Aktüel'in sansürlediği yazar bakın olayı nasıl yorumladı!

"Sansür" başlıklı yazısında Öğüt, "editöryal serbestlik" diye bir şeye hiç inanmadığını; ama dava'ya ve dava arkadaşlarına inandığını yazdı.

GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK

Sabah yazarı Hilal Kaplan’ın eşi Suheyb Öğüt’ün Aktüel’in sitesine dün eklenen ‘Bravo Hocam! Bravo!’ başlıklı ve Davutoğlu'nu çok sert şekilde eleştiren yazısı siteden apar topar kaldırılmıştı.

Öğüt yazısına “Hocam, sizin bu partide tek bir rolünüz vardı: O da Erdoğan’a vekalet etmekti. Sonra da başkanlık sistemi için mücadele etmekti. Ama yapmadınız…” ifadeleriyle başlıyordu:

Bu yazıyı seçimlerden bir gün sonra 8 Haziran’da kaleme aldığını dile getiren Öğüt, ‘Kol kırılır yen içinde kalır ve aman fitne çıkmasın işgüzarlığıyla’ köşesine koymaktan vazgeçtiğini belirttikten sonra, Davutoğlu'nun iflah olmayacağını anladığında ise yazıyı yayımladığını açıkladı. Ancak yazı yayınlanmasından sadece birkaç saat sonra Aktüel dergisinin internet sitesinden kaldırıldı. Suheyb Öğüt, kaldırlan yazısını, derginin köşesinden kaldırılması üzerine kişisel blogunda yayımladı.

Sansür'ün medyada duyulması ve konuşulmaya başlanması üzerine Suheyb Öğüt bugün yeni bir yazı kaleme aldı. "Sansür" başlıklı yazısında Öğüt, "editöryal serbestlik" diye bir şeye hiç inanmadığını; ama dava'ya ve dava arkadaşlarına inandığını; yazılarının hepsini aynı davaya baş koyan editörlerin istediklerini gibi değiştirebileceğini, hatta sansürleyebileceğini yazdı. Öğüt, "Aktüel'in yazımı kaldırmış olması beni zerre kadar gücendirmiş değil." dediği yazısında o yüzden Aktüel'de yazmaya devam edeceğini, ama dava uğruna yaşanan fikir ayrılıklarını da dile getirmeye devam edeceğini yazdı.

İşte Öğüt'ün yazısından çarpıcı bölümler:

SANSÜR

Lafı hiç dolandırmadan kanaatimi ifade edeyim:

"Editöryal serbesti" denen şeye hiçbir zaman inanmadım.

Yeni Şafak'ta yazmaya başladığımda da, Aktüel'de yazmaya başladığımda da editörlerime ilk ettiğim kelam şu olmuştur:

"Ben editöryal serbestiye inanmam."

"Ben editöre, o editörü istihdam eden müesseseye inanırım."

"Ben davaya inanırım."

"Dava arkadaşına inanırım."

"Bu yüzden yazdığım yerde görmek istediğim ilk şey, bana ne kadar ifade serbestiyeti verileceği değil, inandığım davaya münasip ne ölçüde amel edileceğidir."

"Bu yüzden, mesela Doğan Medyası bütün yazılarıma sınırsız bir serbesti verse dahi orada yazmak aklımın ucundan geçmez." (Büyük konuşmaktan Allah'a sığınırım. Rabbim böyle bir şeyi yazdıysa da bozsun!)

"Ama yazılarıma müdahale edilme ihtimali olan bir yerde, şayet adaleti ispata, zulmü nefye muvafık bir gayret varsa, ben evvela bu gayrete bakarım."

"Şayet burada yazıyorsam, burayı ve buradakileri dava arkadaşım olarak gördüğüm için yazıyorum."

"Ve dava arkadaşlarım bana her hususta teklif ve tavsiye de bulunabilirler."

"Elbette ben de onlara."

"Yazılarıma müdahale etme hususunda hiç çekinmeyin!"

"İster 'şu cümleyi değiştir' deyin, ister 'bu yazıyı hiç koymayalım' deyin, fark etmez."

"Bunların hepsine sonuna kadar açığım. Açığım zira, sizin bu tür tekliflerde bulunmanızın ardındaki saikle, bana o yazıyı yazdıran saik arasında bir fark yok. Hepimiz adalet yolunda olduktan sonra ihtilaf etmemizde, benim size, sizin bana müdahale etmesinde hiçbir beis yok."

"Yalnız tek bir arzum var: Sakın bana emrivâkî yapmayın!"

"Benim fikrimi almadan, bana müdafaa fırsatı vermeden yazım üstünde küçücük bir müdahale bile yaparsanız, işte o zaman çok fena bozuşuruz!"

"Ve şayet müşterek mücadele ettiğimiz davadan caydığınızı görürsem, hiçbir yazıma müdahale etmeseniz dahi, düşman oluruz!"

"Benim burada yazmak istemenin ilk sebebi milleti irşad etmek değildir. Benimle beraber aynı dava için mücadele edenlere olan desteğimi cümle aleme izhar etmektir."

Hâsılı kelam, Aktüel'in yazımı kaldırmış olması beni zerre kadar gücendirmiş değil.

Nitekim editörlerim bu hususta bana emrivâki de yapmış değiller.

Bu müessesedeki dostlarımın niyetlerinden, davaya olan sadakatlerinden zerre kadar şüphem yok!

Onun için burada yazmaya devam ediyorum.

Elbette ki bu, Aktüel'in yazım noktasındaki yayın siyasasına katıldığım mânâsına gelmiyor.

Ben yazımın arkasındayım.

Arkasında olduğum için de, hiç tereddüt etmeden bloguma koydum.

Mesele bu kadar.

Bir de şu hususa temas edip makalemi noktalayayım:

Editöryal serbesti, dünyanın en büyük yalanıdır.

PKK medyasında Apo aleyhtarı bir yazı yazmak mümkün olmadığı gibi, PKK içindeki çekişmeleri telaffuz etmek de imkansızdır.

Ulusalcı medyada Erdoğancı bir makale telif ederseniz, dünyayı başınıza yıkarlar.

Doğan medyasında Doğan hakkında, Fetocu medyada Feto hakkında menfi tek kelam edemezsiniz.

Şimdiden söyleyeyim: Ben editör olsam, sansürleyeceğim çok yazı olurdu:

Irkçı bir yazıya müsaade etmezdim.

Yalan ve iftira içeren bir yazıya müsaade etmezdim.

Bu yüzden adım "sansürcüye" çıkacak olsa da, zerre kadar umurumda olmazdı.

Sanıyorum herkesin böyle benim gibi kırmızı çizgileri, bu çizgilerin icap edeceği sansür anlayışları vardır.

Demem o ki, Allah aşkına, bırakalım bu editöryal serbesti geyiğini.

Mesele serbestiyet değil, davadır! Editörün ya da yazarın davasına ihanet edip etmemesidir.

O kadar çok editöryal serbesti düşkünüysen kardeşim, o zaman hiç editörün olmadan yazarsın. Kendine bir blog açar, serbest serbest takılırsın.