Akşam'dan Kandil ve Karayılan bombası!
AKŞAM yazarı Serdar Akinan, PKK'nın iki numarası Murat Karayılan ile Kandil'de görüştü. İşte Akinan'ın Kandil izlenimleri:
Günün bombasını Akşam yazarı Serdar Akinan patlattı. Akinan Suriye gezisinden sona Kandil'e gitti ve önde gelen PKK yöneticilerinden Murat Karayılan'la görüştü.
Akinan, Kürt sorununda yaşanan gerilimili sürece ve olası gelişmelere dair geniç bir röportaja imza atarken gündemin tartışma konusu olacak önemli açıklamalar almayı da başarımış.
İşte Akinan'ın Kandil izlenimleri:
KÜRTLER adına siyaset yapan kesimin belki de en
temel aktörlerinden biri hiç şüphesiz ki Kandil... Türkiye,
tarihinin en kritik seçimlerine yürürken Kürt meselesindeki
gelişmelerin içinde taşıdığı anlam ve potansiyel tam manasıyla
kamuoyu gündemine maalesef yansımıyor. Sağlıklı bilgi akışı
olmadığından da tartışmaların ekseni çok yanlış yerlerde.
Ne olup bittiğini anlama kaygısıyla aylar önce görüşme talebimi
ilettiğim Kandil, geçtiğimiz günlerde nihayet kapılarını bana açtı.
Kandil'de örgütün tepe ismi Murat Karayılan'la gerçekleştirdiğim
söyleşi yaklaşık dört saat sürdü. Kürt siyasi hareketinin silahlı
kanadının bu kritik ismiyle, meselenin hemen hemen her açısını
derinlemesine konuşma ve tartışma fırsatı buldum. Konuşulanlar ve
Kandil'de kaldığım günler zarfında yaşadıklarım elbette gazete
sayfalarına sığamayacak boyutta. Türkiye'nin bu kritik eşiğinde
Kandil'in duruş ve düşüncelerine dair kısa ama temel kısmını
yansıttığım bu söyleşi kamuoyunda etraflıca tartışmayı hak eden
önemde. Umarım sürece bir katkı sunar.
Serdar AKİNAN / KANDİL
Seçim sonuçları üç aşağı beş
yukarı belli. Ancak bu seçimler Türkiye'nin iç sorunları açısından
önemli bir sürece tekabül ediyor. Özellikle Kürt sorununa yaklaşım
konusu Türkiye'nin geleceğini belirleyecek.
- Kürtler açısından tablo nasıl?
AKP hükümeti,
12 Eylül anayasasını değiştirmekten dem vuruyor ama 12 Eylül
anayasasının en çarpıcı maddelerinden birisi yüzde 10 seçim
barajıdır. Bundan hiç bahsedilmiyor. Esas olarak Kürt siyasetinin
öz gücüyle seçime girmesi yönünde engel oluşturuldu. Bu barajı
atlatmak için bağımsız adaylar biçiminde siyasete girme söz konusu.
'Emek Demokrasi' adı altında ortaya çıkan bağımsız adaylar listesi,
ulusal demokratik birlik çerçevesinde, Türkiye halklarını temsil
etmeye dönük bir fotoğraf sergiliyor. Seçim sonuçlarının pratiğe
dökülmesi ve anayasa sürecine yansıtılması açısından kendi çapında
belli bir önem arz edecektir.
ATILACAK ADIMLAR ÖNEMLİ
- Bu meclise 'kurucu meclis' atfı yapılıyor. AKP'nin bir anayasa
çalışması var ve seçim sonrası Türkiye'nin önüne konacak. Öte
yandan İmralı'da Öcalan'la görüşülüyor. Orada birtakım talepler
var. Dolayısıyla olmazsa olmazlarınız nelerdir?
Şurası
açık; ortada bir engel var ve adil demokratik bir seçim olmayacak.
Bu anlamda oluşacak siyasi tablonun, kurucu meclis niteliğinde
olacağını düşünmüyoruz. Kurucu meclisin tüm toplumsal kesimleri
temsil eden, adil bir oranla oluşması gerekiyor. Cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana kanayan yara durumundaki Kürt sorununu, bu
anayasal oluşum süreciyle çözecek miyiz çözmeyecek miyiz? Bu çok
önemlidir.
