Akyol ile Özkök arasındaki tartışmanın arka planı...

Emin Çölaşan Hürriyet’teki köşesinde Ecevit’in aylarca yıkanmadığını, çok pis koktuğunu ve aklının başında olmadığını....

ADNAN BERK OKAN

Medyada kopartılan "Erdoğan'dan sonrası" fırtınası bana 2002 yılı Mayıs ayı ve daha öncesini hatırlattı…
DYP
’de yaşanan o “tatlı telâşı”
O günlerde de Tansu Çiller ve çok yakın birkaç çalışma arkadaşı kendilerini bir anda MHP’nin yerine hükümet ortağı olarak görmeye başladılar…
Neden mi?..
Anlatayım…

Özer Çiller’i kim ikna etmişse etmiş; halen tutuklu olarak Silivri Cezaevinde bulunan Sedat Peker’in, ANAP ve MHP’den çok sayıda milletvekilini ikna(!) ederek DYP’ye geçirebileceğini söylemişti…
Bunun üzerine harekete geçen Özer Çiller, Sedat Peker’den bir randevu istemiş, randevu talebi de Caddebostan’da bir evde (Tansu hanımın danışmanlarından birinin evi) görüşülmek şartıyla kabul edilmişti…
O görüşmede ANAP ve MHP’den toplam 20 milletvekilinin DYP’ye “transfer” olabilecekleri konusunda mutabakat sağlandı…

Peki…
ANAP ve MHP’den 20 milletvekili DYP’ye transfer olacak da ne olacaktı?..
Onu da anlatayım…
Ama önce senaryoyu hatırlatayım…

 

Ecevit iş göremez hale gelinceeee…

Ecevit
’in bizzat besleyip büyüttüğü bir “nankör kedi”; kendisine ihanet hazırlığı içindeydi…
Başbakan olmak istiyordu ve dönemin büyük medya gücü de bunu destekliyordu…
Ama nasıl?..
Nasılını da kendisine şöyle anlattılar…


Ak Parti parçalanır mı?..

“Erdoğan’dan sonra ne olacak?”
tartışmasını kim başlattı?..
Bilmiyor musunuz?..
O zaman siz “siyasi” gazeteciliği hiç izlemiyorsunuz…
İzleseydiniz, tartışmayı başlatanın “bir gazeteci/yazar” olduğunu da bilirdiniz…
Hem de…

Ak Parti Hükümeti’nin kurulduğu günden beri “en inançlı” savunucularından biri olduğunu…
Ve…

Doğan Gurubu’nda yazdığını…
Ve…
Son 20 yılın bütün siyasal iktidarlarına “destek” verip bütün başbakanlarla “dost” olduğunu…

Evet efendim…
“Erdoğan Sonrası Ak Parti ve Başbakanlık”
tartışmasını Hürriyet Gazetesi yazarlarından Taha Akyol başlattı…
Tabii ki bu arada birileri de boş durmadı…
Bir kamuoyu araştırma şirketine “ısmarlanan” Erdoğan’ın genel başkan olmadığı bir durumda Ak Parti’nin başına ne tür büyük belâlar(!) geleceği soruşturuldu ve yayımlandı…
Sonuç Ak Parti için felâketti…

Eş zamanlı olarak (hem de fol ve yumurta ortalıkta görünmezken) Ak Parti meclis Gurubu ve Hükümeti ile Gülen Hareketi arasında “uzlaşmazlıklar” baş gösterdiği iddiaları aldı yürüdü…
Bu konuda mahkeme tarafından doğruluğu tescillenmiş gibi “örnek kavgalar” bile aktarıldı kamuoyuna…
Yani…
Halkın seçmekten vazgeçemeyeceği bu büyük siyasi gücün sadece içten ve nifakla çökertilebileceğini görenlerin yazdıkları senaryo sahnelenmeye başlamıştı…
Ak Parti’den kurtuluşun tek yolu vardı:

Partiyi içeriden parçalamak…

 

Ecevit’e “iş göremez, başbakanlık sorumluluğu taşıyamaz” raporu alınacaktı?..

