Ali Kırca kelleyi kurtarmak için mi sustu?
Erdoğan bastı fırçayı, Ali Kırca sus-pus oldu kaldı. Yanıt verseydi o soruya kellesi mi giderdi...
Hatırlayacaksınız...
Ali Kırca, konuk ettiği Başbakan'a bir soru sormuş, gülümseyerek cevabı bekleme moduna geçmişti...
Ana...
O da ne?..
Babababa...
Bir fırça geldi ki konuğundan...
Al Kırca'nın sadece yüzü değil, beyazlaşmış saçları bile kızardı...
Önce sustu...
ERDOĞAN'IN ALİ KIRCA'YA ATTIĞI
FIÇRÇAYI İZLEMEK |
Sonra "Hık" etti..
Olmadı "mık" etti...
Kesmedi "ama..." diye devam etmek istedi "şey" falan...
Senteyi tutturamadı...
Ahmet Hakan da bir televizyoncu ve hem de sorgulayan bir televizyoncu ve Kanal 7'nin eski ankormanı olarak Ali Kırca'nın bu haline kızdı...
Ve haddini bildirdi...
Bakın nasıl?..
Fırçayı atana değil yiyene dikkat kesil
(....)
Bir televizyon programına konuk olan
bir siyasetçinin, kendisine sorulan soruyu beğenmemesi ve bunu
ifade etmesi en doğal hakkıdır.
Burada yadırganması gereken sorduğu sorunun arkasında durma
yürekliliği gösteremeyen gazetecidir.
Başbakan Erdoğan, “Böyle soru olur mu?” dediğinde, Ali Kırca’nın da
“Böyle soru tabii ki olur... Hangi soruyu soracağıma
siz mi karar vereceksiniz?” demesi gerekirdi.
Diyeceksiniz ki:
“Güldürme bizi... Böyle bir karşılık verseydi Ali Kırca’nın kellesi
giderdi.”
Kellesi gider miydi, gitmez miydi bilemem ama onurunun sağlam
kalacağı garantiydi.
Mesleğinde yapması gereken her şeyi yapmış bir gazeteciden
de “kelle”yi değil “onur”u koruması beklenir.
Hem kelleyi o vermese, sen vermesen, ben vermesem, nasıl çıkar
karanlıklar aydınlığa?