Tunus'la başlayan ve Arap ülkelerine yayılan yeni süreç,
Ortadoğu'yu yeniden biçimlendirecektir. Bu halk hareketleri her ne
kadar demokrasi, adil paylaşım gibi gerçekçi ve desteklenmesi
gereken talepler temelinde gelişiyorsa da biliyoruz ki kapitalist
modernitenin merkezi güçleri, sürece müdahale ederek, restorasyonla
sonuca ulaşması için çaba sarf ediyorlar. Süreç derinleşecek ve
Ortadoğu yeniden şekillenecektir. Kürt halkı da bu bölgenin en eski
halklarından biri olarak içinde bulunduğu statüsüzlüğü aşmak
istemektedir. Kürt halkı ve bölge halkları 90 yıldan bu yana büyük
trajediler yaşamıştır. Bu çözülmeye muhtaç bir sorundur. Bu sorun
tümüyle seçim sonrası gelişecek anayasal çerçeveye ve atılacak
adımlara bağlanmıştır.
AKP, AMERİKA İLE ANLAŞTI
Türkiye, gerçekten
bölgede demokratik açılımcı bir ülke mi olacak? Yoksa, iç
sorunlarıyla boğuşan, belli bir eğilimin etkisi altında serüvenlere
sürüklenecek dar bir ülke mi olacak olgusu netleşecektir. Bu konuda
AKP politikalarının belli bir yönde derinleştiğini ve esasen
Türkiye ve bölge halklarına bir katkı sunabilecek politikalar
olmayacağı gerçeğini gün geçtikçe daha iyi göreceğiz. Neden? Çünkü
AKP, başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin Ortadoğu'yu yeniden
biçimlendirme siyasetinin bölgedeki argümanı olarak giderek daha
çok kendisini kararlaştırmaktadır. Özellikle ılımlı İslam
politikası çerçevesinde bölgeyi yeniden şekillendirmek isteyen
uluslararası sermaye güçlerinin Türkiye'yi bir girdaba sürüklemek
istediği açıktır.
Mısır sürecinden bu yana Erdoğan ile Obama görüşmeleri, NATO'nun
devreye girmesi, Türkiye'nin belli bir kararlaşmaya (mutabakat)
gittiğini göstermektedir. Bölgedeki dengeler köklü biçimde
değişecek. Belli ki AKP hükümeti bu konuda ABD ile anlaşma düzeyine
ulaşmış. Bununla da kendi rejimini korumak istemektedir. Bu siyasi
yaklaşımın içeriğinde, Türkiye'yi değil kendini düşünme vardır. Bu
açıdan da bölgenin yeniden biçimlendirilmesinde Kürt halkının
kurban edilmesi vardır. Öyle görülüyor ki ABD, 'Sen bölge
politikasında benimle ol, Kürt sorununu da istediğin gibi
yönlendirebilirsin' gibi bir hesap üzerinde belli bir anlaşma söz
konusudur. Bu siyasi yaklaşımın, beraberinde halklar arası ciddi
bir çatışma getireceği açıktır. Erdoğan'ın 'Kürt sorunu bitmiştir'
demesinin altında bu uluslararası süreç vardır. AKP hükümeti şunu
bilmeli; Kürt sorunu, Türkiye'nin temel sorunudur ve toplumsal
uzlaşma temeline çözülebilir. Türkiye, onun bunun adamı olma
temelinde değil, halklarının öz çıkarları doğrultusunda bölgede rol
oynayabilir. Ancak zaman az kaldı.
- Beklentiniz ne?
Abdullah Öcalan, Kürt
sorununun demokratik çözümü için yol haritası ortaya koydu. Bu
temel bir eksendir. O eksenin çerçevesi demokratik ulus
çerçevesidir. Yeryüzünde çok kültürlü birçok devlet ve ulus vardır.
