Amigo okur istiyor, Amigo yazar çakıyor be Ece!..
Çünkü onlar fıkradaki gibi; patlıcanın değil, Padişah'ın dalkavuklarıydılar...
ADNAN BERK
OKAN
Sevgili Ece (Temelkuran);
Çok iyi anlıyorum seni ve isyanını...
"İsyanını" diyorum çünkü uğradığın saldırılar karşısında sadece "tepki" koymak; saldırıları "saldırı" olmaktan çıkarıp "eleştiri" düzeyine yükseltir...
Ki...
Bu aynı zamanda saldırganların da "düzeyini" yüceltir...
Sana yaklaştırır...
Takip ettin mi bilmiyorum...
Geçtiğimiz günlerde bu sitede (gazeteciler.com) seni alkışladık...
Neden mi?..
Saldırılara dik durarak diklendiğin için...
Ve...
Dedik ki:
"Ancak şahsiyet fukaraları diklenmeden dik durabilir?.."
Saldırganlara karşı diklenmen, dik durman şahsiyetindeki gelişmişliğin göstergesiydi bizim için...
Geçtiğimiz Pazartesi (01.08.2011) yayımlanan makalenin bir yerinde şöyle diyordun:
.... Ama ülke bizden olabileceğimiz, yapabileceğimiz, var oluşumuzu onurlandırabileceğimiz insani şeyler olma, yapma hakkını alıp yerine tek bir şey veriyor: Kahramanlık imkânı! Bu yüzden bu kadar çok kahraman var bu ülkede. Herkes hiçbir şey olamasa da kahraman olabilir. Sokakta bir oğlan çocuğu gidip Hrant'ı öldürür, kahraman olur.
Haklıydın...
Ama unutuyordun ki bu ülkede insanlar sadece fiziki cinayet işleyerek kahramanlaştırılmazlar...
Bu ülkede büyük bir okur kitlesi "siyasi amigo" olduğu için "Amigo Yazar"ı da çok sever...
Ve eğer Ece...
"Amigo okur", senin yazdıklarını sevmemişse, "amigo yazarı"nı tahrik eder...
"Hadi yahu bir çaksana şuna!" diye mail atar, telefon eder, SMS yollar...
Ve Ece...
"Amigo Yazar", "Amigo Okur"dan aldığı emirle saldırıya geçer...
Ve "Çakar!"...
Tıpkı sana da çaktıkları gibi...
Çünkü Ece...
"Amigo Okur" ve "Amigo Yazar" fikirden değil; kişiden yana tavır alır...
Yanında olmaktan haz duydukları bir kişinin siyasi veya sosyal (bazen ekonomi) konuda değişmişse fikri; amigo okur ve amigo yazarın da o kişinin fikriyle birlikte değişir zikri...
Klavyesinin üzerindeki harfleri sıralarken yan yana, sadece yanında olduğu kişinin fikirlerini parlatır, o görüşleri doğrulayan cümleler kurması emrini alır midesinden...
Dikkat ettiysen; sana saldırıya geçenler daha birkaç ay öncesine kadar Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının da hâmisiydiler...
Neden?..
Çünkü o zaman, yanında yer almaktan midevi bir doygunluk duydukları Başbakan Erdoğan, ülkede bir "Kürt Sorunu" olduğunu ve bu sorunun ancak daha çok özgürlük, daha çok hoşgörü, daha çok etnik hak teslimi yoluyla çözüleceğine inanıyordu...
Yani Ece...
Bugün sana saldıranlar, o gün seninle aynı fikirde olanlardı...
Ama...
Daha sonra Başbakan'ın fikirleri değişti...
"Kürt Sorunu", yerini "Kürt vatandaşların Sorunu"na bıraktı Başbakan'ın gözünde...
Bugün sana saldıranların da fikirleri değişti haliyle...
Çünkü onlar fıkradaki gibi; patlıcanın değil, Padişah'ın dalkavuklarıydılar...
Oysa sen değişmiyordun Ece...
Durduğun yerde duruyor ve bir de üstüne üstlük dikleniyordun...
Çünkü sen kişiden değil, fikirden yanaydın...
Çünkü sen zalime karşı mazlumun yanında yer alıyordun...
Sevgili Ece,
Fatih Altaylı'nın 03.08.2011 tarihli makalesini mutlaka okumuşsundur...
Ben sitemizin sürekli okurları için hatırlatacağım...
