Ardıç onu kadın sanıp yazılar yazmıştı...

"Kaç gündür çarşaf çarşaf resimlerini yayınlıyorlar; pek güzel kızsın bacım. Allah için. Kalın dudaklı, kalın kaşlı, iri gözlü, çenesi, burnu "kişilikli" bir Kürt güzeli."

GAZETECİLER.COM - O'nu şimdiye kadar herkes kadın bildi. Nurten Ay imzasıyla yazdığı 'Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı' ödül alınca kimisi ona ağabey nasihatı yaptı kimi akademisyenler o'nun üzerinden edebiyat dedektifliği...

Uzun zamandır beynindeki tümörle mücadele eden yazar Ali Teoman, dün vefat etti. Cenazesi, yarın cuma vakti Bebek Camii'nde kılınacak namazın ardından Aşiyan Mezarlığı'nda toprağa verilecek. 2005'ten itibaren her yıl bir kitabı yayımlanan Teoman, son öykü kitabı 'Taş Devri'nin matbaadan gelmesini bekliyordu. Ardında ondan fazla roman ve öykü kitabı bırakan Teoman'ın yarın da okurlarıyla randevusu vardı.

KANSER OLUNCA AÇIKLAMAK ZORDUNDA KALDI!

Ali Teoman, ilk kitabı 'Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı'nı Nurten Ay adıyla yazmıştı. Kitap, 1991'de Haldun Taner Öykü Ödülü'ne değer görüldü. Aradan geçen yıllarda gerçek adıyla tanındı, ama kimse bilmemişti Nurten Ay'ın öykücü ve romancı Ali Teoman olduğunu. 16 yıl sonra kitabın 'gerçek yazarı' olduğunu açıkladı. Herkes çok şaşırmıştı. Bu sırrı yirmi yıl saklamaya karar vermiş ama yakasına yapışan hastalıktan sonra açıklamak zorunda kalmıştı.

ENGİN ARDIÇ: NURTEN BACIM KENDİNİ KORU

Engin Ardıç, 1991'de Güneş Gazetesinde kadın bir yazar sandığı Ali Teoman için şu satırları yazıyordu:

"Önce seni kutlarım bacım.

"Edebiyat ödülleri" adı verilen çirkef kuyusunda, adı sanı bilinmedik, ömr-ü hayatının ilk öyküsünü yazıp büyük bir "medeni cesaretle" yarışmaya katılan bir genç kadının da bileğinin hakkıyla birinci gelebileceğini gösterdin... Bu kart üçkağıtçılar piyasasında taptaze bir çiçek açtın, bir umut ışığı yaktın.

Nurten Ay ismini "eski kaşarlardan" birinin takma adı sandılar, sen telefon edip de ortaya çıkıncaya kadar inanamadılar, tanınmamış birinin, hiç bir kumpasa girmeden ödül alabileceğine...

Kaç gündür çarşaf çarşaf resimlerini yayınlıyorlar; pek güzel kızsın bacım. Allah için. Kalın dudaklı, kalın kaşlı, iri gözlü, çenesi, burnu "kişilikli" bir Kürt güzeli.

Bir sürü it kopuk peşinde dolanacaktır bacım, bunu iyi bilesin... Türk Edebiyatı adı verilen labunya tarlasında ipsiz sapsız herif sayısı, senin sandığından, sanabileceğinden daha fazladır. Seni alıp "entel barlara", Yakup’un meyhanesinde sulu rakı içirip çiğ muska böreği yemeğe götüreceklerdir, kafayı çekip çekip "sarkacaklardır"... Yüz vermezsen bu sefer "kötü kişi" olacaksın. Sapısilik yayıncı bozuntuları, "yatağıma gir de kitabını basayım" şantajları yapacaklardır; sen yüz vermediğin için onlar da telif hakkını vermeyeceklerdir, bunlara hazırla kendini...

Aman bacım. Aman gözünü seveyim. Dikkatli ol."

SÜHA OĞUZERTEM'DEN EDEBİYAT DEDEKTİFLİĞİ

İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde dersler vermenin yanı sıra Türk Dili Birimi’nin direktörü olarak görev yapan Dr. Süha Oğuzertem,  Bilkent Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptığı yıllarda Kitaplık Dergisi için kaleme aldığı yazıda adeta 'edebiyat dedekfliği' yapmış, Nurten Ay'ın Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi ve müzikolog Cem Behar olduğunu iddia etmişti.

Şu satırlar Kitap-lık dergisinin Mart 2003 sayısında Oğuzertem'in imzasıyla yayınlandı:  

"Kütüphanedeki az sayıda Türkçe kitap arasında dikkatimi çekmişti. Arka kapağında, Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandığı belirtiliyordu. Bu da merakımı kamçılamış olmalı. Birkaç cümlesini okuduktan sonra bir tarafa bırakacağınız kitaplardan değildi. Yazarın sözcük dağarcığı zengindi. Klasik Türk müziği ve antikacılık alanlarında önemli bir birikime sahip olduğu anlaşılıyordu. Kurgusunda da ilginç sayılabilecek öğeler vardı.

Kitabın adı, epigrafı, öykülerin başlık ve üstbaşlıkları, öykülerdeki sahtecilik ve kayıp kimlik izlekleri, metinde yazarının kimliğiyle ilgili bir oyun oynandığını sezdiriyordu. Bu, "postmodern" denince akla gelen, bazılarınca otomatik olarak iyi edebiyatın göstergesi sayılan (ama "metin içinde" kalan) bir oyun muydu? Yoksa bu kitap, daha doğrusu yazarı, gözde izleklere dayanan bir metin kurarak edebiyat dünyasına bir oyun mu oynuyordu?

Yazar, bir yönüyle "üsluplu", diğer yönüyle "şakacı" bir kitabı piyasaya sürmüş gibiydi. Sonuçta "otoriteler"in onayını almıştı, ama belki de aslında onlara bir oyun oynuyordu."