En çarpıcı örnek İspanya'dır. İspanya anayasasının ortaya koyduğu
bir çerçeve vardır. Biz sorunun demokratik ulus çerçevesinde çözüme
kavuşacağını belirtiyoruz. Biz bir ulus oluşturalım. Bu ulus tekçi
bir ulus değil, çoklu bir ulus olsun. Demokratik ulus, demokratik
cumhuriyet, demokratik vatan, ortak vatan çerçevesi çözüm için en
ideal çerçevedir. Bu anlamda anayasanın demokratik ulus çerçevesini
esas alması gerektiğini belirtiyoruz. Kürt halkının varlığının
inkarı değil, kabulü... Bu temelde ülkenin tek merkezden
yönetilmesini değil yerinden yönetimi öngören bir çerçeveyi
içermesi gerektiğini belirtiyoruz. Kürtlere özerk statüden
Cumhuriyetin ilk kuruluşunda bahsedilmiştir. Kemal Atatürk bizzat
kendisi bahsetmiştir. Bu anayasanın 1921 Anayasası'nı esas alması
gerektiğini düşünüyoruz.
İMRALI'DAN ÜÇ ÖNERİ
- Umutlu musunuz?
İmralı'da devlet adına bir heyetin
görüşme süreci var. Stratejik olarak önemsiyoruz. Ancak 29 Mart
yerel seçimlerinden iki hafta sonra başlayan ve adına KCK
operasyonu denilen Kürt siyasetini kırımdan geçirme operasyonları
devam ediyor. Abdullah Öcalan, İmralı'da bir ay önce çözüm için üç
pratik öneri sundu gelen heyete. İlk olarak bir anayasa komisyonu
önerdi. 'Bu komisyon, anayasaya dönük gündem oluşturucu
konferanslar yapabilir' dedi. İkinci olarak eylemsizlik sürecini
takip edecek, tarafları denetleyecek, süreci kalıcı hale getirecek
tedbirleri almaya dönük çalışmayı yönetecek, hatta ileride adalet
ve hakikat komisyonuna dönüşebilecek, giderek silahsızlanma
sürecini yürütecek olan bir barış konseyi önerdi. Üçüncü olarak da
Kürt sorununun çözümüyle ilgili kesimlerin destek olacağı bir
komisyon dedi.
HEYET, MAKUL BULDU
Görüşme notlarından daha
iyi anlıyoruz ki o heyet, 'Bu öneriler makuldür. Biz bunu hükümetin
gündemine götürürüz. Hükümetin kabul etmesi için çaba sergileriz'
demişler. Ancak halen sonuç çıkmadı. Geriye kalan bir aylık süre
çok önemlidir. AKP hükümeti ki artık devletle aynılaşmıştır, Kürt
toplumunu kandırmak mı istiyor, yeniden kendi tekçi politikasının
uygulanması için tasfiye sürecini mi gündemleştiriyor, yoksa bir
çözüm eğilimi var mı yok mu? Bu konudaki gerçeklik son bir ayda
netleşecektir. Biz, 15 Haziran'a kadar bu sürecin netleşmesi
gerektiğini belirtiyoruz. Kendi tarafımızda her şeyi net ortaya
koymuşuz. Biz, demokratik çözüme varız. Barış konusunda samimiyiz
ancak biz kendi kimliğimizde ve ulusal gerçekliğimizde ısrarlıyız.
Türkiye siyaseti Kürt toplumu açısından güven verici adımlar
atmazsa o zaman Kürtler de kendi başının çaresine bakar. Öz
savunmada olun şeklinde talimat verdik, oysa bahar aylarındayız her
gün eylem yapabiliriz. Bu sınırlar giderek zorlanıyor. 15
Haziran'dan sonra artık öyle örgütlü gücün savaşı olmayacak.
Toplumsal bir direniş süreci olacak. Yani eğer başlatılan süreç bir
Kürt isyanıysa bu isyan yeni bir mecraya girecek. Bunun görülmesi
gerekir.
Kastamonu saldırısı AKP'ye mesaj
- Kastamonu'da, Başbakan'ın konvoyuna saldırıyı nasıl
yorumluyorsunuz?
Bu konuda adil yaklaşmak önemlidir.
