Ali Saydam o yazıya nasıl yanıt verdi?
"O zaman yıkıl Saydam... Çek kuyruğundan gitsin... Değil mi ki tutturmaya çalıştığın 'mizah kalibrasyonunu' değer verdiğin bir kişiye geçiremiyorsun, o zaman yazdığın iki iletişim kitabının ne kıymeti var?.. "
"O zaman yıkıl Saydam... Çek kuyruğundan gitsin... Değil mi ki tutturmaya çalıştığın 'mizah kalibrasyonunu' değer verdiğin bir kişiye geçiremiyorsun, o zaman yazdığın iki iletişim kitabının ne kıymeti var?.. Yak onları Taksim meydanında, git Bozcaada'da balık tut..." yazan Saydam 'Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir' adlı kitabının ikinci cildinde bu olaya mutlaka yer vereceğini de açıkladı.
İşte Ali Saydam'ın Siz de mi Ercan İnan?.. başlıklı o yazısı:
O bana dünkü yazısında 'Sen' diye hitap
etmiş.
Ben 'Siz' demeyi tercih ediyorum.
Çünkü pek tanışmayız. Tanışsaydık eğer ya da kitaplarımdan,
yazılarımdan, konferanslarımdan, TV programlarımdan bir nebze olsun
beni tanısaydı, benden 'Guru, duayen falan' diye
söz edilmesinden ne kadar haz etmediğimi bilir; dünkü yazısında
benimle ilgili 'Kendini 'Guru' ilan eden birisin'
şeklinde bir hitaptan kaçınırdı...
Kendileri bizim yazdıklarımızı okumaya değer bulmamış
olabilirler, ancak ben onu yazdıklarından tanırım. Her zaman
aklımda, çalıştığı gazetenin çizgisiyle uyumlu, kalemi kuvvetli,
konusunda uzman, yiğit, mert, dürüst bir gazeteci olarak yer
etmiştir.
O zeka ve erdem düzeyinde birisinin kalkıp yaptığımız bir espriyi
tamamen tersten anlayacağını rüyamda görsem inanmazdım...
Demek ki oluyor... Daha çok dikkat etmek lazım... Öğreneceğimiz çok
şey var... Ercan Bey'den özür dilemeden önce 'uyarı' olarak aldığım
dünkü yazısını hatırlamakta yarar var. Okuru bu çerçevede hiç
ilgilendirmeyen özel isimleri atarak, özetle buraya alalım:
'İletişim danışmanlığı hizmeti veren Ali Saydam yemeğin
sonlarına doğru dört gözle beklediğimiz!!! müjdeyi
veriyor.
- Gazeteci arkadaşlara hastanelerde bir indirimimiz olacak ya.
Onu da açıklayalım!
Sonra devam ediyor.
- Aslında bu indirim riskli. Çünkü hastaneye gelirler, bir de
verilen hizmeti beğenmezlerse vay halimize. Ben olsam bu indirimi
vermeyelim derim.
Sanki indirim bekleyen var.
Masada buz gibi hava esiyor. Duyduklarıma inanamıyorum...
Masayı terk ediyoruz. Sen bir iletişimcisin. Bu konuda dersler
veren, kitaplar yazan, bir de bu işin akademisini açacak kadar
iddialı görünen kendini 'Guru' ilan eden birisin. Bizleri nasıl
rencide ettiğinin farkında mısın Ali Saydam? Vallahi bu yaptığını,
bırak yeni mezun bir iletişimci, Ayşen Gruda yapmazdı...'
***
Shakespeare'in ünlü oyunu 'Julius Caesar'ın ünlü
sahnesi...
Brutus kamayı saplamış. Sezar inliyor: 'Et tu, Brute! Then fall,
Caesar.'
Sen de mi Brutus; o zaman yıkıl Sezar!..
Hissettiğim aynen budur...
O zaman yıkıl Saydam... Çek kuyruğundan gitsin... Değil mi
ki tutturmaya çalıştığın 'mizah kalibrasyonunu' değer verdiğin bir
kişiye geçiremiyorsun, o zaman yazdığın iki iletişim kitabının ne
kıymeti var?.. Yak onları Taksim meydanında, git Bozcaada'da balık
tut...
Kör kör parmağım gözüne düzeyinde sandığın bir esprin, 'Vallahi bu
yaptığını, bırak yeni mezun bir iletişimci, Ayşen Gruda
yapmazdı...' şeklinde veciz (!) bir reaksiyon alıyorsa ya da
diğerlerine geçmiş olsa da bir kişinin bile böyle bir reaksiyon
verebileceğini önden kestiremiyorsan, emeklilik günlerin gelmiş
demektir, dostum...
İşte bu öngörüyü hayata geçirmekte acizlik gösterdiğim için
özür dilerim Ercan Bey'den... Bir daha sonradan
'Bu şakaydı yahu!' diye açıklama yapmak zorunda
kalacağım kalibrasyonda hiçbir mizah olayına girmemek üzere kendimi
eğiteceğim...
Ve 'Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir' adlı
kitabımızın ikinci cildinde ele alacağım yeni gaflarıma bir
kategori daha ekleyeceğim. Başlığı da 'Zeka ve mizah anlayışı'
olacak...
Bu olayı oraya vakalardan biri olarak ekleyeceğimden kimsenin
şüphesi olmasın...
Tekrar özür dilerim, Ercan Bey...