Alkışlar Ahmet Kekeç için...
Sadi-i Şirazi’nin dediği gibi, “olmaz olsun zilletle elde ettiğin yemek; tenceren kaynıyor şerefin devrilmiş…”
Bir insan görevinde olağanüstü başarılı olabilir…
Çok para kazanabilir…
Ama…
Vicdanı cüzdanına, ahlâkı çıkarlarına bağlıysa…
Faziletin zerresine sahip değilse; “On para” etmez…
Yani…
Başarı ve servet bir kişiyi “Zengin” ve hatta görünürde “Saygın” bile yapar…
Ama…
“İnsan” yapmaz…
Kişiyi insan yapan sahip olduğu maddi değil manevi değerleridir…
Unutmayın ki…
Bir uyuşturucu kaçakçısı da olağan üstü servete sahiptir, mesleğinde(!) acayip başarılıdır…
Ama…
Sadi-i Şirazi’nin dediği gibi, “olmaz olsun zilletle elde ettiğin yemek; tenceren kaynıyor şerefin devrilmiş…”
Bizim mesleğimizde de Vicdan + Ahlâk + Fazilet en yüce değerlerimizdir…
Bu değerlerimizdir ki bize gerektiğinde düşmanımızın bile hakkını teslim etme cesaretini verir…
Siyasi ve dünyevi görüşleri tamamen farklı olmasına rağmen, Yavuz Selim Demirağ’a yapılan haksızlığı hukuksuzluğu eleştirme yürekliliğini (Erdemini, vicdanlılığını, ahlâkını.) gösteren Ahmet Kekeç’i alkışlıyoruz…
Ahmet Kekeç’in yazısını aşağıda okuyabilirsiniz:
Ahmet KEKEÇ
Böyle yaparsanız, kazanan FETÖ olur!
10 Eylül 2016 Cumartesi
Hayatı “F tipi” yapılarla mücadeleyle geçmiş gazeteci Yavuz Selim Demirağ (birçok kişi derin uykudayken, o bu konularda kitaplar yazıyordu) “FETÖ üyesi” suçlamasıyla gözaltına alındı, sorgulandı, serbest bırakıldı.
Olayın detayına vakıf değilim ama gözaltını gerçekleştirenler, bunu aldıkları bir “ihbar mektubuna” dayandırıyorlar. (Üç sayfalık bir mektupmuş bu. Gönderen kim? Hangi adres kullanılmış? Ayrıca mektupta ne yazıyor? Bilmek istiyoruz!)
Benzetmek gibi olmasın da (aslında benzetmek gibi olsun) aklıma, Ergenekon ve Balyoz döneminin sayın muhbir vatandaşları geliyor.
Hatırlayacaksınız; polis, sahte isimle gönderilmiş (bu sonradan anlaşıldı) ihbar mektuplarına dayanarak binlerce “izinsiz dinleme” gerçekleştirmiş (Cumhurbaşkanı ve Başbakan dâhil, binlerce kamu görevlisi ve sivil vatandaş dinlemeye alınmıştı) ve arkasından operasyon başlatarak yüzlerce kişiyi gözaltına almıştı.
Benzer bir süreç mi yaşıyoruz?
Ergenekon ve Balyoz’un sayın muhbir vatandaşları (FETÖ’nün trolleri) yeniden mi sahnede?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “at izi, it izi” sözüyle açıklamaya çalıştığı durum bu mu?
Demirağ olayının (ve benzer yüzlerce olayın) karşımıza çıkardığı “durum”u iki ihtimale dayalı olarak okuyabiliriz:
BİR- Görünmez bir el, sahte ihbar mektuplarıyla darbe soruşturmasını sulandırmaya, mecraından saptırmaya çalışıyor. Suçsuz insanlara suç isnat etmek, olsa olsa, gerçek “suçluları” gizlemek ve belli bir yapıya devlet içinde alan açmak cehdinden kaynaklanabilir. Bunu Balyoz sürecinde yaşamıştık.
İKİ- Darbe soruşturmasını yürüten ekipte bir “sıkıntı” olabilir. Birileri sızmış yahut sızdırılmış olabilir. Bilemiyorum... Bir diğer ifadeyle, bir FETÖ parmağı ve yönlendirmesi söz konusu olabilir. Hassas bir dönemden geçiyoruz. Her ayrıntıyı değerlendirmek zorundayız.
Üçüncüsü de şu olsun:
Hükümet, soruşturmanın sağlıklı yürümesi için azami bir dikkat göstermeli, bağımsız “denetleme kurullarının” gölgesini eksik etmemelidir “soruşturma ekibi”nin üzerinden.
Bu yapılmazsa, FETÖ’yle mücadele, masum insanların da gadre uğradığı bir “kıyım hareketine” dönüşebilir, Kemal Kılıçdaroğlu gibi gayrı ciddi adamlara da “Biz zamanında uyarmıştık!” deme fırsatı doğar.
Kazanan da elbette FETÖ olur. Aman dikkat!