ALKIŞLAR; Mustafa Balbay için çünkü...

Düşünen bedeni dört duvarın ardına da atsanız, toprağın altına da gömseniz "düşünce" ölmüyor, öldürülemiyor;

"Düşünce" işte böyle bir şey...
Düşünen bedeni dört duvarın ardına da atsanız, toprağın altına da gömseniz "düşünce" ölmüyor, öldürülemiyor; bir yolunu bulup ulaşıyor insanoğluna...
Biz, siyasi düşünceleri, demokrasi ve cumhuriyeti yorumlama anlayışı Mustafa Balbay'la uyum içinde olan kişiler değiliz ama onun düşüncelerini özgürce yayımlayabilmesi için elimizden gelen- gelmeyen her şeyi yapabiliriz...
Ve...
İçeriği ne olursa olsun, cesur bir yüreği her zaman alkışlarız...
Bugün, mapusane duvarlarının ardından gönderdiği ve Cumhuriyet'te, "Kimimiz toprağın altında, kimimiz duvarın ardında" başlığıyla yayımlanan yazısını ve makalenin sahibi Mustafa Balbay'ı alkışlıyoruz...



Kimimiz Toprağın Altında
Kimimiz Duvarın Ardında
Mustafa Balbay

Sevgili Ahmet Taner Kışlalı, 11 yıl oldu sen bizden ayrılalı... O gün bir aylık olan kızın Nilhan, bugün ilköğretimin temelini bitirdi, 15'ine bastı. Ayrılık yılın büyüdükçe o da büyüyecek.
2, 2.5 yıl kadar önce gördüm en son Nilhan'ı. O da selvi boylu olacak, sizin gibi.
İnsanlar onu gördüklerinde içlerinden ilk gülümseme duygusu geçecek, sizin gibi..
Nilhan'ın bir yanında dünyalar, bir yanında siz, ve hep siz ağır gelmektesiniz.
O kahrolası günden, 21 Ekim 1999'dan 10 gün kadar önce Batıkent'ten dostlarınız, dostlarımız aramışlardı, siz ve ben onlarla yemek yiyeceğiz.
Tamam dedim. Birkaç saat sonra tekrar aradılar, mutlu-buruk bir ses tonuyla şöyle dediler: "Sayın Balbay, Ahmet Taner Hoca akşam kızını sevecekmiş, özür diledi..." Onlara, "Önemli bir işim var", "Başka yere söz vermiştim" gibi gerekçeler üretmemiştiniz; tıpkı yaşantınız gibi, yazılarınız gibi gerçek neyse onu söylemiştiniz...
Ne güzel...
"Özür dilerim, hiçbir yere gelemem... Akşam kızımı seveceğim..."
Batıkent de sizi unutmadı hocam. Adınıza kocaman bir kültür merkezi yaptı. İnşaatı adım adım ben de izledim...
Ne güzeldir, orada konferans vermek şimdi.
Hem anlatmak hem Batıkentlilerden kahrı ve umudu dinlemek.
• ••
Sevgili Hocam, Ekim başında aldığım mektuplardan biri 24 sayfaydı, içinden 5 de fotoğraf çıktı. Hani sizinle 1995'te Ordu'ya konferansa gitmiştik. İşte o gün ve akşamında çekilmiş fotoğraflar...
Sizinle yan yanayız, ayrı ayrı dostlarla sohbet ediyoruz, okul arkadaşım Zeki Özel iki sohbeti de kaçırmıyor, fotoğrafların birinde...
Ötekinde akşam oturmuşuz, Enis Ayar suyun beyazlamasına ayar veriyor.
Bir başkasında İbrahim Dizman, güzel bir Türkçe metin okur gibi size bakıyor...
Mektubu yazan Ziya Altınışık, o günkü paneli onun yönettiği yerel televizyondaki programı ve geceyi anlatmış.
Altınışık'ın 24 sayfalık mektubunu siz okusanız, "Hah işte" derdiniz, "benim sözünü ettiğim Anadolu insanı bu. Gelişmeleri duyarlılıkla izliyor, haberleri akıllıca analiz ediyor." Mektuptan en az 4 yazı çıkar! Öylesine güzel saptamalar ve öngörülerle dolu. Yazdığına göre 5.
mektubuymuş. İlk 3'ü geri dönmüş. Anlaşılan beni yerimde bulamadılar. Arada uzun yolculuklara çıkarım da! Şaka bir yana, burada 10 cezaevi yan yana... 4 No'lu cezaevi demeden ulaşması zor olabiliyor.
Altınışık soruyor: "Varlığı kanıtlanmamış bir terör örgütüne üye olmadığınızı nasıl kanıtlayacaksınız!"
• ••
Sevgili Hocam, Cumhuriyet'in satış müdürü, Cumhuriyet Kitapları'nın sorumlusu Fazilet Kuza geçen ağustosta elinde bir kitap taslağıyla duruşma salonuna geldi. Sizin yazılarınızdan güzel bir seçki yapmışlar. "Önsözü senin yazmanı istiyoruz" dedi.
Tamam dedim. Cumhuriyet'in her şeyine koşan Fazilet kırılır mı? istanbul'a gazete toplantılarına geldiğimde ona takılırdım: "Cumhuriyet fazilettir!" Önsözü yazarken sizin 90'lı yıllardaki Türkiye'ye bakışınızı ve bugün yaşadıklarınızı karşılaştırdım.
Size ne çok ihtiyaç var! Mustafa Kemal Atatürk'e üç koldan saldırıyorlar...
"Mustafa"y\a ayrı, "Kemal-izm"\e ayrı, Atatürk'le ayrı uğraşıyorlar...
Üçünü birden karşılayabilen aydınımız, akademisyenimiz çok az...
Sizin 90'lı yıllardaki düşüncelerinize soldan da eleştiriler gelmişti, REFAHYOL hükümetine başka türlü bakmıştınız...
Geçmişte tartışılan her şeyin yeniden tartışıldığı bir döneme girdik...
Ama tartışma adil değil...
Kimimiz toprağın altında...
Kimimiz duvarın ardında!..