Ardıç Hülya Hanım'ı Fenasi Bey'le tanıştıracak!
Engin Ardıç Hülya Avşar'ın Ruhi Su gafını gündemine almış. Ardıç Hülya Hanım'ı ve medyadaki cehaleti Fenasi Kerim Bey'le tanıştırmak istiyor!
GAZETECİLER.COM
Hülya Avşar'ın 25 sene önce vefat eden müzik dünyasının büyük sanatçısı Ruhi Su'ya selam göndermeye kalkması medyada tartışılmaya devam ediyor. Engin Ardıç da bugün konuyu gündemine almış. Ardıç medyadaki cehaletin özellikle kadın gazetecilerde zirveye ulaştığını düşünüyor. Bu yanıyla feministlerin tepkisini çekecek gibi gözküyor.
Fenasi Bey
Hülya Avşar, Ruhi Su'nun öldüğünü bilmiyormuş, televizyondan
selam göndermiş... Ufak çapta bir magazin kıyameti koptu.
Ajda Pekkan'ın bilip bilmediği ise, öğrenilemedi.
Bize ne canım? Kendilerine hangi profesyonel kadını örnek alacağını
bilemeyip bocalayan kızlar ve de onların akıl hocaları
düşünsünler.
Şarkıcı türkücü bunu yapınca sorun değil de, "kültür-sanat
servisleri" yapınca rezillik çıkıyor.
"Issız Adam" filmi çok tutunca, filmin şarkısını söyleyen Ayla
Dikmen'i aramışlardı, televizyona çıkarmak için! Ayla Hanım'ın
yirmi yıl önce öldüğünü bilmeyenler, "kültür- sanatçılar"...
Hani iş yaşamında da "halkla ilişkileeerci" birtakım kızlar var ya,
işte onlar gibi "kültürsanaaatçılar"...
Yuh. Gerçi biz "kültürlü olmak için kitap okumak gerektiğine
inanmıyorum" diyen manken hanımlar da gördük ama onlar bir yayın
kuruluşunda gazetecilik yapmıyorlardı ki...
Dün Melih Aşık anlatıyordu, Kıbrıs'ta Rum faşistleri tarafından
şehit edilen merhum gazeteci ağabeyimiz Adem Yavuz, bir dönem
TRT'nin kültür-sanat servisinde çalışmış.
Orada bulunan bazı kişilerin zır cahil olduklarını kanıtlamak için
telefonu açıp açıp sorarmış:
TEVFİK FİKRET CANLI
YAYINA ÇIKACAKTI, NEREDE BU ADAM?
"Ahmet Haşim çekime gelecekti, geldi mi?"
"Hayır efendim, henüz gelmediler."
"Tevfik Fikret canlı yayına çıkacaktı, nerede bu adam?"
"O da yok efendim, gelmedi."
"Nâzım Hikmet geldi mi peki?"
Ancak o zaman anlarmış telefondaki eşek, kendisiyle dalga
geçildiğini...
Vallahi bunu biz de yapardık... Eski kitap fuarında... Eski
dediğim, fuarın Tepebaşı'nda kurulduğu, henüz dağ başına gitmemiş
olduğu yirmi iki yıl öncesi...
Telefon santralına bakan, aynı zamanda "anons" da yapan kızcağızlar
vardı.
Onlara gidip gidip isim yazdırırdık... Az sonra hoparlörden bangır
bangır:
"Sayın Yahya Kemal Beyatlı... Lütfen telefona!"
"Sayın Abdülhak Şinasi Hisar... Lütfen telefona!"
"Sayın Orhan Kemal... Ziyaretçiniz var efendim!... Sayın Kemal
Tahir bekliyorlar, lütfen resepsiyona!"
Ya da büsbütün kara mizah... En vesveseli arkadaşa yazılı bir not
bırakıyorduk, iletiyorlardı... Şuna benzer bir şey: "Sayın Hilmi
Yavuz... Sayın Cahit Sıtkı Tarancı aradılar... Kendileri fuara
gelememişler, en kısa zamanda sizi yanlarına bekliyorlar."
Gene de kibarlık ettik, kızlara Fenasi Bey'in adını vermedik. Onu
yapan hergeleler de yok değildir çünkü.
Siz Fenasi Bey'i bilir misiniz? Soyadı Kerim'dir.
Bu beyi adıyla soyadıyla telefona çağırın, bakalım ne çıkacak?
Bazı gazeteci kızları galiba bu Fenasi Bey'le tanıştırmak
gerekiyor, nikâhta keramet vardır, belki zihinleri açılır.