Armağan Çağlayan

Radikal

Önce görüş izni için Bakırköy Adliyesi’ne, Savcılıktan görüş iznimi aldıktan sonra da, Bakırköy kadın ve çocuk tutukevine doğru yola çıkıyorum. Önce üzerim aranıyor, sonra kayıt işlemlerim yapılıyor, en son göz taramam yapıldıktan sonra, bir bekleme alanına alınıyorum. Bekleme alanında diğer ziyaretçiler ile birlikte beklemeye başlıyoruz. İnfaz koruma memurları kendi aralarında şakalaşıp, gülüşüyorlar. Orada gülebilen, şakalaşan insanların olması garibime gidiyor.

Soğuk bir yer. Ağustos sıcağında bile buz gibi bir yer burası eminim.

Bekleme alanından “görüş alanına” alınıyoruz. Görüş alanı başka bir binada. Bir infaz koruma memuru topluca hepimizi öteki binaya doğru götürüyor. Yavaş yavaş merdivenleri çıkarken, o koskocaman gri, renksiz ruhsuz avluda ki tek renkli, camları resimlerle süslenmiş bir bina takılıyor gözüme. Gözlerimi kısıp dikkatlice bakıyorum. Okul burası.

Tutuklu ve hükümlülerin, çocuklarının eğitim gördüğü okul. Çocuklar neşe içinde bağırıp, gülüşüp oynuyorlar. Bu soğuk yerde bile çocuk olmak çok güzel!

Üzerimiz bir kez daha aranıyor. Ayakkabılarımızı dahi çıkarıp, X ray cihazından geçiriyoruz.

Bir sürü demirin birbirinin içine geçtiği bir kapı var karşımızda. Ben hep diğer ziyaretçilerin en gerisinde kalıyorum. Onlar ne yaparlarsa aynısını yapmak için. Onlar bir nevi benim mihmandarım. O karmaşık kapının önünde bulunan bir alete tek tek gözlerini yaklaştırıyorlar, bir “biiiiip” sesi ile kapı açılıyor ve siz görüş alanının bulunduğu bölgeye geçiyorsunuz.

Bu kapıdan sonrası, başka bir dünya! Sanki her şeyi geride bırakmışsınız gibi...

Tekrar beklemeye başlıyoruz. İnsan her yaptığı hareketi kontrollü yapmaya çalışıyor. Gergin bir atmosfer var. Birisi biraz yüksek sesle konuşsa sanki suç işlemiş gibi hemen diğerlerinin yüzüne bakıyor. Ayakta bekliyoruz. Karşımızda yan yana bölmeler. Deniz Hanım, camın arkasına gelecek. Duvarlarda telefonlar var.

İnfaz koruma memuru yanıma geliyor. “Armağan Bey buyurun” diyor.  Tedirgin oluyorum. En son bölmeye götürüp, “... birazdan gelir” diyor ve gidiyor. Çift camın ardında, bom boş bir salona doğru bakıyorum. Her ayak sesinde, geliyor diye irkiliyorum. Beş, on dakika kadar bekliyorum. Beklerken, neredeyse kendi kendimden bile gözlerimi kaçırıyorum. Bir sağa, bir sola, bir camın arkasına bakıyorum.

Bakırköy'de cezaevindeki ziyareti anlatan bu isim Armağan Çağlayan'dan başkası değil. Ziyaretine gittiği isim ise, kısa süre önce bir operasyon ile yakalanan ve cezaevine giden Deniz Seki'den başkası değil.

Ancak hem herkesin konuşmak istediği Deniz Seki ile konuşmayı başarabildiği için, hem de ustaca soruları ve duygusal yanıtları yazısına olanca açıklığı ile aktarabildiği için günün muhabiri olmak da Armağan Çağlayan'ın hakkı oldu.