Bazı siyaset ve medya çevreleri hep bir siyasi çizginin çıkarları
çerçevesinde yaklaşıyor ve olayı çarpıtmaya çalışıyor. Bakın
güçlerimiz eylemsizlik pozisyonundadır ama onlara dönük yoğun
operasyonlar var, can kayıpları oluyor. Bu neden görülmüyor?
Avanos'taki yedi kayıp niye görülmüyor. Pazarcık'ta dört kayıp niye
görülmüyor. Yine Dersim'de yedi kayıp niye görülmüyor? Biz,
misilleme hakkını gerektiği gibi kullansak seçim ortamı tamamen
ortadan kalkacak ve bir savaş ortamı gelişecektir. Kastamonu'da
yapılan eylem, aslında 'Polislerini çek' mesajıdır. 'Operasyonları
durdur' mesajıdır. Bunu niye doğru biçimde anlamıyorlar da farklı
biçimde, işte bilmem ne Ergenekon... Ne Ergenekon'u saçmalıktır o.
Kürt halkının haklı ve ilkeli mücadelesi söz konusudur. Onu
gölgelemek adına ikide bir işte derin PKK, bilmem ne PKK, her şey
buradadır. Onların hepsi safsata. Öyle bir şey yok. Bu harekette
her şey net ve kontrollüdür. Kastamonu'da eylem yapılabiliyor
olması bir düzeydir. Bu niye görülmüyor? Ama bu düzeye rağmen
eylemsizlik pozisyonunda ısrar ediyoruz. Bugün bir düğmeye basılsa
ortalık toz duman olacak. Biz diyoruz ki hayır, ilkelere bağlı
kalacağız, Abdullah Öcalan görüşme sürecinde, 15 Haziran'a kadar
beklenilecektir. Sadece misilleme hakkını kullanmak bu güçlerin
hakkıdır. Yani ben kimseye sizi öldürmek isteyenlere de silah
sıkmayın diyemem. Bunu kimse kimseye dayatamaz.
- Gülen cemaatini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fethullah Gülen Cemaati, devleti ele geçirmek istiyor. Egemen olmak
istiyor. Bizimle savaşmasının nedeni budur. AKP'nin ideolojik
ayağını önemli oranda cemaat oluşturuyor. İttifak halindeler. Daha
önce cemaatin 60 kadar vekil adayı vardı, şimdi 90'a çıkarıldı. AKP
de bu ittifaktan istifade ediyor, cemaat de. Cemaatin derdi,
devleti tam olarak kontrolü altına almaktır. Bu konuda önemli
mesafeler katettiği söylenebilir. Bu konuda çok fazla açıklama
yapmak istemiyorum. Kendileri bilir, elimizde belgeler var. Kimin
ne yaptığını biliyoruz ama açıklamayı gerekli görmüyoruz. Mesela bu
KCK davası, cemaatin teorileştirip projesini
çizdiği ve AKP'ye benimsettiği bir projedir.
- Cemaat, sizinle savaşıyorsa 'saldırı radarınızın içinde'
anlamına geliyor...
Biz bu konuda misilleme hakkımızı
koruyoruz. Kürt toplumuna yönelik bir tuzaktır. Ancak ideolojik ve
siyasi mücadeleyi esas alırız. Biz bunu deşifre etmeyi esas
alırız.
- Hizbullah'la kritik bir çatışma yaşandı. Arkasında bir
odak var mı?
Biz biliyoruz ki devletin bazı odakları o
çevreyle uğraşıyor. Yani onları tekrardan bize karşı çıkarmaya
dönük çabalar var. Buna zemin sunmamak için Mustazaf Der derneğinin
uzağında durmak, çatışmalı pozisyona girmemesini sağlamak için
çabalar sergiliyoruz. Biz o çevre ile herhangi bir biçimde
tekrardan çatışma içine girmek istemiyoruz. Öyle bir politikamız
yok. Biz, Kürt sorununu çözüm aşamasına getirmişiz. Büyük bir
birliğe doğru güçlü adımlar atıldı. Hizbullah içerisindeki dürüst
insanlara da seslenmek istiyoruz; bu ülkede herkesin yeri var.
Yeter ki insanlar kendi hatalarını anlasın, kendini topluma
benimsetsin.