Alkışlar Hasan Bülent Kahraman için...

Sabah yazarlarından Hasan Bülent Kahraman; “az ama öz” okuyucusu olan köşe yazarlarından.

GAZETECİLER.COM- 

Köşeler de bir tür “ürün”dür…
Kalitesini ya da kalitesizliğini “talep” belirler…
“Çok okunur” olmak çok “talep” geldiğini gösterir…
Peki…
Türkiye’de “en çok okunan” köşelere baktığımızda ne görüyoruz?..
Ortak özelliklerinin “küfür, hakaret, yaftalama, iftira” olduğunu…
Yani…
En çok küfür ve hakaret eden…
En çok iftira üreten…
Karşı mahalledeki sokak çocuklarına en usturuplu çakan yazarlar en çok okunan
yazarlar oluyor…
Kim ki “aklı başında” fikir üretiyor…
Kim ki vicdanıyla durum tespiti yapıp olan biteni sükûnetle analiz diyor…
Kim ki köşesinde ona buna sataşmıyor…
Hakaret ve küfür etmiyor…
İftiradan uzak duruyor…
Ya okuru çok az…
Ya da ekonomik gelişmişliğini değilse bile insani gelişimini tamamlamış çok üst
düzeyde okuyucu tarafından tercih ediliyor.
Sabah yazarlarından Hasan Bülent Kahraman; “az ama öz” okuyucusu olan
köşe yazarlarından.
Bugünkü Sabah’ta “Cumhuriyet sonrası cumhuriyet dönemi” başlığı altında
yayımlanan makalesinin kabul edemeyeceğiniz, itiraz edeceğiniz ya da “inşallah
yanılıyordur” diyeceğiniz bölümleri olabilir…
Ama…
Yazının kalitesine…
Durum tespitlerinin süzgeçten süzülüşüne…
Ve…
Gelecek analizi yapıldığı gerçeğine burun bükemezsiniz…
Böylesine yüksek kalitede yazıları yazması dileğimizle Hasan Bülent Kahraman’ı alkışlıyoruz

***

Hasan Bülent Kahraman’ın yazısından bir bölümü aşağıda alıntıladık…
Lütfen okuyunuz…


Cumhuriyet cumhuriyettir. Dünyada çeşitli modelleri var. Mutlaka bizdeki gibi
laikçi, Kemalist, elitist olması gerekmiyor, değil mi?... Oysa, bizde,
dönemlenmesine rağmen Cumhuriyet/ler hep bu eksene oturmuştu. Bunların
tamamı Kemalist, modernleşmeci, Batıcı, laikçi idi.
Bu cumhuriyetin demokrasiyle ilişkisi seçkinciydi. Halk, toplum, sivillik bu
cumhuriyetlerde söz konusu bile değildi. Evet, değildi. Seçim yapmayı marifet
sayıyor ama on yıl sonra darbe yapıp seçimle gelmiş iktidarı yok ediyordu.
Şimdi işte o cumhuriyetin sonrası bir döneme geçiliyor.

***

Bu Cumhuriyet öncekinden, tepeden tırnağa, bütün unsurlarıyla farklıdır. Bu
cumhuriyet her şeyden önce halkı içeriyor. Sivil iradeye yaslanıyor. Toplumsaldır.
15 Temmuz'da anti-militarist olduğunu gösterdi. Bu cumhuriyet merkezde değil
çevrede kuruluyor. İdeolojik olarak Batıcı değil, hiç değil. Olmadığı gibi, bir;Batı
alerjisinden bile söz edilebilir. Kemalizmden uzak, dinle yani Müslümanlıkla
barışık, onu yeniden toplumsal ve gündelik hayatın içine çeken, yerleştiren bir
anlayışla bütünleşiyor.
Bu gelişmenin arkasında diğer yazılarımda bahsettiğim sosyal meseleler var. Ama
mevcut sonucu onlardan çok siyasal gelişmelerin hazırladığını belirtelim. Bir
siyasal dönüşüm sonrası buraya geldik.

***

Siyasal dönüşüm siyasal katılımdan kaynaklanıyor. Daha önceki yönetimler de
köylüyle/halkla devleti barıştırmak istemiş olabilir. Ama bu barıştırma son
kertede o kitlelerin kentlileşmesi, devlet ideolojisini benimsemesi, Batılılaşması ile
tamamlanacaktı. İstanbul üstüne kurulan köprüler hep kitleleri merkeze
taşıyacak ve orada yeniden biçimlendirecekti. Bu defa öyle değil. 3. köprünün
kurulması maksatlı olarak geciktirildi. Kitleler kendilerini tanıdı, siyasal bilinçlerini
oluşturdu, kimliklerini pekiştirdi ondan sonra köprü geldi. Artık bu kitlenin
merkezde dönüşmesİ pek o kadar söz konusu değil. Olsa olsa;merkezi
dönüştüreceklerdir.
Yani bir taraf köprü kurarken diğer taraf kimlik kurdu.
Siyasallaşma budur. Siyasal bilincine eriştiği için de 15 Temmuz'da direnmesini
bildi bu kitleler. Türkiye'de sınıfsal bilinç midir tam bilemem ama siyasal bilinç ilk
kez bir halk hareketiyle böyle net bir şekilde tecelli ediyor. Bundan sonra da
kimse bu kitlenin kurduğu cumhuriyeti kolay kolay elinden alamaz. Gelin buna
gerçek cumhuriyet diyelim.
İşte ;Türkiye Cumhuriyeti sonrası dönemİ; dediğim budur. Ama bu kadar değildir.