Ali Eyüboğlu Sayım Çınar'a konuştu: 'Amacım üzüm yemek bağcıyı dövmek değil'
Sayım Çınar Ali Eyüboğlu ile magazin dünyasını, Milliyet Cadde’yi, gelecek günleri konuştu. “Sanatçılarla bir tokat mesafesindeyim” diyen Eyüboğlu yine ses getirecek.
GAZETECİLER.COM - ÖZEL
İÇERİK
SAYIM ÇINAR
Sayım Çınar Ali Eyüboğlu ile magazin dünyasını, Milliyet Cadde’yi, gelecek günleri konuştu. “Sanatçılarla bir tokat mesafesindeyim” diyen Eyüboğlu yine ses getirecek.
AMACIM POPÜLER KÜLTÜRÜN KAYNAK KİŞİSİ OLMAK
Uzun yıllardır magazin gazeteciliği yapıyorsunuz. 83’ten bugüne çok şey yaptınız, çok şey yaşadınız. Araştırma haberciliğine de giriyor yaptığınız. Kendinizi nerede görüyorsunuz?
Amacım magazinin, popüler kültürün kaynak kişisi olabilmek. O yüzden haber yaparken de yazı yazarken de adı geçenlerden görüş almaya çok önem veririm. Yöneticilik yaptığım dönemde altını çizdiğim bir şey vardı; tırnak içinde yer vereceğimiz görüşlerin elimizde bant kaydı mutkala olmalı. Şov dünyası öyle bir mecra ki söylediklerini inkar edebiliyorl insanlar. O yüzden elinizde kanıt olmalı. Günümüz teknolojisi de buna müsait. Söylediklerini kaydettiğiniz halde “öyle demek istemedim” diyenler olabiliyor. Çıkarlar büyük olduğu için de bunu doğal kabul ediyorum. Evrensel gazetecilik kurallarına uymaya çalışıyorum. Magazin Gazetecileri Derneği’nin tüzüğünü ben yazdım. Dünyadan araştırma yaparak yazdım bunu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı karar benim için mihenk taşıydı. AİHM Prenses Caroline olayında Almanya’nın verdiği kararı bozarak, tersi bir hüküm kurdu. “Ünlülerin özel hayatı oturdukları meskenin dış kapısıyla penceresi arasındaki alanla sınırlıdır” deniyordu. AİHM, kamuya açık alana çıktıklarında da devam ettiğine hükmetti. Türkiye Cumhuriyeti’ni de bağlıyor bu karar. Yurttaş gazeteciliğinin ön plana çıktığı bir dönemdeyiz. Elinde akıllı telefon olan herkes tarafından özel hayat ihlal edebilir. Ben kendime yapılmasını istemediğim şeyi başkasına yapmamaya özen gösteriyorum, bu sayede de başımı yastığa rahat koyuyorum.
DERDİM ÜZÜM YEMEK, BAĞCIYI DÖVMEK DEĞİL
Köşe yazan gazeteciler zor durumlarla karşılaşabiliyorlar. Bu tip olaylar magazin basınında oluyor. Ahmet Hakan Yavuz Bingöl olayı gibi.
Anlam bozukluklarını editoryal olarak düzeltirseniz genelini değiştirebilir. Bingöl’ün sorunlu bir cümle kurduğu kanaatindeyim. Kendini tam olarak ifade etmedi. Ben kendi adıma cümle bozuk bile olsa o şekilde yazıyorum. Verdiği tarih isim yanlışsa da onu düzeltmiyorum. Kimi gazeteci söyleşiyi karşısındakinin anlatmak istediklerini ifade etmek için yapar, kimi de karşısındakinin açığını yakalayıp, onu zor durumda bırakmak için. Ben eskiden daha acımasızdım. Zamanla değişti. Bandı çözerken arıyor karşı taraf, “Şu ifademi düzeltmek istiyorum” diyor, o durumda tabii ki kabul diyorum. Uzun soluklu bir yolculuk yapıyoruz. Üzümü yemenin peşindeyim, bağcıyı dövmenin değil.
