Ali Bulaç açık açık 'paylaşalım' dedi
Ali Bulaç üstü kapalı olarak iktidar-cemaat kapışmasına dahil oldu. İktidara "Rabbenâ hep bana" olmaz diye seslendi.
GAZETECİLER.COM -
Zaman yazarı Ali Bulaç'ın yazısı çok
ilginç satırlar barındırıyor. Bulaç iktidara "gücü paylaşalım"
çağrısı yapıyor ve diyor ki;
"Rabbenâ hep bana"
olmaz...
Ali Bulaç'ın bu çağrısı cemaat adına mı derseniz,
sanmıyoruz...
Kişisel görüşlerini, "arzu" ve isteklerini ifade etmiş... Bunu
yaparken de "cemaatler" adına talepkar olmuş.
AK Parti'nin iktidara cemaatler sayesinde
geldiğini iddia eden Bulaç, Türkiye'nin bu "mesut"
işbirliği ile şahlandığını söylemiş ve adeta iktidardan bunun
"diyetini" istemiş.
RABBENA HEP BANA
Demiş ki;
"Akıllı tüccar, kazanan ve kazandıran tüccardır.
"Rabbenâ hep bana" diyen tüccar bir-iki defa kazanır, ama eninde
sonunda kaybeder. Siyasette de sürekli kazanmanın yolu, katılımı
sağlamak, kaynaklar üzerinde tekel kurmaktan, temellükten
kaçınmaktır."
MESUD İŞBİRLİĞİ
Sosyal İslam, 21. yüzyılın başına kadar doğrudan siyasete
karışmıyordu, pratik ve pragmatik yöntemler takip ederek seçimden
seçime siyasete katılıyordu. 2002 seçimlerinden sonra
cemaat ve tarikatların daha belirgin olarak
siyasete katılmalarını zorunlu kılan sebep, siyasete ve iktidara
olan hevesleri değil, 28 Şubat darbesinin verdiği derin acı; askerî
bürokrasinin devlet tekelini elinde bulunduran "sekter bir
cemaat" olarak devam eden tehditleri; Anadolu'da kendi
enerjisiyle sermaye biriktirip küresel sürece katılan küçük ve orta
ölçekli tüccar ve sanayici kitlesi; dindar-mazbut ailelerin
üniversitelerden mezun olan yüz binlerce gencinin istihdam sorunu
ve 2001 krizinde gözlendiği üzere merkez sağ ve merkez sol
partilerin Türkiye'de sebep olduğu çöküntünün ülkenin geleceğini
tehdit eden boyutlara ulaşmasıdır.
Bu dönemde AK Parti'nin geleneksel Milli Görüş çizgisini gözden
geçirip iktidara yürümesi, eşzamanlı cemaatlerin -tek bir
cemaat değil- ona toplumsal olarak da destek vermesiyle mümkün
oldu. Selçukluların hâkim olduğu Anadolu'daki hat üzerinde
yaşanan iktisadî ve dinî hareketlilik benzer şekilde 21. yüzyılda
da ortaya çıktı. Bu mesud işbirliği sonucunda Türkiye hamle
üzerine hamle yaptı, krizi aştı, dünyanın 16. ekonomisi
olma başarısını yakaladı; AK Parti girdiği her mahallî ve genel
seçimden gücünü artırarak çıktı, bölgeye açıldı, siyasî istikrar
sağlandı ve en önemlisi sivil siyasetin askerî-bürokratik
vesayetten kurtulması yönünde büyük başarılara imza attı.
BU İŞBİRLİĞİ
ZORUNLU
Geldiğimiz nokta bu işbirliği ve dayanışmayı
zorunlu kılıyor; her türlü temellük, inhisar ve
fitneden uzak durmayı gerektiriyor. Bugünkü
olaylara yakın, dar açılardan değil, 300 yıllık bir perspektiften
bakmalıyız. Üçüncü şahısların, iç ve dış güçlerin körüklediği fitne
ülkenin tamamına ve Ortadoğu'nun geleceğine dönüktür. Hepimize
büyük sorumluluklar düşüyor. "Fitne katilden beterdir".
Kardeşçe, adaletle, paylaşarak ve fedakârlık yaparak yolumuza
devam etmekten başka seçeneğimiz yok..
Yazının tamamı için