Alkışlar Burhanettin Duran için...
Alkışları hak eden Burhanettin Duran’ın bugünkü SABAH’ta “Barzani referandumu ve AK Parti-MHP ‘mutabakatı’?” en çok da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından okunmalı…
Ayhan Sicimoğlu’nun pek çok dostum gibi benim de ağzıma
pelesenk ettiği çok hoş bir deyiş var:
“Hastasıyım”…
*
Buradaki “Hastalık” kötü değil…
Bir “deyim” olarak kullanılıyor…
Bir kişiyi, bir şeyi nasıl da yüce bir duyguyla beğendiğini,
sevdiğini anlatıyor.
*
Ben de küfürsüz, hakaretsiz, aşağılamadan yapılan analizlerin,
eleştirilerin ve
yorumların hastasıyım…
*
Burhanettin Duran analiz, yorum ve eleştirilerine “hasta”
olduğum
yazarlarımızdan biri…
*
Eleştirdiği kişi veya kurumlar için asla:
- “A be dangalak!”…
- “A be gıcık!”…
- “Halkına yabancılaşmış gerzek!”
- “A be sersem!”…
- “A be ruhsuz!”…
- “A be cahil”
- “ A be sinsi…”
- “A be hain…”
- “A be gevşek…”
- “ A be satılmış…”
- “A be fırıldak…” gibi itici, aşağılayıcı hakaret
sıfatları kullanmaz.
*
Alkışları hak eden Burhanettin Duran’ın bugünkü SABAH’ta
“Barzani
referandumu ve AK Parti-MHP ‘mutabakatı’?” en çok da MHP
Genel Başkanı
Devlet Bahçeli tarafından okunmalı…
Devlet Bey, o zaman Başbakan’ı belki daha iyi
anlar…
BURHANETTİN DURAN'IN YAZISI ŞÖYLE:
IKBY Başkanı Barzani, aksi yöndeki bütün telkinlere rağmen, 25
Eylül'de bağımsızlık referandumu yapmakta ısrarlı. Bu ısrarın Irak,
İran ve Türkiye'yi ziyadesiyle rahatsız ettiği ortada.
Temel kaygı Irak'ın toprak bütünlüğünün bozulmasının yeni
çatışmaları ve ayrılıkçı hareketleri besleyeceği yönünde. Bu
sebeple İran'dan açık, Bağdat yönetiminden örtülü tehditler geliyor
Erbil'e.
Türkiye ise referandumun iptali için çaba sarf ederken Barzani'yi
Bağdat ile müzakere masasına çekmeye çalışıyor. Kuzey Irak'ın
ekonomik ve siyasi haklarını bu yolla aramasını salık veriyor.
Türkiye, referandumun hem Türkiye hem de Kuzey Irak için
"kaybet-kaybet" formülü olduğu görüşünde. Barzani'nin iç
kamuoyundaki zorluklarını da gördüğünden referandumun suhuletle,
yani "onurlu bir çıkışla" iptalini istiyor. Ne bağımsızlık
kararının getireceği çatışmayı ne de referandumun ertelenmesinin ya
da iptalinin Barzani'ye getireceği itibar kaybını arzu ediyor.
Yani Kuzey Irak'ta bir iç savaş ya da Goran ve PKK'nın Barzani'yi
devirmesi ihtimali gerçekleşmeden referandumun engellenmesi lazım.
Türkiye son yıllarda iyi ilişkiler içinde olduğu bir müttefikini
kaybetmek istemediği için de Barzani'nin girişimine dengeli
eleştiri ve öneri ile yaklaşıyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun referandum yapılması durumunda
KYB'ye ekonomik yaptırım uygulamayı düşünmediklerini söylemesi de
bu hassas yaklaşımla irtibatlı.
Kuzey Irak'ta bağımsızlık kararı verilmesi ihtimali MHP'de de alarm
zillerini çaldırıyor. MHP Genel Başkanı Bahçeli, Hükümet'in
"dengeci" yaklaşımını hedef aldı: "Bu referandum Türkiye için
gerekirse de savaş sebebi sayılmalıdır."
Başbakan Yıldırım ise "Savaş devletle devlet arasında olur" diyerek
Bahçeli'nin sert yaklaşımını paylaşmadığını gösterdi.
Bu noktaya kadar söylenenler yakın işbirliği içindeki iki farklı
siyasi partinin bir dış politika konusunda aynı pozisyonda
olmadıklarını göstermekte. Ancak Yıldırım'ın sözlerini eleştiren
Bahçeli'nin yaptığı yazılı açıklama ile konu iki parti arasındaki
mevcut "mutabakatı" değerlendirmeye dönüştü: "Ankara'da kurulan 16
Nisan mutabakatını, 25 Eylül bahanesiyle bozmak kimseye bir yarar
sağlamayacaktır."
Anlaşılan bu MHP açısından bir kırmızı çizgi hatırlatması... Kritik
kelime "mutabakat" ve geleceği...
Her şeyden önce 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'de
siyasetin giderek iki blok etrafında şekillendiğini hatırlayalım:
AK Parti- MHP ve CHP- HDP- Akşener grubu.
Bu bloklaşma sadece kişiler üzerinden yürümüyor, ideolojik bir
karşılığı da var. Siyaset, Türkiye'nin saldırı altında olduğunu
söyleyen "milli -yerli" blok ile Türkiye karşıtı uluslararası
kampanyanın söylemine paralel şekilde ülkenin "diktatörlüğe
gittiğini" savunan blok arasındaki amansız mücadeleye
dönüşüyor.
2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri de bu bloklaşmayı perçinleyecek bir
parametre. Ve bu bloklaşmadaki dalgalanmalar seçim sonuçlarını
ciddi ölçüde etkileyecektir.
Seçimlere giderken AK Parti ve MHP'nin birbirine ihtiyacı ortada.
İlki için yüzde 50 artı 1 çıtası, ikincisi için ise yüzde 10 barajı
zorlu bir hedef.
Unutulmasın, iki parti arasındaki "mutabakatın" asıl temeli 16
Nisan referandumu değil, 15 Temmuz darbe girişimine gösterilen
milli- yerli direniştir. 16 Nisan referandumu ise bu mutabakatın en
önemli meyvesidir.
"Mutabakat" dış politikadaki "farklılıklara" rağmen korunabilmeli
ve sıklıkla kırmızı çizgi dayatma noktasına varmamalı.
Ve mutabakatın kaybedilmesi durumunda her iki parti de zora
girebilir vesselam.