Öç alma duygusuyla yazı yazanlar var. Şovmen gibi var olan gazetecileri görüyoruz.
Ben popüler kültür yazıları yazıyorum. Popüler kültür yıldızlarına öykünmeye başlarsak, ne bizim kazancımız yeter, ne de mesleğimizin etiği buna müsait. Rollerin değişmemesi lazım. Karşı tarafa düzgün ayna tutmanın ötesine geçmemeliyiz.
Her alanında çalıştınız medyanın, muhabirlik, yöneticilik… Milliyet Cadde’desiniz 2015 itibariyle de.
01.01.2015 itibariyle Milliyet Cadde’nin yayın yönetmeniyim. Milliyet okurunun her platformda açıp okuyabileceği bir aile gazetesi yaratmaya çalışıyorum.
Sansasyon haber peşinde değiliz. Sosyal medyanın hızla büyümesiyle işimiz biraz daha zorlaştı. Bu enformasyon ve bilgi kirliliğinde gazetecilere düşen görev, “Doğru ve hızlı haber” vermek. Bir olay olduğunda okurun, “Cadde bu işi nasıl verdi?” merakına cevaz verebilirsek ne ala! Hedefimiz bu.
Nasıl ki bir maçta tartışmalı pozisyon olduğunda insanlar ertesi gün görüşlerine itibar ettiği futbol yorumcularından bu konuyu okumak istiyorsa Milliyet Cadde’yi de böyle bir yere konumlandırmak istiyorum.
OKURLARI KÜSTÜRMEYECEĞİZ
Rakipleriniz de çok fazla.
Milliyet Cadde’nin cemiyet haberleri sayfası yoktu. Atılay Kandemir’i aldık ve ikinci sayfayı teslim ettim ona. Haftanın beş günü cemiyet hayatından haberler yapacak, o insanların evlerine, işyerlerine gidecek, röportajlar yapacak. Sansasyon değil, güzel, ayrıntılı haberler vereceğiz. Bar kapılarında hiçbir şey söylemeyen ünlülerden çok, sanat adına bir şey üretenlere yer vermek hedefim. Sanatı ve sanatçıyı yücelten, insan onuruyla oynamayan, saygın bir magazin haberciliği yapmaya çalışacağız.
Magazin gazetecilerinin konumlandırılması için çok önemli bu anlattıklarınız. Artık sansasyonel haber görmeyeceğiz demek ki.
Bir örnek vereyim, birkaç gün önce “bir dost” aradı, Emre Altuğ ile Çağla Şikel’in ayrılacağını, dış etkenleri söyledi. Önce ona, sonra gazetedeki arkadaşlara dedim ki, mahkemeye başvurdukları gün Milliyet Cadde’de yer alacak bu haber. Nitekim öyle de oldu.
YEDİĞİNİN PARASINI ÖDÜYORSA YAZABİLİR
Gurme yazarlar da oluyor. Bu tarz yazar var mı sizce? Artun Ünsal gibi isimler var mı?
Yaşadıkları değil, özendikleri hayatı yazıyor çoğunluk. Bu ülkede köşe yazmak isteyen çok insan var. Her birine bir köşe versek, Milliyet Cadde 70 - 80 sayfa olacak. Yazarlığa müthiş talep var. Almanya’da blog yazarları çok meşhur. Farklı şeyler yazıyorlar. Bizde büyük sitelerde yazanlar ünlü. Yemek yazarı, içki yazarı sayısında bir toparlama yapacağım. Kim ilgi görüyor bakacağım. Yediğinin parasını ödüyorsa yazsın.
