammed (S.A.V) Mekke’yi teslim aldığında,
kendisine en acımasız zulmü yapanlara “Hepiniz özgürsünüz” dememiş
miydi?..
O ne büyük gönüldü öyle ki,
kendisini öldürmeye kast etmiş kişileri bile
affediyordu…
Deyin ki birileri bana kötülük
etmişti…
Deyin ki ben de o kötülüğün
intikamını almaya çalışıyordum bana verilen bu sanal
sayfalarda…
İyi ama bana yakışır
mıydı?..
Hani ben kin, nefret, öfke ve
bilhassa intikam duygularından arınmış olarak oturacaktım klavyemin
başına?.
O halde analiz yapmadan önce bir
kere değil, defalarca düşünmeliydim…
Ve Epiktetos’un; “Ölüm geldiği
zaman beni; irademi bilerken bulmasını istiyorum” sözünü hiç
unutmamalıydım…
Hele yolun yarısını çoktaaan
geçmişken…
Yeniden, huzurlu ve sağlıklı
bayramlar…