Alkışlar Abdülkadir Özkan için
Son yıllarda muhafazakâr Müslüman demokrat bir yazardan okuduğum en mükemmel faiz analizi…
Son yıllarda muhafazakâr Müslüman demokrat bir yazardan okuduğum en mükemmel faiz analizi…
Çünkü…
Bu analizi liberal ya da Ortodoks kapitalist bir kişinin yapması doğaldır…
Çünkü…
Özkan’ın yazısını onlardan biri yazsaydı, “vicdan değil cüzdan etkisiyle yazılmış” derdim…
Ama…
Yazının sahibi küreselleşmeyle arası iyi olmayan bir “Milli Görüşçü” olunca, yazı için söyleyebileceğim tek söz “Helâl olsun… Abdülkadir Bey vicdan sahibi biriymiş” olacaktır…
*
Herkese hatırlatırım…
İktisat bilimi = Arz – Talep kanunu…
TL’ye talep varsa ne yaparsanız yapın, faizleri düşüremezsiniz…
TL’ye olan talep doğal yoldan düşerse (Para bollaşırsa) ne yaparsanız yapın bu sefer de faizlerin düşmesini kimse önleyemez…
*
Tebrikler Abdülkadir
Özkan…
Harikasınız…
KÜRESEL SERMAYE ALDI
BAŞINI GİDİYOR
Abdülkadir Özkan…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, faiz oranlarının
yüksekliğinden şikâyetçi olduğunu belirtip bankalara yüksek faizi
düşürmeleri çağrısında bulunuyor. Bu isteğe katılmamak mümkün
değil. İstek doğru ama belli ki bankalara, daha doğrusu küresel
sermaye sahiplerine güç yetmiyor. Onlar yüksek faiz ve çeşitli
kalemler altında hizmet karşılığı yüksek oranlarda para kazanmaya
devam ediyorlar. Bu sebeple de bankaların elde ettiği
yüksek kar,faiz geliri üçer
aylık dönemler halinde medyada haber oluyor. Diyebiliriz ki, en
yüksek kâr elde eden kurumların başında bankalar geliyor.
Bankaların zararına iş görmeyeceklerini kabul etmekle birlikte
bankalar kazanırken vatandaşın fakirleştiği de bir gerçek. Bu
sebeple de
Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta bankaları faiz
oranlarını düşürmeye davet ediyor. Ne var ki Cumhurbaşkanı’nın bu
talebi karşılık bulmuyor. Bankalar bildiklerini okumaya devam
ediyorlar.
Böyle olunca ilk akla gelen soru, ‘Bankalar neden
bildiklerini okuyorlar, bu gücü nereden alıyorlar?’ Bu sorunun
çeşitli cevapları olabilir ama sanıyorum ilk akla gelen husus,
devlet ve özel sektör olarak borçlanmayı sürdürdüğümüz sürece bu
işi engellemek mümkün değildir. Bütçe açığının çeşitli yollardan
alınan borçlarla kapatıldığı düşünüldüğünde ister istemez borç
veren kurumların eli güçleniyor. Halbuki, devletin borç almaya
ihtiyacı olmasa ya da en aza indirebilse alacağı borcun faizini
kendisi belirleyebilir. Ama her ay piyasaya tahvil sürerek ya da
başka yoldan borç alınmaya devam edildiği
takdirde özellikle de borç verenlerin arasında küresel sermayenin
önemli bir yeri varsa, verdiği borcun getirisini (faizini) de
küresel sermaye sahipleri belirliyorlar. Küresel sermayeye
mahkumiyetten kurtulduğumuz takdirde ister istemez bankalar da faiz
oranlarını kendiliklerinden indirmek zorunda kalacaklardır. Önemli
olan ülke olarak borç stokunu bitiremesek bile en aza indirmemiz
şart. Bunun kolay olmadığını biliyorum. Borç stokundan
kurtulabilmek için öncelikli olarak üretime dönük yatırımlara
ağırlık vermek gerekiyor. Üretim yeterli oranda artırılamadığı
sürece, bırakın sanayi üretimini artırmayı, tarım ürünlerini bile
dışarıdan ithal etmeyi sürdürdüğümüz müddetçe bütçe açığını
kapatmak mümkün olmayacak, böyle olunca bu açık alınan borçlarla
kapatılmaya ya da dengelenmeye çalışılacak. Bu durum ister istemez
görünürde bankaların, perde arkasında ise küresel sermaye
sahiplerinin elini güçlendirecektir. Böyle olunca Erbakan Hocamın
kısa başbakanlığı döneminde neden ısrarla neden denk bütçe ve havuz
sistemini hayata geçirmek için gayret gösterdiğinin sebebi daha iyi
anlaşılıyor.