Aynı zamanda bir televizyon eki çıkartıyorsunuz. Diziler, yayın yönetmenleri var dergide. Reyting sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
200’den fazla televizyon kanalı var. Türkiye’nin 2.5 milyar dolarlık reklamla bu kadar televizyonu beslemesi imkansız. Yeni reyting sisteminden bazı kanallar, dizi yapımcıları ve oyuncular şikayetçi; “Bu ölçüm sistemiyle kaliteli dizi tutturmak olanaksız” diye. Bu sezon Star TV Paramparça, TRT 1 Diriliş bu efsaneyi çökertti. Seyirciye eli yüzü düzgün iş verince bağrına basıyor. Sosyal medyada hafta sonunda bir fırtına koptu, “Oynanmayan maç nasıl reyting listesinde olur?” diye. Oysa reyting listelerini yayınlayan bir internet sitesinin yaptığı bir hataydı bu. Reyting mağduru olan bir yığın insan balıklama atladı bunun üstüne ve hepsi de ofsayta düştü. 200 milyon dolar dizi ihracından para kazanıyoruz. Aynı konuları sürekli işleyerek olmaz, seyirciye saygı göstermek gerekiyor. Televizyon demek dizi demek değil, yarışma haber tartışma da olmak zorunda. Tv8’in AB’de 2. kanal olması önemlidir.
Armağan Çağlayan geçenlerde bir söyleşi yaptı İzzet Çapa’yla, sushi lahmacun tartışması yer aldı sosyal medyada..
Sushi Japonya’ya has bir yemektir. Esnaf lokantasında da vardır, özel bir yerde de vardır. Lahmacunla sushiyi mukayese etmek tuhaf. Farklı kültürlerin yemekleri sonuçta.
Televizyonda magazin programları var, evlilik programları devam ediyor son hız. Nasıl bakıyorsunuz bu ortama?
Evlilik programlarına sıcak bakmadığımı defalarca yazdım. Sebebi de şu: Karşı cinsin sınıf atlamak için kullanmaya çalıştığı bir arenaya dönüştü. Yeteneği, duygusu, bilgi birikimi önemli değil artık. Ne sunabileceği konuşuluyor. Reyting alsa bile faydalı bir iş olduğunu düşünmüyorum Türkiye’ye. Bir yandan da kendini ifade edemeyen, partner bulamayan çok insan olduğunu gördük. Facebook bir arenaya dönüştü. Gittikçe fakirleşen toplumlarda böyle şeyler çoğalır.
KLİKLEŞME VE ÖTEKİLEŞTİRME ÜRETİMİ DÜŞÜRÜYOR
Bu yıl siyaset konuştuk en çok. Magazinsiz de olmuyor ama.
Hepsinin yeri farklı. Üzücü olan kutuplaşmanın çok olması. İfade özgürlüğü gittikçe azalıyor. Ya benimsin ya toprağın mantığı var. Klikleşme ve ötekileştirme üretimi düşürüyor, ülkeyi geriye götürüyor.
Bir dönem televizyon programı yaptınız. O dönemde de çok nettiniz. Ünlülerle nasıl tutuyorsunuz mesafenizi?
Bir tokat mesafesindeyim. Sanatçının çekim alanına girince özgürlüğünüzü teslim edersiniz. Negatif haberlerini göremezsiniz. Onun PR’cısı haline gelirsiniz.
Önümüzdeki günlerde Cadde’de bizi neler bekliyor?
Tiyatro, kitap tanıtımları ve sinemaya hak ettiği yeri vermek istiyorum. NTV’den Gülay Avşar’a yazdırmak istiyorum, anlaşmak üzereyiz. Ece Vahapoğlu da var düşündüğüm isimler arasında. Hayatın içindeki her şey Cadde’de olacak. Son yıllarda medyada yöneticilik yapanlar PR’cılara çok kötü davranmaya başladı. Ben mümkün olduğunca o alanı da açacağım. Yazılı medyada işsiz kalanlar o alanda iş buluyor sonuçta ve biz desteklemeliyiz, onlar da bizim paydaşımız.