Altaylı "Ece ve toz zerreleri" başlığını taşıyan makalesinin bir yerinde şöyle diyordu:
Gazetemizin yazarlarından Ece Temelkuran "iğrenç bir saldırı" dalgasına tek başına karşı duruyor.
Ece'nin ayakkabısının altında toz zerresi olamayacak kalibre ve değerdeki kişiler, bir süredir Ece'ye topyekûn savaş açmış durumdalar.
Bu kişilerin hiçbirine değer atfetmeden, şu kadarını söyleyebilirim ki, Ece, bu güruh gibi el etek öpmeden, onun bunun adamı olma ihtiyacı hissetmeden, tam aksine onun bunun adamı olmayı reddederek Ece Temelkuran oldu.
Onun Kürtlerin, Türklerin ve tüm insanların acılarını anlama ve yansıtma kapasitesi, onun hakkında ileri geri konuşanların sadece bu konudaki değil, tüm konulardaki toplam kapasitelerinin fevkindedir.
Ece Temelkuran, Türk basınında "insani hassasiyet" diye bir şey varsa, genç yaşında onun "simgelerinden" biridir, birincisidir.
İşte bu Ece...
İşte bu...
Bu ülkede bir gurup gazeteci var ki; mutlaka kendileri gibi, birilerinin yanında yer almanı isterler senden...
"Kendileri gibi el etek öpmeden, onun bunun adamı olma ihtiyacı hissetmeden, tam aksine onun bunun adamı olmayı reddederek Ece Temelkuran olan" senin gibileri çekemezler...
Senin gibiler, onların aşağılık duygularını depreştirir...
Güçlü bir siyasal ya da ekonomik gurubun koltuk altına sığınmadan ve diklenerek de dik durulabileceğinin hatırlatılması onları rahatsız eder...
Çürümüş kişiliklerinin yüzlerine bir çift düello eldiveni gibi vurulmasını istemezler...
Hâsılı Ece...
Bu mütevazı ve fakat samimi mektubumu Fatih Altaylı'nın sana hitaben yaptığı içtenlikli tavsiye cümlesi ile bitireyim:
"Ece'nin yapması gereken 'toz zerrelerini' kaale almadan yoluna bildiği gibi devam etmesidir."
adnanberkokan@gmail.com
Sevgili Ece (Temelkuran);
Çok iyi anlıyorum seni ve isyanını...
"İsyanını" diyorum çünkü uğradığın saldırılar karşısında sadece "tepki" koymak; saldırıları "saldırı" olmaktan çıkarıp "eleştiri" düzeyine yükseltir...
Ki...
Bu aynı zamanda saldırganların da "düzeyini" yüceltir...
Sana yaklaştırır...
Takip ettin mi bilmiyorum...
Geçtiğimiz günlerde bu sitede (gazeteciler.com) seni alkışladık...
Neden mi?..
Saldırılara dik durarak diklendiğin için...
Ve...
Dedik ki:
"Ancak şahsiyet fukaraları diklenmeden dik durabilir?.."
Saldırganlara karşı diklenmen, dik durman şahsiyetindeki gelişmişliğin göstergesiydi bizim için...
Geçtiğimiz Pazartesi (01.08.2011) yayımlanan makalenin bir yerinde şöyle diyordun:
.... Ama ülke bizden olabileceğimiz, yapabileceğimiz, var oluşumuzu onurlandırabileceğimiz insani şeyler olma, yapma hakkını alıp yerine tek bir şey veriyor: Kahramanlık imkânı! Bu yüzden bu kadar çok kahraman var bu ülkede. Herkes hiçbir şey olamasa da kahraman olabilir. Sokakta bir oğlan çocuğu gidip Hrant'ı öldürür, kahraman olur.
Haklıydın...
Ama unutuyordun ki bu ülkede insanlar sadece fiziki cinayet işleyerek kahramanlaştırılmazlar...
Bu ülkede büyük bir okur kitlesi "siyasi amigo" olduğu için "Amigo Yazar"ı da çok sever...
Ve eğer Ece...
"Amigo okur", senin yazdıklarını sevmemişse, "amigo yazarı"nı tahrik eder...
"Hadi yahu bir çaksana şuna!" diye mail atar, telefon eder, SMS yollar...
Ve Ece...
"Amigo Yazar", "Amigo Okur"dan aldığı emirle saldırıya geçer...
