Ali Bulaç

ZAMAN

Eski Ahit kitaplarından biri olan Vaiz, 1, 8’de şöyle bir hüküm cümlesi vardır:

“Fazla bilgelik olan yerde, fazla keder vardır…”

Buna benzer bir cümleyi şimdi hatırlamadığım bir oyunda replik olarak duymuştum.

Mealen şöyle idi:

“Kim ki çok düşünür; o düşünen beyne tehlikeli fikirler üşüşür…”

Bazen keşke çok şey bilemeseydim diye düşündüğüm oluyor…

O zaman ne kasetlerde dinlediklerim kederlendirirdi beni…

Ne de…

“Yolsuzluk ve rüşvet” denilen illetlerin bana ve içinde yaşadığım halka verdiği zarar umurumda olurdu…

Yalan Dünya’nın bölümlerinden birinde Gülse Bilsel, Çağatay rolünü oynayan Hakan Meriçliler’e antidepresan bağımlısı bir hasta rolü yazmıştı…

Gelen bir telefonda teyzesinin öldüğü söylendiğinde; uyuşan, düşünmeyen beyni teyzesinin ölümünü öylesine sıradan kabul ediyordu ki gayri ihtiyari o yaman çelişkiye çok gülmüştüm…

Sözü Ali Bulaç’ın bugünkü Zaman’da “Siyasette panikatak” başlığı altında yayımlanan makalesine getireceğim.

Ali Bulaç bir İslâm bilgesi…

İslâm dinini en iyi bilenlerden…

Haliyle…

“Müslüman Siyaset İnsanı” kimliği ile tebarüz eden Başbakan’ın, “Müslüman” bir Cemaatin manevi lideri olduğu kabul edilen Fethullah Gülen’in şahsında milyonlarca gönüllüsü olan bir İnanç Hareketi’ne yönelik çok ağır eleştirilerinin bütün inançlı Müslüman’ı nasıl kırdığını görüyor…

Ama…

Bilgeliği, peşi sıra düşünmeyi de getirdiği için; Hükümetin içinde ve bizzat Başbakan’ın şahsında bazı “olmaması gereken” ama olduğuna ilişkin somut “deliller” bulunan iddialara karşı da “kayıtsız” kalamıyor…

Hele Başbakan’ın o söylentileri nötraliz edebilmek ve hatta tam aksi yönde Gülen ile Hizmet’i “doğuştan suçlular” sınıfına koyabilmek için ortamı daha germesini hiç kabul edemiyor…

Ve…

Mezkûr yazısının bir yerinde şöyle diyor:

 

Bölgemizde etnik ve mezhep çatışmaları, siyasî iç savaşlar yüz binlerin hayatına mal oluyor. Yönetimde acze düşen liderler Neron gibi şehri yakmaktan çekinmiyorlar. Bu yangın Türkiye’ye sıçrayabilir. Bu aşamada hukuken ve demokratik prosedürler açısından yanında yer alınacak “siyaset” ortalıktan çekiliyor. “Bu siyaset”in yanında yer almaya çağıranlar hukuksuzluğa, güce güzellemeler yapıyor. Ortada siyaset yok, mekanizmaların çöktüğü, grupların nefret yüklendiği, aklın ve mantığın kabaran öfke dalgalarının gerisine düştüğü, kısaca sosyolojimizin güvenlik krizine girdiği cinnet hali yaşadığımız bir durum söz konusu.

 

Eğer sakinleşemezsek ülke yönetilemez. Sandıkla gelen sandıkla gitmeli. Bu temel kuraldır ama güvenlik krizi her şeyin önüne geçebilir. Kaos demokrasiyi boğabilir. Siyasetin panikatak halini yaşıyoruz. Bir an önce bu siyaset tarzından çıkmamız lazım.

 

Ey güzel insanlar…

Ali Bulaç’ın yazısının en çok yürek yakan bölümünü sunduktan sonra yine tarihten bir örnekle devam edeyim…

Truva Kralı Priam’ın kızı Kassandra’yı bilirsiniz…

Tanrı Apollon’un âşık olduğu…

Ama…

Aşkına karşılık bulamayınca; gelecekle ilgili her şeyi görme yeteneğini verdiği ancak aynı zamanda da kimseyi inandıramamak gibi bir çaresizliğe düşürdüğü Kassandra’yı…

Bütün bilgeler de bir bakıma birer Kassandra değil mi?..

Meselâ Ali Bulaç…

Bilgeliği ve deneyimleri nedeniyle, demokrasisi tam oturmamış bir ülkede etnik ve mezhep tartışmalarının o ülkeyi nasıl da bir yangın yerine çevireceğini çok iyi biliyor…

Ve…

Kassandra gibi haykırıyor…

Ama…

O haklı haykırışı en çok görmesi gerekenler onun doğru söylediğine inanmıyorlar…

Nefis makalesiyle Ali Bulaç “Günün Köşe Yazarı”…