İyi ama raporu kim verecekti?..
Tabii ki Mehmet Haberal’ın hastanesindeki “kurul”
Haberal, Çiller’in çok yakın bir çalışma arkadaşı ve eski bakanının da kankası gibiydi (bugün de öyle) adeta…

Yani…
“İş göremez raporu” alınabilmesi zor değildi…
Böylece Başbakan’ı istifa eden Hükümet de “düşük” sayılacağı için yerine yenisi kurulacaktı…

Tansu Hanım da bu arada Ecevit’e “iş göremez raporu” alınacağına ikna edilmişti…
Yani…
Bütün mesele, DYP’nin ANAP’a karşı sayısal üstünlük kurmasındaydı…

Dönemin Cumhurbaşkanı da hazırlıklıydı...
Yeni hükümeti kurma görevini DSP Milletvekili Hüsamettin Özkan’a verecekti…
Hem de bir zamanlar kendisini “nankör kedi” olarak suçladığı halde…
Özkan yeni Hükümeti kurarken MHP’ye teklif bile götürmeyecek, yerine DYP monte edilecekti…

Yeni 20 milletvekiliyle güçlendirilmiş DYP

Ve…
Hükümet ortağı olmaktan başka hiçbir çaresi olmayan zayıflatılmış ANAP bir diğer hükümet ortağı olacaktı…

Çiller ve eski bakanlarından birinin sevinçli telaşı işte bu yeni kurulacak hükümette yer alacak olmalarından kaynaklanıyordu…
Çünkü…
Ekonomi yönetimi tamamen Tansu Çiller’e bırakılacaktı…

Yani…
12 Eylül 1980 ihtilâl döneminde uygulanan “Turgut Özal Modeli”

Yani...
Tansu Hanım, “Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı” olacak; Kemal Derviş Amerika’ya postalanacaktı…

Böylece…

5 Nisan 1994 günü açıkladığı ekonomi programı erken seçim yüzünden yarım kalan Tansu Çiller, Kemal Derviş’in orta vadede mutlak başarı sağlayacağı bilinen ekonomik kararlarının “uygulayıcısı” ve “başaranı” olacaktı…
ANAP bu oyunu gördüğü halde hükümet dışında kalmamak için (çünkü kabul etmeseydi 28 Şubat sürecindeki DYP gibi eriyip gidecekti) kabul etmek zorunda kalmıştı…

Hüsamettin Özkan ise, “ekonomiyi soğutmuş, enflasyonu ve faiz oranlarını düşürmüş bir Başbakan olarak” bütün solun doğal liderliği koltuğuna oturacaktı

 

Çölaşan Ecevit için “kirli” dedi…

 2002 yılında aynısı sahnelenen oyunda olduğu bugün gibi yine Hürriyet var oyunun başrollerinde…
Ama…
O günlerin kahraman(!) gazetecisi Emin Çölaşan’dı…
Bugün ise Taha Akyol

Nasıl mı?..
Anlatayım…

2002 yılı Mayıs ayında Ecevit Haberal’ın yönetimindeki Başkent Hastanesi’ne yatırıldı…
Başbakanımızın “çok hasta” olduğuna ilişkin haberler yayıldı Doğan Medya aracılığıyla…
O kadar ki…
Okurlarının “sıkı bir Ecevitçi” olarak bildikleri Emin Çölaşan Hürriyet’teki köşesinde Ecevit’in aylarca yıkanmadığını, çok pis koktuğunu ve aklının başında olmadığını anlattı köşesinde…
Başta “Ecevitçi” okurları olmak üzere herkes çok şaşırdı…

Yine aynı günlerde Çiller’in danışmanlarından biri partinin web sayfasında Haberal ile Çölaşan arasındaki dostluğa dikkat çekti…
Ecevit
’in hastaneye yatırılmasıyla Çölaşan’ın yazdıkları arasında bir ilgi kurarak soruyordu:

1.) Ecevit’e ‘Başbakanlık yapamaz” raporu mu verilecek?..
2.) Başhekim Haberal’ın ABD’de CIA bursuyla okuduğu doğru mu?
3.) ABD’nin Ecevit’i istemeyişinin sebebi, Başbakan’ın Irak’a yapılacak müdahaleye sıcak bakmayışı ve TSK’nın bu konuda görevlendirilmeyeceği mi?..