Ve "Çakar!"...
Tıpkı sana da çaktıkları gibi...
Çünkü Ece...
"Amigo Okur" ve "Amigo Yazar" fikirden değil; kişiden yana tavır alır...
Yanında olmaktan haz duydukları bir kişinin siyasi veya sosyal (bazen ekonomi) konuda değişmişse fikri; amigo okur ve amigo yazarın da o kişinin fikriyle birlikte değişir zikri...
Klavyesinin üzerindeki harfleri sıralarken yan yana, sadece yanında olduğu kişinin fikirlerini parlatır, o görüşleri doğrulayan cümleler kurması emrini alır midesinden...
Dikkat ettiysen; sana saldırıya geçenler daha birkaç ay öncesine kadar Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının da hâmisiydiler...
Neden?..
Çünkü o zaman, yanında yer almaktan midevi bir doygunluk duydukları Başbakan Erdoğan, ülkede bir "Kürt Sorunu" olduğunu ve bu sorunun ancak daha çok özgürlük, daha çok hoşgörü, daha çok etnik hak teslimi yoluyla çözüleceğine inanıyordu...
Yani Ece...
Bugün sana saldıranlar, o gün seninle aynı fikirde olanlardı...
Ama...
Daha sonra Başbakan'ın fikirleri değişti...
"Kürt Sorunu", yerini "Kürt vatandaşların Sorunu"na bıraktı Başbakan'ın gözünde...
Bugün sana saldıranların da fikirleri değişti haliyle...
Çünkü onlar fıkradaki gibi; patlıcanın değil, Padişah'ın dalkavuklarıydılar...
Oysa sen değişmiyordun Ece...
Durduğun yerde duruyor ve bir de üstüne üstlük dikleniyordun...
Çünkü sen kişiden değil, fikirden yanaydın...
Çünkü sen zalime karşı mazlumun yanında yer alıyordun...
Sevgili Ece,
Fatih Altaylı'nın 03.08.2011 tarihli makalesini mutlaka okumuşsundur...
Ben sitemizin sürekli okurları için hatırlatacağım...
Altaylı "Ece ve toz zerreleri" başlığını taşıyan makalesinin bir yerinde şöyle diyordu:
Gazetemizin yazarlarından Ece Temelkuran "iğrenç bir saldırı" dalgasına tek başına karşı duruyor.
Ece'nin ayakkabısının altında toz zerresi olamayacak kalibre ve değerdeki kişiler, bir süredir Ece'ye topyekûn savaş açmış durumdalar.
Bu kişilerin hiçbirine değer atfetmeden, şu kadarını söyleyebilirim ki, Ece, bu güruh gibi el etek öpmeden, onun bunun adamı olma ihtiyacı hissetmeden, tam aksine onun bunun adamı olmayı reddederek Ece Temelkuran oldu.
Onun Kürtlerin, Türklerin ve tüm insanların acılarını anlama ve yansıtma kapasitesi, onun hakkında ileri geri konuşanların sadece bu konudaki değil, tüm konulardaki toplam kapasitelerinin fevkindedir.
Ece Temelkuran, Türk basınında "insani hassasiyet" diye bir şey varsa, genç yaşında onun "simgelerinden" biridir, birincisidir.
İşte bu Ece...
İşte bu...
Bu ülkede bir gurup gazeteci var ki; mutlaka kendileri gibi, birilerinin yanında yer almanı isterler senden...
"Kendileri gibi el etek öpmeden, onun bunun adamı olma ihtiyacı hissetmeden, tam aksine onun bunun adamı olmayı reddederek Ece Temelkuran olan" senin gibileri çekemezler...
Senin gibiler, onların aşağılık duygularını depreştirir...
Güçlü bir siyasal ya da ekonomik gurubun koltuk altına sığınmadan ve diklenerek de dik durulabileceğinin hatırlatılması onları rahatsız eder...
Çürümüş kişiliklerinin yüzlerine bir çift düello eldiveni gibi vurulmasını istemezler...
Hâsılı Ece...
Bu mütevazı ve fakat samimi mektubumu Fatih Altaylı'nın sana hitaben yaptığı içtenlikli tavsiye cümlesi ile bitireyim:
"Ece'nin yapması gereken 'toz zerrelerini' kaale almadan yoluna bildiği gibi devam etmesidir."
adnanberkokan@gmail.com