 Makale çok kısa bir süre sonra (gün içinde) siteden kaldırıldı…
Aynı gün DSP milletvekillerinden biri, siteden kaldırılan analizi kopyalayıp Rahşan Hanım’a götürdü…
Kısa bir süre sonra Rahşan Hanım işte o ünlü açıklamasını yaptı…
Başbakan Ecevit hastaneden çıkarılıp evine götürüldü…
Tedavisi özel doktorlar tarafından evinde yapıldı…

Tabii ki…
Oyun bozuldu…
Bahçeli bu “ihanet” oyununu asla unutmadı ve ilk fırsatta da ülkeyi erken seçime götüren o açıklamasını yaptı…

 

Çiller – Doğan kavgası

 Şimdiii…
Yazımın başına döneyim…
O günlerde bu olup bitenlerden “en haberdar iki kişi” Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök ve Milliyet Gazetesi “gizli başyazarı” Taha Akyol’du…

Özkök, Özkan tarafında yer alır ve dizayna destek verirken; Akyol DYP ve ANAP’ı kontrolü altında tutuyordu…
28 Şubat sürecinde başlayan Çiller – Doğan kavgası da sonlandırılmıştı…
Her zaman olduğu gibi “kişisel çıkarlar”, “kişisel onur”a galip gelmişti..

Diyeceksiniz ki:
“Ecevit ve MHP neden dışlanmak istenilmişti?..”
Buyurun o halde…

ABD, Irak’a ikinci operasyonu yapmak için bahane arıyordu…
Aslında bahane hazırdı ancak Türkiye’ye ihtiyaç vardı…
Daha doğrusu TSK’ya…
Başbakan Bülent Ecevit Irak Devlet Başkanı Saddam’ın bölgedeki en yakın dostuydu…
ABD
’nin Irak’a müdahale etmesine asla izin vermeyeceğini net bir dille açıklıyordu…
Hatta…
Ecevit, kendisini ikna etmek için geldiğini bildiği İsrail Başbakan’ı Sharon’ı aşağılıyor, kovmaktan beter ediyordu…

MHP lideri Bahçeli de ABD’nin Irak’a yapacağı olası bir operasyona MHP Gurubu olarak asla izin vermeyeceklerini söylüyordu…

Aynı süreçte DYP Genel başkanı Tansu Çiller ise şu açıklamayı yapıyordu:

“Amerika’nın Irak’a askeri müdahale yapılacağı kesindir ve o süreçte ben Başbakan olmak istiyorum”…
Bunun tercümesi şuydu:

“Ey Amerika… Ecevit’i mecliste düşürmek kolay da değil, doğru da değil ama görev yapamayacağına dair bir rapor alınırsa sonrası kolay… Hükümeti ben kurarım. MHP’yi hükümetin dışında bırakırız. Biz yolumuza DYP – DSP – ANAP olarak devam ederiz. Ve Irak operasyonuna her türlü siyasi ve askeri desteği veririz”…

 Yaaa…
İşte böyle…
Bugünlerde “Erdoğan’ın hastalığı” ile ilgili merakları(!) ve Şike yasasının Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasında “kavga” yarattığı/yaratacağı iddialarına 2002 yılı Mayıs ayında yaşadığımız siyasi senaryoları hatırlayarak irdeleyin…

Yani…
Benden söylemesi…
Yani…
Ertuğrul Özkök / Taha Akyol çekişmesi “kayıkçı kavgası” olabilir…

adnanberkokan@gmail.com